Peygamberimiz’in de teravih kıldığını, ancak adının sonradan konduğunu anlatan yazar, Hz. Ömer’in teravihi cemaatle kıldırdığını söylüyor.
Oruç söz konusu olduğunda ‘Açın halinden anlamak için’ diye bir ifade kullanılır. Bu ifade doğru mudur? Neden oruç?
İbadetler Allah’ın emri olduğu için yapılır. Bu iptidai müptediler içindir. Mütekamiller, Allah emretti diye yapmazlar, emri yerine getirmek için yapmazlar, Rabbim’in rızasına muhalif iş yapmamak için yaparlar. Emri yerine getirmek için yapanlar menfaat umanlardır. Menfaat umanlar, ticaret yapanlardır. Cennet talebi, cehennem korkusuyla değil, Allah için yapılır ibadetler ama bunun talimi cennet talebi ve cehennem korkusuyla başlar. Fukaranın halini anlamak için oruç tutulmaz. Oruç tutmak zenginlere mi farz? Fukara niye tutuyor o zaman? Bu slogan bilgiler, altına kopya kağıdı konulmuş, her sene tekrar edilen bilgiler, ne toplumumuzu ne de fert olarak bizleri yükseltmez.
Ramazan’da birçoğumuz ibadetlerle daha çok meşgul oluyoruz. Bu Ramazan’dan mı kaynaklanıyor?
Ramazan da, bayram da, kurban da, Kâbe de, melek de, güneş de, ay da, her şey insanın emrindedir. Ramazan’da marifet yok, insanda marifet var. İnsandan kasıt Muhammed Mustafa’dır. Allah insan diye onu yarattı. Biz de ona benziyoruz işte şeklen. O Ramazan ayında her zaman yaptığından daha fazla ibadet yapardı. Cebrail’le Ramazan’dan Ramazan’a karşılıklı Kur’an okurlardı, teravih kılardı. Efendimiz’in Ramazan’a mahsus başka yaptığı şeyler var. İşte Ramazan’ın feyzi Resulallah’tan kaynaklanır. Efendimizin yaptıkları Ramazan’dan kaynaklanmaz. Çünkü Ramazan da onun emrindedir. Her yaratılmış şey insanın emrine verilmiştir. Bunun tek mükemmeli Aleyhisselatü vesselam Efendimiz’dir. O Ramazan’da fazla ibadet edi-yordu. Biz de fazla yapacağız. Bizim günlük farz ibadetlerimizde bile çok noksanımız var.
Nasıl tamamlayabiliriz eksiklerimizi?
İbadetler Allah’ın kuluna yükleyeceği yükler değildir. O emri verdi ama ondan önce emri ye-rine getirecek takati verdi. Öyleyse tutulacak, kılınacak, gidilecek, verilecek. Resulullah Efendimiz’in diğer zamanlarda yaptıklarından, farzlardan bahsetmiyorum, Ramazan’da daha fazla ve daha farklı ibadet ediyor. Bizim de bütün Müslüman toplumu olarak Ramazan’da farklı davranmamız, farzlara daha çok riayet etmemiz lazım. Allah’ın bütün bize emrettiği ibadetlerden kast-ı hikmeti bilmek lazım.
Nedir o kast-ı hikmet?
Tevhiddir. İslam tevhidden ibarettir. Gerisi o tevhide ulaşmak için Allah’ın bize ihsan ettiği yollardır. Oruç da dahil, namaz da dahil… Allah bunu ihsan ettiği için, ‘Ben başka yoldan erişirim’ diyemezsin. Namaz kılmak gaye değildir. Vasıtadır, terki caiz değildir. O tevhid de ibadette var. Ramazan’ın son on günü Mekke ve Medine’de cemaatle hatimle teravih namazı kılınıyor. Aşağı yukarı her rekatta 3 sayfa okunuyor. Yaklaşık 25 dakika sürer. Kabe avlusu, Harem-i Şerif, sokak toplam 2 milyon kişi kılmış olsun. İki milyon kişi 25 dakika süren bir toplu ibadet yapıyor. Oruçta kaç milyon kişi, kaç saat müşterek ibadette? İşte tevhid noktası bu. Ramazan’ın özelliği budur. En az 300 milyon insan, en az on saat müşterek ibadette. İşte tevhid noktası. Ramazan’da bu tevhidin memnuniyetinden melaikenin yardımı ile, biz böyle başka güzel, yüksek ve derin bir hale geliyoruz. O da Efendimiz’den kaynaklanıyor.
Medyadaki Ramazan’ı nasıl buluyorsunuz?
