İhsan Eliaçık’a isyan bayrağını açtılar

Stklar
İşte Antikapitalist Müslümanlar’ın İhsan Eliaçık hakkında yaptıkları zorunlu açıklama: İhsan Eliaçık’ın, Antikapitalist Müslümanlar Hareketi’nin özgünlüğünü yitirerek kendine eklemle...
EMOJİLE

İşte Antikapitalist Müslümanlar’ın İhsan Eliaçık hakkında yaptıkları zorunlu açıklama:

İhsan Eliaçık’ın, Antikapitalist Müslümanlar Hareketi’nin özgünlüğünü yitirerek kendine eklemlenmesi ve nemalanması adına bugüne kadar yaptıkları ve son olarak da dün yaptığı açıklama ile tam bir tasfiye ve kontrolü ele alma hamlesi neticesinde, Antikapitalist Müslümanlar olarak hareketin 1 Mayıs’la başlayarak bugüne kadar gelen sürecini, aşamaları kamuoyuyla paylaşmak zorunda kaldık.

Bugünkü sürecin tam olarak anlaşılması ve hakkaniyetle tavır alınması adına işin başından ve biraz uzunca gelişmeleri dile getirmeye çalışacağız.

1 Mayıs’tan dokuz gün kadar önce iki arkadaş (biri şuan İhsan Eliaçık’la beraber, o gün değildi) İhsan Abi’yle konuşarak bu sene 1 Mayıs’a bir kortej oluşturarak katılma fikrimizi sunduk, destek istedik (sahiplenme değil). Çok memnun oldu, destek vereceğini söyledi. Biz bu işi zaten birbirini tanıyan, beraber iş çıkarabilme tecrübeleri olmuş arkadaşlarımızla organize etmeyi düşünürken İhsan Abi işin merkezine, yürütmesine rica baskısıyla tek özellikleri İhsan Eliçıkçı ve İnşacı olmaları olan tanımadığımız, hatta birbirlerini tanımayan, kişiliği ve karakteri oturmamış kişileri soktu. Bunlar sürece destek değil tam anlamıyla köstek oldular. İhsan Abi de bugün bunun farkındadır. Ki o gün ‘beraber yapacaksınız’ dediği, İhsan Eliaçıkçı olarak varlıklarını sürdürebilen, bizlerden çok reklam ettiği, vitrine koyduğu, bizden habersiz adımıza sağa sola gönderdiği iki kişinin bugünkü durumları ortadadır. O dönem hayatlarını İhsan Eliaçık’ı överek geçiren ve geçinen kişiler bugün İhsan Abi’nin yanlış politikaları sonucu nemalanacakları kadar nemalanmış ve İhsan Abi’ye rest çekerek, iktidara eklemlenerek ahlaksız bir karşı tutum içine girmişlerdir. Ve sadece İhsan Abi’ye değil, bize de bu söyleme de zarar vermişlerdir. Biz ilk andan itibaren bu kişilere bu kadar güvenmemesi gerektiğini belirttik ve sürekli adımıza onları vitrine koymasına, medyaya sürmesine hep karşı çıktık, rahatsız olduk. Ancak İhsan Abi için özgün, bağımsız, doğal akışında bir gençlik değil kendine, İnşa’ya bağlı bir gençlik gerektiği için -Eliaçıkçılığı gönülden değil bir sermaye olarak kullanan kişiler olmasına rağmen- tercih etti ve etmeye devam etti. Biz 1 Mayıs sürecinin önemli ve anlamlı bir süreç olduğunu, Türkiye’nin gözünün üzerimizde olacağını, bizim toy ve bu ilgi-alakaya hazırlıksız olduğumuzu, en ufak eksikle, hatayla yapılan her şeyin boşa çıkarılabileceğini yine ilk günden itibaren hep paylaştık. ‘Tamam, başkaları da olsun, İnşa’dan da birileri olsun ama en azından az çok tanıdığımız, kişiliği, karakteri oturmuş, yapmacık olmayan kişiler olsun işin yürütmesinde’ dedik. Ve yine medya konusunda neredeyse her saat uyardık; ‘her isteyene çıkmayalım, herkes çıkmasın, çıkacakları biz belirleyeceğiz, bir iki sözcü belirleyelim ve onlar dahi TV programlarına çok