Sürüngen ve kuşların sistematiği nasıldır?

Dünya Hali
Kuşlar Akciğerli, sıcak kanlı, bedeni tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı ve iki kanatlı, yumurtlayan omurgalı havanlardır. Çeneler,gagayı oluşturan boynuzsu bir kılıfla kaplanmıştır. Kuşun, yalnızca ...
EMOJİLE

Kuşlar

Akciğerli, sıcak kanlı, bedeni tüylerle örtülü, gagalı, iki ayaklı ve iki kanatlı, yumurtlayan omurgalı havanlardır. Çeneler,gagayı oluşturan boynuzsu bir kılıfla kaplanmıştır. Kuşun, yalnızca arka üyeleri yürümesine yarar; ön üyeleriyse kanatlara dönüşmüştür. İşte bu yüzden kuş iki ayaklıdır. Bazı türlerin kanatları uçmaya elverişli değildir.

Kuşlar iskeletleri ve yumurtlayarak (ovipar) üremeleri bakımından sürüngenlere yakındırlar. Kuşların, Sauropsidae üst sınıfından olan sürüngenlerin bir bölümüyle birleştirilecek biçimde, sürüngen kökenli olduklarını gösteren çok sayıda paleontoloji kanıtları vardır. Ağırlıkları boylarına ve özellikle kanatları arasındaki açıklığa oranla en aza inmiştir.

ANATOMİ

Kuşların iskeleti, sürüngenlerinkine benzer, ama ön üyelerinin kanatlara dönüşmesi, ayrıca iskeleti çok hafifleten oyuk ve içleri hava dolu kemiklerin bulunması nedeniyle köklü bir değişikliğe uğramıştır. Hava keseleri yardımıyla akciğerlerle bağlantılı olan bu kemikler, bir çeşit hava deposu oluştururlar. Göğüs kemiği çok uzamış ve gelişmiştir,özellikle uçucu kuşlarda, kanatları beden eksenine yaklaştırıcı kasların sıkıca bağlandıkları bir çıkıntı biçimindeki karina ile donanmıştır. Bazı kemikler (kürek kemiği, karga burun çıkıntısı, köprücük kemiği) önemli değişikliklere uğramıştır.Omurga, bazenkuğudaki gibi iyice gelişmiş olan boyun bölgesi dışında, çok az eklemli, son derece bükülgen ve hareketlidir. İki ön üye, uçucu kuşlarda iyi gelişmiştir, ayrıca arka üyelere oranla çok kaslıdır. Deve kuşu gibi
karinasızlardaysa (koşucu kuşlar) bunun tersi görülür. Uzamış tüyler (uçma telekleri), ön üyeleri öylesine örter ve uzatırlar ki, kanatlar, kuşun havayı dövebileceği ve paraşüt görevi görebilecek geniş ve esnek birer palet biçimini alırlar. Uzamış olan öbür tüyler (kuyruk telekleri) de bedenin arka bölümünü donatırlar. Daha küçük tüyler (örtü tüyleri) ve hav
tüyleri bedenin bütününü örterler.

Uçma, kanatların havada çırpılmasıyla sağlanır. Süzülücü (süzülerek uçan) kuşlar, hava
akımlarından yararlanarakhavada kalırlar. Arka üyeler, bedenin bütün ağırlığını taşıyacak kadar sağlamdır. Uyluk kemiği, genellikle kısa, kavalkemiğiyse uzundur. Kalça kemikleri kaynaşmıştır.Dörtgen kemiğin çeneyi asıcı, yani kafatasına bağlayıcı görevivardır. Dil kemiği çok gelişmiştir. Kuşların genellikle dört parmağı vardır: Bunlar ya aralarında bir zarla birleşmiştir (perdeayaklılar takımına giren kuşlarda olduğu gibi) ya da serbesttirler. Parmaklar kısa ya da kıvrık, sivri ve güçlü (yırtıcı kuşlar takımındaki kuşlarda olduğu gibi) tırnaklarla donanmıştır. Boynuzsu gaga konik biçimli, yassılaşmış, kıvrık ya da dik, büyük ya da çok ince ve çok uzun olabilirler.