Ticari buluyorum. Menfaat, ilkesizlik…
Her Ramazan’da çıkan bazı tartışmalar var. Bu sene de teravih var mı yok mu tartışılıyor?
Bir Müslüman namaz kılmaya mı bahane arayacak, kılmamaya mı? Hz. Ömer zamanında kadınlara ve erkeklere iki ayrı imam tayini ile 20 rekat namaz kıldırılmaya başlandığı tarihi bir vakıa mıdır değil midir? İbn-i Esir tarihinde bu var. İsimleri bile belli. Übeyd bin Kab, Efendimiz Hazretleri’nin delikanlılara ve çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretirken görüp, ‘Ne güzel bir şey yapıyor’ diye iltifat ettiği zat, Hz. Ömer zamanında teravih kıldırmak üzere vazifelendirilmiştir. Ayrıca başka biri de ‘Teravih Emevi uydurmasıdır’ dedi. Hz. Ömer Emevi midir? Resulullah Efendimiz Ramazan’da fazla ibadet ederdi. Bunun adı da teravihtir. O zaman adı teravih değildi, doğru. Adının sonradan konması kurumun sonradan oluştuğunun işareti değildir. Cemaatle kılınmaz diyenler Hz. Ömer’e sorsunlar.
Bu tartışmalar neden her sene çıkıyor?
Allah cehennemi neden yaratmış ki? Bunlar da onun için. Ebu Cehil’in veya Abdullah ibn-i Selül’ün varislerine mi uyacağız yoksa Muhammed Mustafa’nın varislerine mi uyacağız? Abdullah ibn-i Selül, münafıkların reisi, Mescid-i Dırar’ı yaptırdı, Efendimiz gelip yıktırdı. Cami yaptırdığı halde yıktırdı Efendimiz, çünkü adam münafık. Şimdi de Müslüman görünen nice münafıklar var. Öyleyse onun binasını Resulullah yıktığı gibi, bizim de o fikirleri yıkmamız lazım.
Zekatın daha çok Ramazan’da verilme sebebi nedir?
Zekatı Ramazan’a toplamamız biraz sevap ticaretinden kaynaklanıyor. Zekatı daha çok sevap kazanayım diye Ramazan’dan Ramazan’a veriyoruz. Recep ayında, Şaban ayında senesi dolmuş bir zekatı, daha çok sevap alayım diye Ramazan’da vermek kazaya bırakmaktır. Hiçbir ibadetin kazası edasının yerini tutmaz. Zekat mükellefiyettir ve zekat vermeyecek durumda olanların zekat verecek durumda olanların üzerindeki hakkıdır. Zengin sadaka vermekle yükümlüdür. Senesi dolmuş bir zekatı Ramazan’a tehir etmek caiz değildir ve ibadeti edadan kaza haline indirger. Ramazan’da ise sadakayı çok vereceğiz. Artığımızdan değil, eskiden değil. Yediğimizden, giydiğimizden. Şimdi pek yok ama iftar edemeyecek durumda olanları iftar ettireceğiz. Belediyelerin yaptığı çok hayırlı bir şey. Allah emsalini çoğaltsın. Yapandan devam ettirenden Allah razı olsun. Ama fitre bayram namazına kadar verilmeli.
Zekat son dönemde paylaşmak olarak lanse ediliyor?
Bunlar çok palyatif konuşmalar. Neyi paylaşıyorsun? Bir şey benim mi ki paylaşayım. Paylaşmak için önce malik olmak gerek. Mülk Allah’ın diyorsun, sonra paylaşacağım diyorsun. Bu ne tenaküz, bu ne aymazlık, bu ne gaflet! Neyi paylaşıyorsun? Fukaranın zenginin malı üzerindeki hakkının adıdır zekat. Onu vermeye mecbursun, o senin borcun. Zekatı anlarsak bu iş biter. Zekat ticari emtia ve tasarruftan verilir. Tezgahtan, işten verilmez. 30 tane evin varsa zekatla mükellef değilsin. Yani zekatın zenginlikle alakası yok. Benim 100 bin lira birikmiş param varsa, ev bile almayan o paranın 2.500 lirasını zekat olarak vermeye mecburum. Senin 30 evin var, kiralıyorsun ama gelen kirayı harcıyorsan, elinde birikmiş paran yok sana zekat düşmez. Allah durağan paradan, atıl sermayeden, ticari emtiadan zekat istiyor. Fukaranın da gözü gönlü kalmıştır. En azından o göz kalma temizlensin o da fukaraya verilsin diyedir.
