Hüseyin Güneş’in röportajı
1968 yılında müziğin bir kitap gibi okunabileceği fikrini ortaya atan ve müziğin derinlerine inebilmek için fizik ve psikoloji eğitimi alan Lawrence ‘Butch’ Morris iki gece üst üste Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda, aralarında kendi öğrencilerinin de bulunduğu sıra dışı İstanbul Nublu Orkestrası’nı yönetti. Lawrence D. "Butch" Morris’in şefliğinde İlhan Erşahin, Eddie Henderson, İmer Demirer, Juini Booth, Ozan Musluoğlu, İzzet Kızıl, Nasheet Waits, Ediz Hafızoglu, Sarp Maden ve Selen Gülün ünlü isimlerle sahne alarak tekrarı mümkün olmayan bir müzik şölenini sundular.
Lawrence D. "Butch" Morris ve “Nublu İstanbul Orkestrası’nda bulunan müzisyenlerle konser sonrasında bir araya gelerek Caz müziğine bakışlarını ve doğaçlama müzik tarzını konuştuk.
Lawrence D. Butch Morris: Doğaçlama bir yetenektir. Aktarma da bir yetenektir. Bir şekilde düşünülürse ikisi de semboliktir. İkisi de aynı sembolik amaçlar ve hedefler içinde kullanılabilen tekniklerdir. Ben doğaçlama müzik yapan bir müzisyenim. Ve aynı zamanda bir besteciyim. Kalemle bestelerimi yazıyorum, batonla orkestra şefliği yapıyorum. Doğaçlama yapan ya da yapmayan müzisyenlerle kendilerinden çıkardığı sembolik ifadeleri ortaya çıkarmalarına yardımcı oluyorum.
Bazen senfonik orkestralarıyla çalışıyorum. Oradaki müzisyenler doğaçlama yapmadıklarını söylüyorlar. Ama ben onalar şunu hatırlatıyorum; o an okudukları notalar sembolik bir ifadedir. Harflerden oluşan bir metni konuşmadığınız sürece bir şey ifade etmez. Müzik de onun gibidir. Yazılı olabilir ama icra edilmelidir. Bu müziğe hangi açıdan baktığınızla ilgili bir şeydir. İnsanlar müziğe genelde stiller temelinde bakarlar. Bunun için müzikten mesafe alıp büyük fotoğraftaki bütün stillere, Türk müziğine, Japon müziğine, Blues, Caz’a farklı bir açıdan bakarak; “onların doğaçlama temelinde değil. Daha çok aktarım temelinde icrası edilmesi üzerine kafa yoruyor ve çalışıyorum.”
Eddie Henderson: İlhanlarla birlikte yaptığımız ilk konserle, ‘İstanbul Nublu Orkestrası’nda verdiğimiz konser tamamen iki farklı konseptten oluşuyor. Silver konserinde sahneye çıkıp birbirimiz dinleyip doğaçlama bir şekilde daha özgür bir müzik yapıyoruz. Ama Butch Morris’le yaptığımız konserde ise Butch’un 25 senedir özel olarak işaret dili ile geliştirdiği bir tarz. Ve müzik burada tamamen Butch’un kontrolünde. Yine serbest bir şekilde, kendi çaldığımız müzikal fikirleri paylaşıyoruz ama yönetimi tamamen Butch’ta olduğu için bambaşka bir konsept ortaya çıkıyor. Şefli olan projelerde kontrol şefte oluyor. İlhan’la yaptığımız Silver ise daha beraber çalan dört müzisyenin müzikal paylaşımı gibi de değerlendirilebilir. Nublu Orkestrası, yeni ve ilk kez toplanan bir orkestra olduğu için yeni müzisyenler var. Butch’la birlikte çalışanlar, öğrencileri ve bizim gibi Butch’la çok uzun zamandır çalışanlardan oluşuyor. O yüzden üç günlük bir prova süreci geçirdik. Prova sürecinde herkes kendi dilini oluşturdu. Butch’ta bu konserde o özel işaret dili ve getirdiği tekniğiyle dilleri bir araya getirdi.
İlhan Erşahin: Bu konserde Butch bizi yönlendiriyor. Aynı zamanda biz onun müziğini veriyoruz. İşaret dili ile bize işaret ettiği için bize yol gösteriyor. Ama ne çalmamız gerektiğini söylemiyor. Bizden çalmamızı istediği anda kendi kafamızdan ne çalmak istiyorsak onu çalıyoruz. Çaldığınız şey sizden istediği süreye uyması gerekiyor. Müzikal bir şekilde bir şey vermen lazım ki ona malzeme olarak bir yere gidecek bir şey olması lazım. Sahnede Butch’la birlikte o anda yeni müzikle yazıyor gibiyiz.
Bu konser Butch’la oluyor. Ne bildiğini çalamıyorsun. Provada çaldığımız müzikleri sahneye çıktığımızda tekrar çalmıyoruz. Butch’un yönlendirmesiyle yeni tınılar eşliğinde farklı bir müzik ortaya çıkıyor. Butch’un şefliğinde sahneye çıktığınızda çok hızlı ve dikkatli olmanın yanı sıra anlık düşünmek gerekiyor.
İrem Demirer: Düzeni kuran Butch’un kendisi ve o bizi yönetiyor. Bireylerden müzik çıkartıyor. Aslında Butch’un yaptığı müzik karışık değil. Kafasında bir müzik var ama bu yazılı değil. Herkesin beraber icra ettiği bir müzik. Doğaçlamaya dayalı olduğu için yazılı materyal yok. Butch’un kafasındaki doğaçlama, kompozisyon kurallarından çokta farklı değil. Sadece o sırada gerçekleşiyor. Doğaçlama alt metni de böyle bir şey. O an ortaya çıkan bir şeydir. Yazılı bir müziğin üzerine de doğaçlama yapabilir ve yönetilebilirsiniz. İnsanların çıkardığı seslerle bir bütün olduğu için o sıraya ait bir müzik bu.
İzzet Kızıl: Ben bu orkestrayla ikinci kez sahne aldım. Her konserden önce üçer tane prova yapıyoruz. Türk enstrümanlarını bu müziğin içerisine koymak beni de çok hoşuma gidiyor. Bu şekilde farklı tınılar doğaçlama müziğine dâhil oluyor. Ne yapacağımız belli olmayan bir yerde alışılmışın dışında durmak yeni yeni şeylerde veriyor. Sahneye çıkacağımız zaman hiç bir şey bilmiyoruz. Butch, çaldırdığı şeylerin içerisinde hemen bir şeyi çekip çalmak zorunda insan. Orada parça yap diyebiliyor. Ruh haline göre yaptığınız parçalar şekil değiştirebiliyor.
Sarp Maden: Bu orkestradaki müzisyenlerin hepsi doğaçlamaya aşina insanlar ama buradaki konsept şef tarafından yönlendirilmesiyle oluşuyor. Orkestrayı yöneten şef o anda müzisyenlere hangi notayı çalacağını söylemiyor. Yönlendirmesine göre ne algılıyorsanız müziğin içerisinden ona göre bir katkıda bulunuyorsunuz. Aslında ne çıkacağı hiç belli değil. Tamamen o anda bulunarak spontane cevap veriyoruz kişisel olarak. Hem duyduğumuz şey hem de şefin müziği götürmek istediği yere göre müzik oluşuyor. Enteresan bir konsept.
Fotoğraflar: Gültekin Karakaş
on5yirmi5.com