FİZYOLOJİ

Kuşların kalbi, yüksek, 41 santigrat derecelik bir beden sıcaklığı sağlayan yoğun bir dolaşım etkinliği sayesinde, öbür omurgalılarınkine oranla çok daha güçlüdür. İki kulakçık ve iki karıncıktan oluşur.

Akciğerler küçüktür; hava keseleri de bunların uzantıları sayılır. Solunum sırasında, hava sırt bölümündeki bronşlara, ardından yan taraftakilere ve karın kesimindekilere, daha sonra da hava keselerine geçer. Hava kılcalları içinde dolaşım yayınmayla yapılır. Soluk borusu önemli derecede gelişmiştir. Gırtlağın yerini ses çıkarmada rol oynayan göğüs gırtlağı almıştır.

Sindirim sistemi, ağız boşluğuyla başlar. Ağız boşluğuna, tane yiyenlerde (taneci) çok gelişmişmukoza bezleri, kırlangıçlar ve sağanlar gibi kimi kuşların, yuvalarını yapmada yararlandıkları mukozayı oluşturan altçene bezleri açılır. Bazı tükürük bezleri avların yakalanmasında etkili olurlar.

Yemek borusu, nispeten farklılaşmış bir gelişme gösterir ve kursak olarak adlandırılır. Mide, bir bezsi bölüm, bir de yutulan besinleri öğütücü küçük taşlar içeren kas yapısında bir bölümden (katı ya da taşlık) oluşur. Sindirilemeyen öğeler, yırtıcı kuşlarda topaklar biçiminde dışarı atılır. Bağırsakta körbağırsak uzantıları vardır ve çok sayıda bakteri içerir. Bağırsak, üreme ve boşaltım kanallarının da açıldığı bir dışkılığa açılır. Karaciğer, lipitler veglikojenler gibi yedek besinler içerir. Kuşların beyni, üst yapılı memelilerinkine oranla indirgenmiştir; üstelik kıvrımsız ve düzdür. Buna karşılık beyincikleri çok gelişmiştir; beyincik denge ve uçmayla ilgili kasların eşgüdüm merkezidir. Kuşlarda üçüncü bir göz kapağı (niktitant zar) ve iris görevi yapan bir oluşum (tarak) vardır. Optik bölge, görmeyle ilgili uyarılara (avların yakalanması) çabuk tepki gösterme olanağı verir. Görme duyarlığı, gözde iki odak noktası bulunması ve görme alanının çok geniş(güvercinlerde 300 derece) olması sayesinde en yüksek derecededir. Dışkulak, işitme deliğine indirgenmiştir. Denge-işitme işlevi de iyigelişmiştir.

Cinsel olgunluğa, küçük boy kuşlar dokuz aya doğru, büyük martı ya da gümüşmartı iki yaşında, leylek dört yaşında,kartal altı yaşında erişir. Cinse mevsimliktir. Kuşlar genellikle tek eşlidir ve çiftler sürekli (kargalar) ya da geçicidir (kırlang ormantavukları ve tavus kuşları, evcil türler gibi çok eşlidir.

YUVA

Kuşlarda yuvayı erkek hazırlar. Yumurtaların sayısı değişkendir. Fırtına kuşlarında (Procellariiformes) 1, kivilerde ve ırmak dalgıçlarında 2, büyük martılarda 3, yaban ördeklerinde 8-12, kekliklerde 22’dir. Yuvada yumurtalar alınacak olursa, güvercinler ve sinek kuşlarında (ya da kolibriler) eksilen yumurtaların yerine yenileri yumurtlanır.