zorunlu ve güvenilir olmadığı müddetçe çıkmasınlar, sadece yazılı basınla yazılı şekilde röportajlarla çalışalım’ dedik. İhsan Abi başta olmak üzere tüm İnşa çevresi ‘olur mu öyle şey herkes çıksın her çağırana gidelim’ denildi. Biz 1 Mayıs’a katılma kararı alan, baştan sona emeğinde olan, ‘Antikapitalist Müslümanlar’ adının ilk defa ağızlarından çıkan 10-15 genç olarak hep bunun yanlış olduğunu söyledik durduk o günlerde. Medya süreci o kadar kötü işleniyordu ki biz de durumu kurtarmak adına birkaç programa çıkmak zorunda kaldık. Çünkü işin içinde olmayan kim varsa birileri tarafından bizim adımıza programlara çıkarılıyor sağa sola gönderiliyordu. Biz yoğun çalışmalar içinde organizeyle uğraşırken tanımadığımız birileri bizim adımıza o televizyon şu gazete konuşur hale geldi. Tabi bu en çok İhsan Eliaçık etrafında döndü. Biz her zaman yapay-zorlama değil doğal birlikteliklerden yana olduğumuzu, ancak doğal birlikteliklerin doğru ve doğal işler çıkarabileceğini söyledik durduk ama hep çabamız boşa çıkarıldı, maddi-manevi ve enformasyon gücü kullanılarak birileri zorla tepeden içimize sokuldu ve hep vitrinde bunlar yer aldı, aldırıldı. Bizle iletişim kurmak isteyenler dahi şuan iktidara eklemlenmiş durumda olan kişilere yönlendirildi. İşin özünde, aslında, emeğinde bizim olmasına rağmen, İnşa’ya gelip birkaç ay Eliaçıkçı’lık yaparak yol aldıktan sonra (çünkü Eliaçık onlara yol açıyor ve vitrine koyuyor) ve birkaç ay oranın çarkını döndürdükten sonra çekip giden ve gideceği belli olan insanlar tepeden sokuldu. Biz her ne kadar bu insanları 1 Mayısı baştan sona organize eden, üreten, emek veren olan grubumuza almadıysak da İhsan Eliaçık Antikapitalist Müslüman gençler şu gençler diyerek onlara yönlendiriyordu. 1 Mayıs organize edilirken de hem doğal ve doğru bir başlangıç için, hem zaten işin üretim, emek kısmında yer aldığımız için hem de bir hafta gibi kısa bir sürede tüm Türkiye’nin gözlerinin üzerimizde olacağı bir kortej organize edileceği için bir yürütme-şura oluşturularak çalışmaların daha verimli şekilde yol alması gerektiğine karar verdiğimizi belirttik. Ancak bu da bozguna uğratıldı. İnşa’ya gelip üç dakika Eliaçık’ı öven Eliaçık tarafından piyasaya, medyaya (başka bir yerimiz olmadığı için İnşa Kültür Merkezi’nde yaptığımız toplantılara sürülüyordu. Bir dakikada yapılacak iş 1-2 saatimizi aldı, tanımadığımız onlarca kişi yürütmede oy veriyor, bizden habersiz kararlar alınıyordu. Bunların hepsi özgünlüğümüzü, platform yapımızı bozmak bir şekilde İnşa’ya bağımlı olmak, Eliaçık’ın son söz sahibi olması için gerekliydi. Medya süreci feci bir şekilde atlatıldı. İhsan Eliaçık ve etrafındakiler için bulunmaz nimet olarak görülen medya bizim için tedbir alınması gereken sinsi bir düşmandı. Ancak işimiz başımızdan aşkın olduğu için o süreçte bunları söylemekle yetindik, öyle bir süreçte bu sorunları kamuoyuna yansıtmamız daha büyük felaketlere yol açacaktı. İşin başını biz çekmiştik, fikir bizden çıkmıştı, öncülüğünü biz yapmıştık, emeğini biz veriyorduk, adını boş yere platform koymamıştık. En fazla İnşa’dan temsilciler olabilirdi platforma İnşa adına. Ancak elbette böyle olmadı.

