Edebiyatta Bir Yeni İcat

Edebiyat
Doksanlı yıllarda yayıncıların çıkardığı yeni icatlardan biri de nehir söyleşilerdi. Çok fazla emek gerektirmeyen bu uğraş içinde kötüleri yapıldı ama Rıza Kıraç ve Hulki Aktunç başarılı bir kitaba im...
EMOJİLE

Doksanlı yıllarda yayıncıların çıkardığı yeni icatlardan biri de nehir söyleşilerdi. Çok fazla emek gerektirmeyen bu uğraş içinde kötüleri yapıldı ama Rıza Kıraç ve Hulki Aktunç başarılı bir kitaba imza attı.

Taraf gazetesinin haberine göre, doksanlı yılların ortalarından itibaren Türkiye’deki yayıncılıkta başlayan hareketlilik büyük sermaye gruplarının ve hatta bazı büyük bankaların bu piyasaya girmesine neden oldu. Gelişen maddi imkânların sonucunda edebiyatımız yararlı mı zararlı mı olduğuna bugün bile tam olarak karar veremediğimiz yepyeni edebi türlerle tanıştı. Bunlardan en ilgi çekici olanı ve “münevverimiz”in yapısına en uygun olanı nehir söyleşilerdi ki bu alanda sayısız kitap yayımlandı.
Nehir söyleşiler tam bize göre bir edebi formdu ve toplumumuzun üslubuyla ifade edecek olursak; kelimenin tam manasıyla “icat çıkartmak”tı!..

ŞIPINİŞİ KİTAPLAR
“Anı” çok önemli bir edebi türdü ama zahmet edip emek çekip, oturup yazmak gerekiyordu. Yazınsal ustalık ve tecrübe yoksa, işin akamete uğraması da ciddi anlamda söz konusuydu. Oysa gelişen teknik imkânlar sonucunda bir alanda şöhret ve başarıya ulaşmış birine yetenekli bir yazar aracılığıyla mikrofon doğrultup sonra bantları çözerek “kütük!” gibi kitaplar hazırlamak kabildi. Büyük sermaye yayınevleri bu fikri çok sevdi. Doğrusu hakkında nehir söyleşi yapılan kişiler de bu düşünceye bayıldı. Çünkü kahve içerek anılarını anlatıyorlardı ve acar bir yazar bunları kitap formatına taşıyordu. Şıpınişi kitap! Tuğla gibi hem de. Oldu da bitti maaşallah şeklinde.
Bu işten yayıncı da memnundu. Çünkü bu sayede çok önemli isimlerin adı yayın kataloğunda geçiyordu. Yazar ya da başka konumda olması mühim değildi. O, ilk bakışta anlaşılmıyordu. Boğuntuya geliyordu. Neticede önemli bir ismin adı geçiyordu katalogda. Yayınevine prestij ve güç kazandırıyordu bu durum.

BU FORMU SEVİP SEVMEMEK
Kişisel olarak ben; necip Türk entelektüelinin icadı olan bu türü sevip sevemediğime hâlâ tam olarak karar veremedim. Ama okuduğum başarılı bir nehir söyleşi kitabının ardından bir başka şeye karar verdim ki onu hemen sizlerle paylaşayım: İster klasik anı tarzında kaleme alınsın, ister nehir söyleşi olarak hazırlansın, yetkin kişiliklerin yaşamlarından bazı kesitleri öğrenmek, içten sarfedilmiş sözleri bilmek ve değerlendirmeleri duymak çok öğretici, yararlı. Hatta kimi dönemlerin içinde yatan anlaşılmaz bazı oluşumların neden öyle olup bittiğini anlamak da bu sayede kabil.
Beni bu düşüncelere sevk eden başarılı nehir söyleşi kitabı Say Yayınları’ndan çıkan Yoldaşım 40 Yıl adlı kitap. Hazırlayan Rıza Kıraç. Söyleşiyi veren Hulki Aktunç.