Kuluçkaya ya erkek, ya dişi ya da bazen bengalilerde olduğu gibi ikisi birden yatar. Amerika devekuşunda erkek, saksağanda gece erkek, gündüz dişi kuluçkaya yatar. Kuluçka süresi, ötücü kuşlarda ortalama 15 gün, devekuşlarında 42 gün, kivilerde 80 gündür. Yumurtadan çıkan yavrular bazı türlerde hemen etkin bir yaşama başlarlar, bazılarındaysa gözler kapalı ve beden çıplaktır.

Dişide yalnız bir yumurtalık ve bir yumurta kanalı işlev yapar. Sol yumurtalığın çıkarılması, ibik büyümesi ve ötmeye başlama gibi morfolojik değişikliklere neden olur. Tavuksular (Galliformes) üstünde bu türden çok sayıda deney yapılmıştır.

BİYOLOJİ ve ÇEVREBİLİM

Kuşların beslenme düzenleri çok değişiktir. Her ne kadar birçok hepçil, yani hem etçil hem otçul türe rastlansa da, genellikle tanecil, yemişçil, böcekçil ve otçuldurlar. Birkaç tür etçildir ve küçük memeliler, kuşlar, balıklar, hatta çürümekte olan etlerle beslenirler. Kuşlar bütün dünyaya yayılmışlardır, her yükseklikte, sıcak bölgelerde olduğu kadar kutup bölgelerinde de, ovalarda olduğu kadar yüksek dağlarda da yaşarlar ve besinlerini buldukları her koşula uyum sağlarlar. Genellikle, çok hareketli olanlar çok yer ve çabuk sindirirler. Bir günde sindirdikleri besinin ağırlığı, beden ağırlığının yarısına erişebilir. Yuvalar, ağaçların üstüne, çalılıkların arasına, kaya kovuklarına ya da yere yapılır. Bazen yumurtalar rasgele toprağa ya da kuma gömülür. Kuşlar toplu halde ya da tek tek toprağın üstünde, deniz ya da tatlı suların kıyılarında, sık ormanlarda, sazlıklarda ya da kırlarda yaşarlar.Uçuş biçimi türlere göre çok değişiklik gösterir: Sıçrayarak uçma; hızlı ya da yavaş, sürekli ya da aralıklı kanat çırparak

Uçma; kanatları hareket ettirmeden ya da az hareket ettirerek sağlanan süzülerek uçma; ayrıca gürültülü ya da sessiz, ağır ya da hafif uçmalar da vardır. Aynı biçimde uçuş yüksekliği de oldukça değişiktir; tepeli akbaba ve kartallar çok yüksekten uçarlar; orta boy yırtıcı kuşlar, tarla kuşu yüksekten, çoğu kuşlarsa orta yükseklikten ya da alçaktan uçarlar. Kanat açıklığına oranla ağırlığı fazla olan kuşlar da çok alçaktan uçarlar. Son olarak, karinasızlar (koşucu kuşlar) uçamazlar. Bunlar kanatlarını çırparak hız kazanırlar. Ötücü kuşların melodili sesler çıkarma yeteneği vardır. Öbürleri az çok ritimli ve az çok hoşa giden, değişik ya da tekdüze sesler çıkarırlar.

PSİKOLOJİ ve ETOLOJİ

Kuşların yaradılıştan varolan davranışları (yani içgüdüsel hareketleri), belki de yalnızca topluluk halinde yaşayanböceklerin dışında, herhangi bir hayvan grubunda gözlenenden çok daha karmaşıktır. Bir çok kuş türünde, açıkça bir yararı olmayan otomatik davranışlar gözlenir. Her iki cinsiyetten olan eşlerin yaptığı çeşitli "danslar" ve diğer "çiftleşme gösterileri" ya da çiftleşmeden önce, dişinin önünde, erkekler arasında yalancıktan yapılan dövüşmeler bu türdendir. Klasik yuva yapma (kimi kez yuva, kuşlarda çok titizlikle yapılır) hareketi dışında, özellikle çeşitli renkli nesnelerle, çiçeklerle bezenmiş, bazen tümü yabani bitkilerin etli bölümleriyle yapılmış "resimlerle" süslü karmaşık yapılar da gene bu tür davranışlar sonucu oluşmuştur. Kuşların bir çok türünde, bireyler kökeni bilinmeyen özgül bir
çekimle ya da anlaşılmayan itkilerle gruplar halinde havada yaşarlar ve bu sayede toplumsal yaşam ortaya çıkar.