En azından 1 Mayıs’a kadar yapacak bir şey yoktu, olabildiğince az hasarla bu işin üstesinden gelmemiz gerekiyordu, geldik. İstediğimiz gibi olmasa da geldik. Biz popüler bir kortej değil anlamlı, önemli bir mesaj taşımak istemiştik 1 Mayıs’a, niceliğe değil niteliğe önem vermemiz gerektiğini belirtmiştik. Ancak İhsan Eliaçık özelinde İnşa’nın ve İnşa’ya gelen çoğunluğun derdi hiçbir zaman bu olmadı. Gerekeni değil büyük iş çıkarmayı hedeflediler. Bu ve benzeri yaşanan onlarca şeyi uzun uzun anlatmadan hızlı bir şekilde bugüne gelmeyi istiyoruz. Buz dağlarının doğasını bilenler görünen ufak parçayla buz dağının büyük parçasını da görebilirler. Bunlar görünenlerdir.

Biz 1 Mayıs sonrası iki şart koşarak bu süreci boykot ettik ve Antikapitalist Müslümanlar Hareketi’ni askıya aldık. Birincisi; kişiliksiz, karaktersiz, yarın ne yapacağı belli olan ( ki yaptılar), hayatlarını şov yaparak idame ettiren ya da yetersiz, antikapitalist söylemin diline ve bilincine daha tam vakıf olamamış kişilerin yürütmede yer almaması ve acilen bir yürütme organı olacak şuranın oluşturulmasıydı. Bu şuraya önüne gelen giremeyecek, birileri tarafından tepeden müdahaleler de olmayacaktı. Ancak bunun için bir ikinci şart daha gerekiyordu ki bu zaten en başından beri olması gereken şey olmasına rağmen sermaye ve medya gücüyle İnşa tarafından bozguna uğratıldı. Bu da İnşa’nın bir yan kurumu gibi değil tamamen özgün, bağımsız bir çalışma olmasıydı. Zira üstümüzden çok ekmek yemişlerdi, üstümüze basa basa yemeye de devam ediyorlardı. En başından beri bunu bu şekilde konuşmamıza rağmen 1 Mayıs sürecinde Eliaçık ve ekibi bunu nasıl daha çok kullanabiliriz onun derdinde oldular. Biz İhsan Eliaçık ve İnşa’dan sadece destek olmalarını istemiştik, beklemiştik. Ancak karşılıksız eliaçıklık olmuyormuş. O hep eleştirilen kapitalist ilişkiyi bizzat oluşturdular. Emek-sermaye birleşir,emek üretir, payını alır ama üretilen sermaye sahibinindir. Eliaçık bizzat tam olarak bunu uygulamıştır ve bunun derdindedir.

Bu taleplerimiz İnşa ve 1 Mayıs sürecini beraber yürüttüğümüz (sonradan katılanlar da dahil olmak üzere) çoğunluk tarafından kabul edildi iki ay sonra. Pastanın hepsinden olmak yerine birkaç dilim daha iyidir diye düşünüldü kanımızca. Önce ‘yerimiz yok geçici olarak kısa süreliğine toplantıları İnşa’da yapalım’ şeklinde başladı. Daha sonra biz yine sözde şura toplantısına oturduğumuzda yüzlerini ilk defa gördüğümüz, (1 Mayıs’a katılıp katılmadıkları dahi meçhul olan) Eliaçık sever, Eliaçık över kişiler çıktı karşımıza. Yavaş yavaş, profesyonelce bu yapı eskisinden daha beter bir şekilde İnşa’ya, İhsan Eliaçık’a mal edilme çalışmalarını alenen gözlemledik. Tepkimizi belirttik ama yine de süreci baltayalan olmamak için tepkimizi belirterek kaldık.

