“Ben çalışmazsam esas o zaman biterim”

Medya
Erkam Tufan Aytav’ın yazısı Hastanede odasına her girdiğimde elinde kalem kâğıt bir şeyler yazıp çizer bulurdum. ‘Abi ya nedir bu, bak hastasın, uzan şöyle, rahatına bak, niye kendin...
EMOJİLE

Erkam Tufan Aytav’ın yazısı

Hastanede odasına her girdiğimde elinde kalem kâğıt bir şeyler yazıp çizer bulurdum. ‘Abi ya nedir bu, bak hastasın, uzan şöyle, rahatına bak, niye kendini yoruyorsun’ dediğimde ‘Bak Erkam; ben böyle çalışmazsam esas o zaman biterim’ demişti. Haklıydı, hastalığı ile baş başa kalmak istemiyordu. Sürekli tekerleği çevirmeliydi, aksi takdirde hayat bisikletinden düşebilirdi. İçindeki bitmeyen enerji ve meslek aşkı da ona bu zemini hazırlıyordu.

Kanserdi. Her Çarşamba Beşiktaş’ta bir sağlık kuruluşunda onun tabiri ile ‘kemo’ olurdu. Yani kemoterapi. Nedeyse sabahtan akşama kadar süren tedavisi esnasında pek çok Çarşamba birlikte olur laflardık.

Ekrandaki Birand neyse ‘kemo’daki Birand da oydu. Yani heyecanlı ve tempolu. Aktüel siyasi meseleler ve Hizmet hareketi üzerine uzun uzun sohbetlerimiz olurdu. Bir keresinde ‘anlamakta inan çok zorlanıyorum, Türk milleti iki kişi bir araya gelemez, bir bakkal dükkânı kursa kavga eder, binlerce kişi bir araya gelip eğitim çalışmaları yapıyor, gerçekten çok takdir ediyorum’ demişti. Hizmet hareketinin ruhunu motivasyonunu anlamaya çalışıyordu.

28 Şubat döneminde Fethullah Gülen dosyası yapınca da dönemin komutanlarından zılgıt yemişti. O dönem üzerinin çizilmesinin bir sebebi de buydu.

ÇALIŞARAK AYAKTA DURUYORDU

Hastanede odasına her girdiğimde elinde kalem kâğıt bir şeyler yazıp çizer bulurdum. Abi ya nedir bu, bak hastasın, uzan şöyle, rahatına bak, niye kendini yoruyorsun dediğimde ‘bak Erkam; ben böyle çalışmazsam esas o zaman biterim’ demişti. Aslında haklıydı, hastalığı ile baş başa kalmak istemiyordu. Sürekli tekerliği çevirmeliydi, aksi takdirde hayat bisikletinden düşebilirdi. İçindeki bitmeyen enerji ve meslek aşkı da ona bu zemini hazırlıyordu.

Şimdi düşünüyorum da Birand›ı diğer gazetecilerden farklı kılan neydi? Neden bugün her kesimden pek çok kişi ardından gözyaşı döküyor? Hepimizi ona yaklaştıran şey neydi?

Herkes kendi açısından pek çok şey söyleyebilir. Neşeli, sevecen kişiliği, sempatik gafları bunlardan bir kısmı.

Ama beni etkileyen en önemli özelliği ise tenkide, eleştiriye açık olması ve gerektiğinde yanlış yaptım diyerek geri dönmesini bilmesiydi.

Bazı günler olur telefon eder, bugünkü yazımı bana tenkit etsene derdi. ‘Abi sen medyanın duayenisin benim gibi birinin tenkidinden ne olacak’ dediysem de samimi bir şekilde bunu isterdi. Tenkide ve öğrenmeye açıktı, kompleksleri yoktu.

Hayatının son dönemlerinde medya tarihinde pek görmediğimiz bir şey yaptı. Yaptığı özeleştiriydi. O güne kadar söylenmeyenleri söyledi, gazeteci devlet ilişkisini bütün çıplaklığı ile ortaya koydu ve dedi ki;

‘Bizim için öncelikli olan Parlamento ve demokrasi değildi. Genelkurmay daha önemliydi. Bundan daha normal bir şey de olamazdı, çünkü böyle yetiştirildik. Darbecilik genlerimize işlemişti. Komutanların üstünlüğünü sorgusuz kabul ederdik. Üniformaların pırıltısını yarı hayranlık yarı korkuyla izlerdik. Bütün darbeleri anlayışla karşıladık, yardımcı olduk. Askeri desteklemeye hazırdık zaten.

Böylelikle kendi mahallesini topa tutmuştu. Gönül isterdi ki bu özeleştiri bir başlangıç olsun ardından pek çok gazeteci de bu itirafı yapsın. Heyhat olmadı. Arkasından gelmediler ve Birand’ı linç etmeye kalktılar.

Yazının devamını okumak için tıklayınız!

YeniŞafak