Kuşlarda, bilgi alışverişinin zenginliği, ses çıkarmaları, ister doğuştan bir yetenek,
ister sonradan edinilmiş (ama hep içgüdüsel hareketler yönetimi altında), isterse bireysel uğra çıkarılan seslerin çeşitliliğine bağlıdır. Bunlar, şaşırtıcı taklit yeteneğinde olan "konuşucu kuş Konuşucu kuşlarda bazı bireyler, öğrendiklerini uygulamalı bir biçimde kullanmaya yatkın (pCk orvus monedula]) olabilirler.

Her ne kadar, kuşların ruhsal durumu, genellikle, üst yapılı memelilerin, özellikle de
etçiller, yunus balığıgiller, primatlar ve insanların eriştikleri düzeye oranla çok gelişmiş gibi(özellikle her zaman papağangillerde ve kargagillerde) bireylerin şaşırtıcı ruhsal edimleri var. Koehler’in deneyleri, Lorenz’in gözlemleri birçok uzmanı şaşırtmıştır.

GÖÇLER

Özellikle, soğuk ve ılıman bölge kuşları arasında bir çok tür göçmendir; bunlar kışı çoğunlukla tropikal bölgelerde geçirirler. İlkbaharda, çiftleşme öncesinde kışlama yerlerinden yuva yapacakları yerlere göç ederler. Deniz kuşlarının göçleri çoğu kez daha düzensizdir. Göçmen kuşların yönlerini saptamaları çeşitli etkenlere bağlıdır. Karalardaki işaretler
(kıyılar, adalar, vadiler) olduğu kadar, yıldızlar ve güneş de göçmen kuşların yollarını bulmalarında etkili olur. Kızılgerdan gibi bazı türler, yerin manyetik alanına karşı duyarlıdır.

Sürüngenler ve İki Yaşayışlılar

Hayvanat Bahçemizde 16 türden toplam 25 adet sürüngen ve ikiyaşayışlı görebilirsiniz. Sürüngen ve ikiyaşayışlıarın listelendiği sağdaki sütunu kullanarak, her bir hayvan hakkında detaylı bilgilerin bulunduğu sayfalara ulaşabilirsiniz.

SÜRÜNGENLER…

Omurgalıların suda ya da karada yaşayan, sürünerek ya da yürüyerek ilerleyen sınıfı. Karada yaşayan biçimlerin evrim tarihinde en önemli yerlerden birini tutan sürüngenlerin kökenleri, diğer tüm biyolojik soylar (eski devirlerde yaşamış küçük boyutlu ikiyaşayışlılardan başlayarak) gibi, hala tam açıklığa kavuşturulamamıştır. Sürüngenlerin, memeliler ve kuşların türediği bir grup olduğu sanılır, ama evrim olayları ölçüsüzce yalınlaştırılmamalıdır
ve ikiyaşayışlıların balıkların soyundan geldikleri ve bir sürüngenin ortaya çıkmasına neden oldukları biçimindeki klasik taslak "kullanışlı bir imge"den başka bir şey değildir.