Dernekleşme sürecinde İnşa ve Eliaçık baskısı bariz bir şekilde ortadaydı ancak düzelme-düzeltme umudu vardı. Biz ‘erken olduğu, ilk önce bir bilinçlenme süreci ve doğal birliktelik sürecinin aşılması gerektiği, ancak ısrar ediliyorsa (ki ediliyordu, olmazsa olmaz görülüyordu) destekleriz’ görüşümüzü bildirsek de yine İnşa baskısıyla kabul görüldü. Destek verdik, ancak resmi olarak iki arkadaşımız dışında derneğin kurucuları ve yöneticileri olmadık. Derneğin en başından itibaren İnşa’nın olacağı, İnşa’ya kalacağı belliydi. İhsan Eliaçık kendine has yöntemleriyle çok güzel(!) yürüttü bu dernekleşme sürecini ve hep azmettiricisi oldu.

Bardağı taşıran son damla

Açlık grevleri sürecine gelindiğinde zaten -doğal bir birliktelik olmamasından, zorlama ve yapay olmasından ve yavaş yavaş eskisi gibi sorunlu bir hal almaya başladığı için tarafımızdan da yavaşlatıldığı için- pek işlevsel olmayan bir yapı vardı. Eliaçıkçı diyebileceğimiz popülist taraf zorluyor biz böyle olmaz bu iş diyorduk, nitekim tüm tepeden indirilmelere ve kıskaca alınmalara rağmen dernek bir yana Antikapitalist Müslüman Hareketin özünü, aslını biz oluşturuyorduk. Biz bu zorlama ve daha önce olduğu gibi birisinin gençliği haline getirilmeye çalışılan oluşumla uğraşmak yerine bu önemli süreçte bireyler olarak üstümüze düşeni yapmayı tercih ettik. İnşa ise kullanacağı bir şey kalmadığı için, oluşumu bizsiz yürütemediği ve dolayısıyla kullanamadığı için kızgındı. Bize ‘neden hep oralardasınız, burayı neden önemsemiyorsunuz, neden çalışmaları burada yapmıyoruz kendi adımıza’ denildi. Biz de ‘zorlamaya gerek yok açlık grevleriyle ilgili verilecek bir destek mesajından başka bir şeyi siz kaldıramazsınız, burada öyle bir ruh yok, o ruh oluştuğu zaman yaparız’ dedik. ‘Nereden biliyorsunuz, bir teklif edin bakın nasıl yapıyoruz’ denildi. Biz de ‘hadi bakalım inşallah utanan biz oluruz’ dedik.