‘Nerede o eski Ramazanlar’ diye sorulur hep. O Ramazanlarla günümüzdeki Ramazanların farkı ne?
İkinci Cihan Harbi’nde, 1940- 45 arasında yaşamış, nine dede olmuşlara sorsunlar, Ramazanları nasıl geçermiş. Ben dedemden dinledim. ‘Senin doğduğun sene ilk defa çaya şeker koyduk’ dedi. Ondan önce şeker olmadığı için çayı kuru üzümle içerlermiş. Neresi güzelmiş? Bir maziperestlik, bir nostalji var. Mazinin bir tek noktasına özenilir. Asr-ı Saadet. Asr-ı Saadet’ten başka mazinin özlenecek bir şeyi yoktur.
Osmanlı döneminde maneviyatımız kuvvetliydi, tasavvuf halkla içiçeydi. Bunun özlemi olamaz mı?
Tabii. Tasavvuf hayatının 87 yıldır yasaklanmış olması çok ciddi bir fakirliktir. Bu fakirlik sadece sosyal hayat açısından değil. İrfan ve tefekkür açısından büyük bir fukaralık yaşıyoruz. Hiç mütefekkir yetiştiremedik. 90 senedir peşinden gidilecek, kitleleri sürükleyecek bir adam yetişmedi. Bizim gençliğimizde peşinden gidilecek 2 sembol isim vardı. Biri Necip Fazıl, biri Nazım Hikmet. İkisi de Osmanlı aydınıdır. Nazım’ın 20’li yaşlarında Hz. Mevlana’ya yazdığı şiir vardır. O kültürden gelmiştir. Sonra yoluna iştirak edersin etmezsin ayrı mesele. Ama kitleleri peşine takmış o insanlar ciddi bir kültürden birikimden geldiler. Şimdi yok o kültür. Hangi üniversiteyi kazanacağım? Kaç puan alacağım? Hangi üniversiteyi kazanırsam ileride kaç para maaş alırım? Hangi mevkiye gelirim? İnsanın talepleri yalnızca beslenmek ve barınmak için mi bunları yükseltmek için mi. İnsanı insan yapan talepleri nerde? İşte bu başta estetiktir. O estetik yok eski Ramazanlara göre. Hafız Kemal yok, Hafız Burhan yok. Ezan okuduğu zaman içini titreten adam azaldı.
Normalde yapmayıp Ramazan’da yaptığımız ibadetlere nasıl bakmak lazım?
Müslümanlar sadece yaptıkları ile değil yapmadıkları ile de ecir kazanırlar. Ben içki içmemekle sevap kazanıyorum. Bir başka din kardeşim sair zamanda içiyor, Ramazan’da içmiyor. Resulullah Efendimiz’in nafileleri gibi o da bir tanecik farz yerine getirdi. Sair zaman Cumaya bile gitmiyor, Ramazan’da Cuma’dan Cuma’ya camiye gidiyor. O da Resulullah Efendimiz’in güzel fiilinin yansımasıdır. Hiç olmazsa Ramazan’da Cuma fiilini yerine getiriyor. Oruç tutuyor diğer ibadetleri yapamıyor. Aslında ‘yapamıyor’u kabul etmemek lazım.
Neden?
Çünkü Allah ‘Ben hiçbir kuluma taşıyacağı yükten fazlasını yüklemedim’ diyor. Oruç tutmak da, hacca gitmek de, bizim takatimiz dahilindedir ama sağlığımız elverdiği ölçüde. Namazda dizin ağrıyorsa oturarak kılarsın. İster yere otur ister sandalyeye otur.
Sandalyeye oturulmaz diyenler var?
Gayet samimi söylüyorum, halt etmişler. Halt etmek, karıştırmak demektir. Sandalyeye oturmak da caizdir, ayağını uzatmak da. Kiliseye benzermiş. Benzemez, bu kadar korkmayın! Benzemek kastı olmadan yapılan her şey nasa muhalif olmamak kaydıyla caizdir. Nasa muhalif olmasa bile benzemek kastıyla yapıyorsan onlarla beraber haşrolursun. Beni Avrupalı modern zannetsinler diye giyiyorsan Avrupalı modernlerle haşrolursun. Güneşten korunmak için giyiyorsan benzemek kastın olmadığı için hiç bir şey olmaz. Kilisedeki sırayla, camilere konulan arkalıklı veya arkalıksız sandalyeler aynı mı? Ayrıca Peygamber Efendimiz’in döneminde Ashabı suffede ilk saf hep oturanlardan oluşur. Ashabı suffe bir sandalye yüksekliğindedir. Resululllah Efendimiz’in dervişlerinin oturduğu sıradır. Hâlâ orada o yükseklik muhafaza ediliyor. Oraya hep eğilemeyenler dizi bükülmeyenler oturur. Huzuru Peygamberi’de oturarak namaz kılıyor. Ha sandalye ha seki ne farkı var? Aletlerin peşinde koşmayacak Müslümanlar. Aletler sana hizmet için Allah’ın nimetleridir. O sandalyede oturup namaz kılarsan senin cennet tahtın olur. Onda oturup içki içersen cehennemine ateş olur. Sandalyenin ne kabahati var.