KABUKLU YUMURTALAR

Günümüzde eldeki bilgilerin ışığında, Karbon devrinin başlangıcından beri, üremelerini sağlamak için suya bağımlı kalmış olan ikiyaşayışlıların yanı sıra, bunların yakın akrabası olan, ama kabuklu yumurtalar yumurtlayan ve yumurtadan çıkan yavrularının hemen suya gereksinimi olmayan bir grubun var olduğu anlaşılmaktadır (oysa ikiyaşayışlıların suda
yumurtlanan ve döllenen, bir kabukla da korunmamış olan yumurtalarından çıkan kurtçuklar için su gereklidir). İyi korunmuş kabuklu yumurtalar yumurtlama yeteneği, embriyoların yumurtalar içinde gelişmesi ve buradan çıktıklarında bulundukları ortama uyum sağlama yetenekleri, sürüngenleri ikiyaşayışlılardan ayıran başlıca özelliklerdendir.

Yaklaşık 250 milyon yıl önce, ikiyaşayışlılarla ortak ataları olan canlılar, bu döneme özgü yetkinleşme yolunda bulunabiliyordu. Kısa süre içinde dört ayaklı omurgalılar suda yaşama zorunluluğundan kurtulmuş ve Karbon devrinin bitkisel yayılımını izleyen kuru ortamda gelişebilmişlerdir.

Kimi araştırmacılar, sürüngenlerin atalarını oluşturan biçimlerin Seymuriyamorf arasında yer aldığını ileri sürerler. Seymouriacinsi ve buna akraba olan cinsler, anatomileri bakımından, hem ikiyaşayışlıları, hem de ilkel sürüngenleri anımsatırlar, ama bazı belgeler, bunların suda yaşayan kurtçukların görünüşünde geliştiklerini ve sürüngenliğe olan eğilimlerine karşın, hala ikiyaşayışlı olduklarını kanıtlamaya yöneliktir. Kafataslarıysa zırhlıbaşlara ait iki yaşayışlılara ve balıklara özgü bir yapıdadır. Bununla birlikte, Seymuriyamorf’un yapılarının inceliği nedeniyle hiç fosilleşmiş izler bırakmayan ama Karbon devrinde, bir yandan döl bırakmaksızın çabucak ortadan kalkmış olan Diadectes’e ve öte yandan Kotilozorları (Cotylosauria) oluşturan küçük boydaki "ilksürüngenler"le ortak atalarasahip oldukları düşünülebilir.

KOTİLOZORLAR VE DÖLLERİ

Hemen hemen bütün uzmanlar, sürüngenlerin kökenini (kendileri döl bırakmaksızın, Permiyen’in sonundan önce ortadan kalmış olan) kotilozorlarda aramak gerektiği konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bu, Orta ya da Alt Karbon devrinden başlayarak türemiş olan kimi kotilozor biçimlerinin bilinen tüm sürüngenlerin ataları oldukları anlamına gelir.
Bu sürüngenler şöyle sıralanabilir:

a) Kaplumbağalar ya da Chelonia: Günümüze kadar her zaman bol bulunmuştur;
b) Synapsida: Takımlarından biri olan Therapsida memelilerin kökenidir;
c) Pleziyozorlar (Plesiosauria): Tebeşir devrinde döl bırakmaksızın ortadan kalmışlardır;
d) İhtiyozorlar (Ichthyosauria): Denizlerde yaşayan büyük sürüngenlerdir. Tebeşir devrinde döl bırakmaksızın ortadan
kalmışlardır;
e) Lepidozorların (Lepidosauria) ataları: Günümüzde yaşayan yılanlar, kertenkeleler ve kalakbaşlılar (Rhynchocephalia);
f) Arkozorlar (Archosauria): Triyas’ta ortadan kalmış olan tekodontların (Thecodontia) atalarıyla ilgili biçimleri vermiştir;
g) Tebeşir devrinin sonunda ortadan kalmış olan dinozorlar; kuşların daha doğrudan eski ataları olan, aynı biçimde
Tebeşir devrinde ortadan kalmış olan pterozorlar (Pterosauria); hala var olan timsahların ataları.