Açlık grevi direnişçilerine destek olmak için bir barış ve özgürlük için açlık grevi çadırı kurma ve sembolik olarak 2 gün açlık grevine girme kararı aldık. Biz zaten hazırdık böyle bir şeye ancak İnşa ve ekibinin böyle bir şeyi popülizmden kurtularak, ‘ama’sız nasıl yapacağından şüpheliydik. Ama sevindik, ümitlendik. Şuradaki iki arkadaşımız karar alındıktan sonraki toplantıya mazeret belirterek katılamadılar. O toplantıda popülizm yüzünü göstermiş ve açlık grevinden vazgeçilmiş, sadece bir çadır kurulması, açlık grevcilerine destek verilmesi, Salih Mirzabeyoğlu’na özgürlük istenmesi ve İhsan Eliaçık’in konuşmaları, tefsir dersleri kararı çıkmış. O toplantıda olan iki arkadaşımız buna malzeme ve önayak edilmişler karşılarındaki profesyonel pusuculardan habersiz olarak. Bu fırsatı İnşacılar kaçırmamış ve şuranın hepsine sormadan (ki şuranın yani yürütmenin hepsinin fikri zorunludur, bunu kendileri de bilir), iki arkadaşımız dışında bizden kimsenin haberi olmadan adımıza karar almışlar. Biz daha sonra o toplantıda bulunan iki arkadaşımızdan yürütmede olup toplantıya katılamayan arkadaşlarımızın görüşlerini, oylarını iletmelerini, bu şekilde bir kararın meşru olmayacağını söylemelerini ve önceki hatalarını telafi etmelerini istedik. O arkadaşlarımız hatalarının üstüne hata ekleyerek susmuşlar, hata ettik diyememişler. Ve bu ufak gurur tapıcılığı onlarda zamanla çığ gibi büyüyen bir kirliliğe büründü. Bir toplantı daha yapılmış kriz sebebiyle bizden habersiz, bizim adımıza. O toplantıda da en büyük hatayı yaptılar. İnşacı ekip ve hatalarına kul olan iki arkadaşımızın olduğu toplantıya yine ne 1 Mayıs’ın içinde yer almış, ne 1 Mayıs’a gelmiş ne de 1 Mayıs’tan sonraki süreçlerde bulunmuş ilk defa gelen kişileri yürütmeye sokup, oylarını saymalarına rağmen bir farkla çadırın önceki toplantıda karar alındığı şekliyle kurulacağına karar vermişler. Ancak tek suçları yürütmede olmayanları yürütmeye sokarak oylarıyla bu kararı almaları değil. Biz bu toplantıdan haberdar olduktan sonra yürütmedeki arkadaşlara mazeretli olan diğer iki arkadaşımızın da oylarını iletmeleri gerektiğini belirttik, ‘bizim görüşümüz budur, olmaması bu şekilde olmasından daha iyidir, kabul etmiyoruz’ dememize rağmen yürütmedeki asıl kişilerin oyları da ‘toplantıya gelmeyenin oyu sayılmaz’ denilerek bu İnşacı grup tarafından sayılmıyor. Hatalar üstüne büyük hatalar yapılıyor. Biz bu büyük ahlaksızlığa rağmen bir mesaj ilettik bir cevap ve bir özür istedik. Bunlar olmadığı müddetçe onlarla hareket etmeyeceğimizi söyledik. Bugüne kadar ne cevap verdiler, verebildiler ne özür dilediler. Ki zaten verebilecekleri cevap yok bu kadar aleni haksızlık, ahlaksızlık karşısında. Bize daha sonra özür dilenecek bir şey olmadığını, Antikapitalist Müslümanlar adına dernek üzerinden hareket etmeye devam edeceklerini bildirdiler ve yüzsüzce en başından beri sadece bizim yürüttüğümüz, duyurduğumuz bugüne getirdiğimiz facebook, twitter sayfalarını onlara vermemizi ‘teklif’ ettiler. Biz de bu teklifin yersiz olduğunu söyleyip onlara vermeyeceğimizi söyledik, ‘tamam’ dediler. Ve İnşacıların yaptıkları tüm bu haksızlıklara, kapıldıkları nefislerine, popülizmin hazzına rağmen sayfalarda – ayrışmadan önce karar aldığımız- ‘Türkiye çapında dernekleşme duyurularını o güne kadar yapabilirsiniz’ dedik. ‘Ortak da yürütebilsek ortak da yürütelim’ dedik onlar doğal olarak ‘mümkün değil’ dediler. Bu yüz kızartıcı suçlarına, hatalar üstüne hatalarına rağmen İhsan Eliaçık’a güvenerek bu arkadaşlar nefislerinin, egolarının, hazzın, yalanlarının kurbanı oldu ve -bazılarının utançtan yüzümüze bakmaya cesaretleri olmadığı halde- olmaya devam ediyorlar. İşin başındaki Eliaçıkçıların niyeti zaten en başından beri belliydi ancak güce, popülizme kananlar bir hatayı kabul etmemek, özür dileme erdemi gösterememek adına hatalar üstüne hatalar işlemeye devam ediyorlar.

İnşa grubundan ayrışarak çalışmalara devam etmeye başladık. İçlerindeki iki arkadaşımıza dayanarak (zira iki kişi dışında Antikapitalist Müslümanlarla ilgisi olan yok o grup içinde, hepsi sonradan tepeden dahil edilen Eliaçıkçılar) ve İhsan Eliaçık gücüne güvenerek kendilerini meşrulaştırmaya çalıştılar. Ancak başaramadılar. Yaptıkları hiçbir şey olmadı, beceremediler, sinirlendiler. Sadece güçle olmuyor çünkü işler. Biz onları her anlamda unutmamıza rağmen onlar sinirlerini bizden çıkarmak isteyip durdular. Hakkımızda İhsan Eliaçık da içinde olmak üzere İnşa’dan yayılan onlarca yalan iftira duyduk, hiçbirine kulak asmadık, takmadık, umursamadık. Biz bunlara alışıktık çünkü dincilerden, İslamcılardan. Ancak daha da çılgına döndüler. Çılgına döndükçe daha çok çalıştılar, tüm bir İnşa , 1 Mayıs ve sonrasında hiçbir şey yapmayanlar hırsla, sinirle, garezle çalıştılar gece gündüz ancak sonuç fiyasko oldu. Çünkü samimiyet değil hırs vardı içlerinde.