Ramazan’da içine girdiğimiz derin ruh halini diğer aylarda nasıl sürdürebiliriz?
O tevhide bu şekilde riayet edersek olur. Vaiz efendiler ‘Cemaatle namaz kılmak münferit namaz kılmaktan 27 derece daha faziletlidir’ diyorlar. Bu söz yanlış. Böyle söylediğin zaman ‘Aslolan ferdi kılmaktır ama cemaatle kılarsan daha iyi olur’ gibi algılanıyor. Cemaatle kılmazsan 27 derece az ecir alırsın dese, o zaman namaz kılmanın temelinin cemaat olduğunu idrak ederiz. Bunca sene idrak edemedik farkındaysanız. Bayram namazında camide yer yok, sokaklar dolu, Cuma namazlarında sokaklar daha az kalabalık. Teravihler sair zamanlardaki yatsı namazlarından daha kalabalık. Ama mübarek 11 aylar gelince cemaat bulabilirsen aşkolsun. Tevhid yok. Bayram namazındaki kadar kalabalık cemaat olsun bak ne oluyor. Bayram namazındaki kadar değil ama Cuma namazındaki kadar mümkün.
Tevhid başka hayatın hangi alanlarında olabilir?
Bu tevhid sadece namaz açısından. Şu anda ‘Falanca parti olarak, kuruluş olarak, dernek olarak vereceğim iftar ziyafetini vermiyorum. Parasını Budistler tarafından katledilen Müslüman kardeşlerime gönderiyorum’ dediğin zaman tevhid olur. 50 bin Müslüman sadece Müslüman olduğu için katledildi. Kimin umurunda? Niye kaynamıyor Türkiye? Niye kaynamıyor Müslüman âlemi? Tevhid yok da o yüzden. Yaşama dini olan İslam’ı tapınma dini haline indirgediğimiz için böyle Ramazan’dan Ramazan’a Müslüman, Cuma’dan Cuma’ya Müslümanız. Bu kadar oluyor. Ramazan’da edindiğimiz hali devam ettiremezsin. O tevhidle olur. Milyonlarca kardeşin senle oruç tuttuğu için oluyor o.
Ramazanların festival gibi geçmesi konusunda ne diyorsunuz?
Ramazan Müslümanın bayramı. Eğlence olabilir. Ramazan’ın getirdiği ferahlık ve sürur, bir neşe halinde ortaya çıkıyorsa bu çok güzel bir şeydir. Ortaya çıkan neşenin nasa muhalif bir hale gelmemesi gerekir. Mesela etrafı rahatsız etmemelidir. Ramazan’da ibadatu taata muhalif olmayan, rahatsız etmeyen, dini vecibelerin yerine getirilmesinin verdiği ferahı, süruru, neşeyi elbette ortaya koyabiliriz. Bu bir festival değildir, bayramdır. İftar ikram etmek çok önemlidir.
Efendimiz’in hem fiili, hem lisani sünnetidir. Ama ziyafet haline gelip israf oldu mu harama girer. Efendimiz haramı tavsiye eder mi? Açık büfe iftar yapılıyor. İnsanın gözü açtır, oruç da hemen göz tokluğuna eriştirmez. Herkes yiyebileceğinden fazla alıyor, artık diye dökülüyor. İftar sofasında rakı içmek gibi bir mantık olabilir mi? İsraf da haram. Aynı şey. Ama pahalılık israf değildir. Bir lokma bir hırka düşüncesi doğru değil. Dünya malını gönlüne koymayacaksın. Dünya senin içine girmeyecek, ayağının altında olacak. Sen dünyanın üstünde olacaksın. Bu arabayla da olabilir, eşekle de olabilir, çıplak ayakla da olabilir. Nice çıplak ayaklılar vardır ki ‘Bu dünya benim olsun’ isteğinde. O yanlış yoldadır. O yüzden zahir gibi değil bu işler.
Yeni Şafak