SÜRÜNGENLERİN ÖZELLİKLERİ

Yukarıda belirtilen genel bilgilerin dışında, sürüngenlerin organlaşma planı, ikiyaşayışlılarınkine göre şu on maddede
belirtilebilir;

1. Üstderinin boynuzsu tabakasının kalınlaşması ve deriyle ilgili salgı bezlerinin hemen hemen tümüyle indirgenmesi; budeğişiklik sayesinde sürüngenler su yitimine büyük bir dayanıklılık kazanmışlar ve karadaki kuraklığa kendilerini uyarlamışlardır.

2. İlk omurlar ve kafatasının arkasındaki kasların değişikliğe uğraması; bu, bir boyun bölgesinin oluşmasına yol açmış; baş gövdeye göre daha hareketli bir hale gelmiş ve böylece gözlem (bilgi alma) ve tepki gösterme olanakları artmıştır.

3. Ağız boşluğunun tavanını oluşturan ikinci bir kemik damağın oluşması; iç burun delikleri, yutağa açılacak biçimde geriye itilmiş ve hayvan, ısırırken ve çiğnerken de solunum yapabilir hale gelmiştir.

4. Karın tarafının ortasında iyi gelişmiş bir göğüs kemiğinin oluşmasıyla göğüs kafesinin kapanması.

5. Akciğerlerin karmaşıklaşması ve soluk borusunun (trake) bunlar içinde dallanan bronşlara ilerlemesi.

6. Kirli kanın (toplardamar kanı) ve temizkanın (atardamar kanı) birbirinden ayrılmasında yetkinleşme olması.

7. Beyin yetkinleşmesi; bir yeni kabuk (neopallium ya da beyin kabuğunun evrim geçirmiş olan bölümü) oluşumu, daha karmaşık reflekslere olanak vermiştir.

8. Omurilik sinirlerinin birinci çiftlerinin baş içine girmesi; çeşitli organların eşgüdümü bu sayede yetkinleşmiştir.

9. Böbreğin yetkinleşmesi; atılacak maddelerin dışarı atılmasını daha etkili kılan metanefroz (evrimli böbrek) tipinde yetkinleşmiştir.

10. Erkeklerde üreme tekniğini yetkinleştiren ve dikleşebilen içi oyuk iki çiftleşme organının gelişmesi.

Sürüngenler, çoğunlukla akciğerleri aracılığıyla havayla solunum yapan hayvanlardır; derileri pullar, pulsu plaklar ya da bağayla örtülüdür; deri her zaman kurudur, ama sözgelimi, kertenkelelerin uylukları boyunca bulunan salgı bezleri gibi,birkaç kural dışı durum vardır.

Kaplumbağaların dışındaki sürüngenlerin dişleri vardır, ama bir çok grupta bu bakımdan kimi ayrılıklar olduğunu belirtmek gerekir. Sürüngenlerin beden sıcaklığı değişkendir. Yani bunlar, memeliler ve kuşlar gibi sabit sıcaklıklı hayvanlar (homeoterm) değil de ikiyaşayışlılar, balıklar ve omurgasızlar gibi değişken sıcaklıklı hayvanlardır (poykiloterm).

KAPLUMBAĞALAR

Tüm yeryüzünde çok erken tarihlerde eşit biçimde yayılmış olan kaplumbağalar (Chelonia) Anapsida altsınıfını oluştururlar. Bunların, Güney Afrika Permiyeni’ne ait, gövdesinde yalnızca on omur bulunan küçük sürüngen Eunotosaurus’a benzer biçimlerden türemiş oldukları sanılır. Fransa’da Saint-Affrique Permiyeni’nde gerçek bir kaplumbağa olan Archaeochelis pougeti bulunmuştur. Triyas kaplumbağaları, günümüzde yaşayanlardan daha karmaşık yapıdaydılar ya da açıkça bunların benzeriydiler.