Sakinleşirler, anlarlar hatalarını dedik, yanıldık. Devam ettiler iftiralarına, ayrışma sebebi olarak çevrelerine ‘sayfaları gaspettiler’ yalanını yaydılar. Ancak tüm bu kirlilik bu kadar ucuz yalanla örtülecek değildi. Örtülmedi de. Biz çalışmalarımıza devam ettik. Popülizmden, statükoculuktan, korkaklıktan uzak gündeme dair yorumlarımızı yaptık, gitmemiz yerlere gittik, katılmamız yerlere katıldık, vicdani ret ilanlarında bulunduk, derslerimizi, toplantılarımızı yaptık ve son olarak sempozyum organize etmeye karar verdik.

İhsan Eliaçık’ın gerçek yüzü hiç bu kadar aleni olmamıştı

Sempozyumla ilgili ön hazırlıklarımızı yapmaya başladık. İsimler belirlendi. Yine söylememiz gerekiyor ki; her şeye rağmen yürütme kararımızla İhsan Eliaçık’ı da dahil ettik. O gün Eliaçık şehir dışındaydı. Kendisiyle bir arkadaşımız konuştu ve kendisi 20 Ocak’ta müsait olduğunu söyledi. ‘Döndüğünde konuşuruz detayları o zaman İhsan Abi’ dedik. Döndü, konuştuk. Kendisi, ziyarete giden iki arkadaşımıza ‘Antikapitalist Müslümanlar adının tek başına kullanılmaması gerektiğini, yanına hem bizim hem kendi ekibinin bir ek getirmesi suretiyle kullanılmasının daha uygun olacağını’ söyledi. Arkadaşlarımız ‘bizim için uygundur, zaten biz de bunu istiyoruz, siz onlara iletin biz hazırız, ona göre duyurular, çağrılar yaparız’ dedik. ‘Tamam’ dedi. ‘Antikapitalist Müslümanlar genel bir isimdir, herkes bir ekle kullansın. Ben böyle olmanızdan memnunum, zorla beraberlik olmaz, herkes beraber ayrı ayrı iş yapacağı kişilerle grup kursun, önemli zamanlarda ortaklaşmak, işbirliği yapmak önemli, ben size de onlara da destek olacağım her zaman, diğerlerine olduğum gibi’ dedi. Sonra 20 Ocak’la ilgili ‘ya ben unutmuşum, bir haftaya kadar haber veririm size, 20 Ocak’ta bir programım olabilir, beni aramalarını bekliyorum, bende telefonları da yok’ dedi. ‘Tamam İhsan Abi, Pazartesi’ne kadar haber verirsin o zaman’ dedik, ‘tamam’ dedi. Suizan yapmak istemedik ancak o güne kadar İhsan Eliaçık’ın provoke etme amaçlı kimlerle neler konuştuğunu duyduk, öğrendik. Bu güzel ve özel sempozyumu kendi ekibi yapmalıydı ve bu ismi sömürmekten vazgeçemezdi. İhsan Eliaçık da o gün kendisi aramadı, biz aradık ve gelemeyeceğini, önceden boş olduğunu söylediği gün dolu olduğunu söyledi. Eyvallah dedik.
3-4 gün geçti, İnşa ekibi Antikapitalist Müslümanlar ismini yalın olarak kullanmaya devam etti. Onlardan birine yazılı olarak sorduk ve yazılı cevap istedik normal olarak kendilerine asla güvenilmeyeceğini tecrübe ettiğimiz için. Kendileri bir ek isimle kullanırlarsa bizim de ek isim kullanmayı (Antikapitalist Müslümanlar Barış İnsiyatifi ya da Grubu gibi) kabul ettiğimizi ilettik. Normalde Eliaçık’ın kendisinin bunu onlara iletmesi ve onların dönmesi gerekiyordu bize. Ancak biz yine de sempozyumu duyurmadan önce cevaplarını bekledik. Eliaçık ve bu isim meselesiyle zaten bizim 1 haftamızı çalmayı başardılar. Neyse; yazılı cevaplarında İhsan Eliaçık’ın söylediği şeye uymayarak, ‘herkes bu ismi kullanabilir, biz kamuder olarak eksiz sadece bu ismi kullanmaya devam edeceğiz’ dediler.

