Film Arası Sinema Dergisi, Ocak sayısında ünlü oyuncu Haluk Bilginer’i konuk etti.
Gülcan Tezcan’ın sorularını cevaplayan Haluk Bilginer, rating operasyonundan Ermeni meselesine, çarpıcı açıklamalar yaptı.
Ülkemizdeki sanat anlayışına eleştiriler getiren Bilginer, seyirci ilgisinden şikâyet eden sanatçılara ‘seyirci anlamıyorsa kabahat bizdedir!’ dedi.
İşte çok konuşulacak röportajdan bazı pasajlar:
‘SEYİRCİ ANLAMIYORSA KABAHAT BİZDEDİR!’
Herhangi bir şeyi kötü yaptığınızda onun bedelini ödemelisiniz. Bu bedel nedir? Seyirci sevmez, seyirci gelmez yaptığınız işe. Siz de bunun bedelini ödemiş olursunuz. Kendinize döner dersiniz ki, ‘ben nerede hata yaptım? Bir şeyi yanlış yaptım ki beni sevmiyorlar’. Kendi kendine böbürlenmenin bir anlamı yok. Ben çok güzel bir iş yaptım ama kimse beni anlamıyor. Bir şey soyutladım bilin bakalım ne soyutladım. Böyle sanat olmaz. Benim burada yaptığım herhangi bir şeyi annem anlamıyorsa ben hata yapıyorum demektir. Demek istediğim şu; Biz bir şey yaptığımızda çok hoşlanıyoruz ama her gece on tane seyirci geliyorsa buraya, yanlış yapıyoruz demektir. Seyircide kabahat yok kabahat bizde.
SANATÇI DİYE BİR MESLEK YOKTUR!
Türkiye’de mesleği olmayan ünlülere sanatçı diyoruz. Hâlbuki sanatçı diye bir meslek yoktur. Üstelik insanın kendisine sanatçı demesi de ayıptır. İnsan ar eder. Sanatçı bir iltifattır. Sanatçılık diye bir meslek yok müzisyenlik var, oyunculuk var, heykeltıraşlık var, ressamlık var, film yönetmenliği var. Sanatçı ne demek? Başka hiçbir dilde bulamazsınız böyle bir şey. İngilizcede artist hem ressam demektir, hem de birine iltifattır. ‘It’s a great artist’ der biri, sen de estağfurullah der başını öne eğersin, terbiye çerçevesi içinde. Kendine sanatçıyım demezsin.
TÜRKİYE BÜYÜDÜ, OPERASYONLARDAN MEMNUNUM
‘Rating operasyonunda geç bile kalındı. Keşke daha önce olsaymış. Ben bu rating firmalarının bize sunduğu verilere hiçbir zaman inanmadım. Yaptığım işler birinci çıktığı zaman bile inanmadım. Çünkü bakıyorsunuz bazen öyle tuhaflıklar oluyor ki ve bunu bazı insanlar yıllardır söylüyor. Yahu saatine bakıyoruz reklam arasında ratingi yükselmiş böyle bir saçmalık olabilir mi? Burada bir tuhaflık var. Milyarlar dönüyor. Televizyondaki reklam pastası 3 milyar lira. Bu pastayı paylaşmak için üçkâğıt yapan illa ki olur. Umarım düzgün bir araştırma yapılır da gerçekler ortaya çıkar ve sahici rakamları biliriz artık. Birçok şey gibi bu da düzelecek. Gidişat iyidir, ben memnunum. Futbolda neler oluyor, televizyon ratinglerinde neler oluyor? Kim bilir daha neler olacak? Olmak zorunda. Türkiye eğer önümüzdeki yıllarda oynayacağı role hazırlanıyorsa bu rolün gereğini yapması gerekiyor.’
28 ŞUBAT’LA DA HESAPLAŞACAĞIZ!
Biz artık 1915’le de hesaplaşıyoruz, Dersim’le de hesaplaşıyoruz, Susurluk’la hesaplaşıyoruz,12 Eylül’le hesaplaşacağız inşallah. Ve hesaplaşmak zorundayız. 28 Şubat’la hesaplaşacağız. Yüzleşmek zorundayız bunlarla. Yoksa önümüz açılmaz önümüzü göremeyiz. Gerektiği yerde özür dileyeceğiz. Hiç değilse bir devlet olarak diyeceğiz ki, özür dilendi bundan sonra böyle şeyler yapılmayacak, yapmaya kalkan çok büyük şeylerle cezalandırılacak ve bir daha aklına bile gelmeyecek herhangi bir şey yapmak. Ordu darbe yapmayı aklına bile getiremeyecek artık.
OYUNCU OLMAK İSTEYEN KONSERVATUVARA GİTMESİN, FELSEFE OKUSUN!
‘Oyuncu olmak için gelen arkadaşlarım’ Hocam oyuncu olmak istiyorum, hangi konservatuara gideyim’ diye soruyor. Hiçbirine gitme! Git felsefe, psikoloji, sosyoloji oku. Çok daha iyi oyuncu olursun. Üniversitenin tiyatro kolunda da tiyatro yap, kendine öğret diyorum. Çünkü kendimize öğrettiğimiz bir sanattır tiyatro. Bisiklete binmek gibi. Bisiklete binmeyi size kimse öğretemez.
Bineceksiniz, dengenizi bulacaksınız. Ama eğer siz felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih okumuş bir insansanız, tiyatro yaparken hem algınız çok daha açıktır, yaptığınız sanat da çok daha değerli olur. Ben boş vakitlerinde piyano çalan doktora daha çok güvenirim.
Star Gazetesi