Kaplumbağaların başlıca özelliği, bir sırt zırhı ve bir karın zırhından oluşan bağalarıdır. Her iki bölüm, kenarlarıyla birbiriyle kaynaşmış ve üstderiden oluşmuş boynuzsu plaklardan meydana gelmiştir. Kabuğa asıl sertlik ve dayanıklılığını veren, bu boynuzsu plaklar ve derinin altında bulunan kemik plaklardır. Bunlar iskelete ait olan omurlar ve kaburgalarla kaynaşmış durumdadır. Kemik plakların düzeni ve sayısı, üstteki boynuzsu plaklarınkine uymaz. Kabuk plaklarının düzen ve sayıları türlere göre değişir. Günümüzde yaşayan kaplumbağalar iki alttakıma ayrılır. Bunlardan biri gizliboyunlular (Cryptodira), öbürü de dönerboyunlulardır (Pleurodira). Gizli boyunlular karada ya da suda yaşayan ve bütün kıtalara yayılmış olan az ya da çok eski tüm kaplumbağalardır; bunlarda boyun, kabuk içine yana bükülmeden, geriye doğru S harfi biçiminde kıvrılarak çekilir. Dönerboyunlular, birkaçı dışında, Güney yarıkürede yaşarlar; boyunlarını, kabuk içine çekerken, yana bükerler. Kalça kemeri, bağa ve karın zırhı ile kaynaşmıştır.

PLEZİYOZORLAR VE İHTİYOZORLAR

Pleziyozorlar (Plesiosauria), notozorlarla (Nothosauria) birlikte, tümü fosil olan Sauropterygia takımını oluşturur.

Notozorlarda hala, foklar gibi güçlükle ilerlemelerine olanak veren üyeler (bu üyeler yüzme paletlerine benzer)bulunmsına karşılık, pleziyozorlarda yalnızca yüzgeçler vardır. Bunlar deniz sürüngenleridir, ama biçimleri bakımından ihtiyozorlardan ayrılırlar; bunlarda beden geniş, kuyruk ve boyun uzundur. Pleziyozor cinsini boyu, çapı 1 metreyi biraz
geçen bedeniyle 5 metreye erişebiliyordu.

Tümü fosil olan ihtiyozorlar Parapsida altsınıfının iki takımından birini oluşturur. Bunlar, çenelerin uzaması nedeniyle dar bir burun bölgesi olan ve böylece kafatasları öne doğru uzanmış olan deniz sürüngenleridir; bedenleri aoerdinamiktir.Yalnızca etçildirler. Kimilerinin boyu 8-10 metreye erişmiştir; yılan biçiminde olan Tylosaurus ve Mosasaurus’un boyu
15 metreye ulaşmıştır.

YILANLAR VE KERTENKELELER

Günümüzde yaşayan pullusürüngenlerin (Squamata) [bunlar günümüzde dünyada yaşayan sürüngenlerin çoğunluğunu oluşturur] kökenini oluşturan lepidozorların atalarına ilişkin fazla bilgi yoktur. Kuşkusuz burada söz konusu olan, küçük biçimlerdir. Pullusürüngenlerin en eski kalıntıları İsviçre’nin ve Kuzey İtalya’nın Orta Triyas devrine aittir. Askeptosaurus veMacrocnemus günümüzde yaşayan kertenkelelere çok benziyordu, ama bedeni bir kertenkeleninkinden çok farklı olmayanTanystropheus’un bacakları, her biri aşırı derecede uzamış on iki boyun omurundan oluşan çok uzun bir boynu ve gerçek bir yılan kuyruğu vardı. Böylece boyu 4 metreye yaklaşıyordu ama asıl bedeni yaklaşık 50 cm boyundaydı. Pullusürüngenler takımı, kertenkeleler (Sauria) ve yılanlar (Ophidia ya da Serpenria) olmak üzere iki alttakıma ayrılır. Kertenkeleler alttakımı şunları içerir: Gekogiller (Geckonidae); iguanagiller (Iguanidae); bukalemungiller (Chamaeleontidae); skingiller (Scincidae); özkertenkelegiller (Lacertidae); varangiller (Varanidae); agamagiller (Agamidae); köryılansıgiller (Anguidae); boncuklukertenkelegiller (Helodermatidae). Yılanlar
alttakımıysa üç üstaileye ayrılabilir: Boagiller (Boidae); suyılanıgiller (Culubridae); Typhlopidae ailesi (köryılanlar).