Biz yine ver her şeye rağmen (tek suçumuz çok iyi niyetli olmak herhalde) Eliaçık’tan göstermelik de olsa, söz verdiği için bir duyuruyla bile olsa destek bekledik. Bu kadarını beklemezdik çünkü; bir gün İhsan Eliaçık’ın sayfasında yaptığı bir duyuruyu gördük. Kendisiyle irtibatı olan Antikapitalist Müslümanlar’ın linklerini veriyor, bunun dışındakileri tehlikeli, provokatör, tukaka ilan ediyordu. Bu apaçık, tek kelimeyle alçakça bir saldırı ve tahammülsüzlük, mülkiyetçilik örneğiydi. İhsan Eliaçık’a telefon ettik. ‘Bu nedir, sen bize ne dedin bu yaptığın ne?’ diye sorduk. Önce bizi salak yerine koyarak ‘bunun sizle ilgisi yok ya, başka gruplar çıkmış falan, kem küm’ dedi. Sözcümüz ‘ karşında çocuk yok İhsan Abi, bu yaptığını niye yapıldığı ortada, kim için olduğu da ortada. Sen bize destek vereceğini söylemedin mi, böyle olmasının daha iyi olacağını söylemedin mi? Ne bu şimdi?’ dediğinde ‘ya siz de niye aynı ismi kullanıyorsunuz, değiştirin canım isminizi ne olacak’ dedi. Sonra ‘ama benim çalıştığım grup onlar’ dedi. ‘İhsan Abi bugüne kadar sustuk, hep siz, hep onlar konuştu. Biz bir kere sorana bile ağzımızı açmadık, dün bile seni iyi bir şekilde anlattık şurada burada. Ama bu açıklamadan sonra bizim susacağımızı düşünmüyorsun değil mi, bir açıklama yapmak durumunda kalacağız, ya kaldır, ya düzelt, ya da kaldıramam artık diyorsan etkinliğin duyurusunu yap, yaptır bari söz verdiğin gibi’ dediğimizde de ‘şantaj mı yapıyorsunuz’ cevabı verdi. Artık söylenecek söz kalmamıştı. Zira bir insan ancak bu kadar aleni yalancılık, rezillik, düzenbazlık, dalaverecilik yapabilirdi. Pes edip bu işten cayacağımızı düşündü Eliaçık, belli ki Eliaçıkçılar onu yücelttikçe yüceltmişler ve O da bu sözlere zamanla kanarak, inanarak kendini rest çekilemez otorite sanmaya başlamıştı. Emek hırsızlığı, sömürü, düzenbazlık, dalavere, arkadan iş çevirme, hiyerarşi, otorite, yalan dolan, iftira, güce tapınma kısacası Eliaçık’ın en çok konuşarak karşı çıktığı her şeyin bizzat İnşa’da, hayatında hayat bulduğunu son kez ve en aleni, acı haliyle tecrübe ettik. Ayrışmayı, yaşananları en önemlisi bu tecrübeyi ve gerçeği kamuoyuyla paylaşmak istedik. Ancak istişarelerimiz sonucu içimizde bunu hemen derhal yapmak isteyenler olsa da çoğunluğumuz sempozyumdan sonraya bırakma görüşlerini beyan edince bu açıklamamızı sempozyum sonrası yayınlamak üzere askıya aldık.

******

Evet, görebilenler burada anlatılan birkaç örnekten buz dağının görünmeyen kısmını da görebilirler.

İhsan Eliaçık başta olmak üzere grubundan yazılı bir özür gelmediği müddetçe bizler de artık susmayacak bu saygın söylemi suistimal ederek yalanla, dolanla, hak yiyerek, emek hırsızlığıyla rant peşinde koşanları bulunduğumuz her yerde ifşa etmeye devam edeceğiz.

https://www.facebook.com/antikapitalisthareket