 SAMİMİ BİR SOHBET
Rıza Kıraç’ın Hulki Aktunç’la yaptığı nehir söyleşi emsallerine kıyasla daha kısa. Gerek kitabı hazırlayan Rıza Kıraç’ın gerekse de Hulki Aktunç’un içten, samimi, kibirsiz ve yetkin üslubu kitabı akıcı ve anlamlı bir okumalık haline getirmiş. Rıza Kıraç yeni el attığı bu alanda çok başarılı. Sanırım bunda canayakın, çalışkan, sıcak ve enerjik kişiliğinin etkisi var.

Hulki Aktunç’un nehir söyleşisinde okura ilginç gelecek ne olabilir; diye düşünenlere verilecek sağlam yanıtları var kitabın. Çünkü söz konusu yazar Hulki Aktunç yaklaşık 40 yıldır edebiyat piyasasının içinde ve pek çok önemli edebiyat profiline ait ilginç anekdotları sunuyor okura. Bunlar arasında bana çok ilginç ve önemli gelenleri özellikle Kemal Tahir ile ilgili olanlar oldu. Yerelciliğinden dolayı modern Türk entelektüeli tarafından dışlanmış Kemal Tahir’e itibar eden bir yazar olması Aktunç’un değerini bir kez daha gösteriyor.

Aslında pek çok eserini okuduğumuz Hulki Aktunç’un rafine edebiyatçılar arasında sayılması gerekirdi. Fakat bu bir türlü yapılmadı. Bunun nedeni de Hulki Aktunç’un ekmek parası için yazarlık yaşamının önemlice bir bölümünde reklamcılık yapmasıdır. Rafine edebiyatçılara göre bu affedilmesi güç bir karşıtlıktır. Tüketim toplumunun en başat uygulamacı sınıfını oluşturan reklamcılar, edebiyatçılar tarafından hep bir dudak bükme ile karşılanırlar. Dışlanırlar.

O HÂLÂ GENÇ BİR YAZAR
Hulki Aktunç özelinde ben bu hususun konu dışı tutulması gerektiğine inananlardanım. Çünkü Hulki Aktunç, kitabında yaptığı çok içten açıklamalarla, ekmek parası kazanmak için bu mesleğe girdiğini, aslında birçok kişinin daha başka başka mesleklerde ekmek parası uğruna edebiyatla çelişen işler yapabildiğini ifade ediyor. Bu açıklamaları boyunca, ne pahasına olursa olsun kalemine itina eden bir edebiyatçının rafine hüznü yansıyor sözcüklerinden.

Aktunç’un içtenliğine inanıyorum. Kitabında büyüklenmelere girmek yerine kalbini sızlatan çelişkileri ve içinde ukte kalmış bazı olayları açması onun cesaretini, zarafetini ve değerini gösteriyor. Söylediklerine yapacağım en büyük muhalefet ise hiç ummayacağınız bir alanda: Değerli yazar kendi kendine yaşlı yazar muamelesi yapıyor ve son döneminde geride kalan topluma tecrübelerini aktaran bir ihtiyar üslubuyla konuşuyor. Bu, gerçeği yansıtmamaktadır. Aktunç bence hâlâ genç bir yazardır. Üç sene önce bir sağlık sorunu yaşamış olması bu gerçeği değiştirmez.

Bu kitabı okuduktan sonra birazcık düşündüm de; kültür piyasasındaki en büyük lapacılıklardan biri olarak önyargıyla baktığım nehir söyleşiler aslında o kadar da kötü şeyler değil galiba. Başka türlü, bir değerli yazarın varsıllıklarla dolu iç dünyasından bu anekdotları nasıl çekip alacaktık?

Sanırım nehir söyleşilere bundan böyle çok daha iyi gözle bakacağım. Yeter ki söyleşiyi yapan Rıza Kıraç kadar, söyleşiyi veren ise Hulki Aktunç kadar değerli olsun!