ARKOZORLAR, TÜREVLERİ ve DÖLLERİ

Arkozorlar (tümü fosil), Permiyen’den beri çok çeşitli biçimlerde gelişmiştir. Bu, olası en büyük çeşitliliği gösteren gruplardan biridir. Ancak Triyas’tan beri var olan tekodontlar, iki alttakımı içinde son derece çeşitlidir. Bu alttakımlardan biri , küçük boyda timsah görünümünde ve en eski olan Proterosuchidae ve iki ayaklı Ornithosuchidae ailelerini kapsayanPseudosuchia, öbürü timsahlara benzemekle birlikte onların atası olmayan Phytosauria’dır. Pseudosuchia dinozorların atası olabilir.

DİNOZORLAR
Dinozor terimi genel olarak İkinci Zaman’da yaşamış olan dev Diapsida’yı belirtir, ama her ikisi birlikte dinozorları oluşturanSaurischia ve Ornithischia, orta boyda hatta nispeten küçük (sözgelimi, bir metre) olabilir. Saurischia’nın normal kertenkeleninkine benzer üç dallı bir kalça kemerinin bulunuşuyla nitelenmesine karşılık, Ornithischia kuşların kalça kemerini anımsatan dört dallı bir kalça kemeriyle donanmıştır. Bununla birlikte, Ornithischia, kuşlara ileten filuma ait değildir. Bunlar yalnızca bu filumun ve pterozorlarınkinin yan kısımlarıdır. Saurischia ve Ornithischia dinozorların atası olan ve tekodontlar takımı içinde yer verilen Coelophysis, iki ayakla yürümeye uyarlanmanın bir başlangıcını göstermiştir. Hayvan uzamış ve güçlenmiş olan arka üyelerinin üzerinde durabiliyordu. Buna karşılık ön üyeleri kısalmıştı, avları yakalamaya ya da dallara tutunmaya yarıyordu. Bu sürüngenin bedeninin ağırlığı uzun ve güçlü bir kuyrukla dengeleniyordu. Kalça eklemi, çevresinde bedenin mil üzerindeymiş gibi döndüğü, bir eksen oluşturuyordu. Saurischia içinde bu iki ayaklı biçime doğru yönelen aileler bulunur (sözgelimi, ayaktayken aşağı yukarı 15 m yüksekliğe erişen dev etçil Tyrannosaurus’un ait olduğu aile gibi). Kimi Ornithischia da aynı biçimde iki ayak üstünde yürüyordu (Saurischia’dan Brontosaurus veOrnithischia’dan Stegosaurus ile Triceratops bunlara örnektir.)

Birkaç yıl önce, dinozorların ya da kimi dinozorların ya da kimi dinozorların, en azından kısmen beden sıcaklıklarını sabit tutmayı (homeotermi) başarmış, yani az çok yetkin bir biçimde (kuşlar ve memeliler gibi) beden sıcaklıklarını düzenleme özelliği kazanmış olabilecekleri düşünülmüştür.

Öte yandan, dinozorların fosilleşmiş kalıntılarının ayrıntılı incelemesi ve bunların yürüme ayaklarıyla günümüzde yaşayan türlerin yürüme ayakları arasında belli anatomi karşılaştırmaları, dinozorların (belki de otçul mastodontların bile), hantallıklarına karşın, belli bir çevikliğe ve uzun atlamalı "hızlı koşma"ya uyarlanmış olabilecekleri kanısını
uyandırmıştır.

PTEROZORLAR VE KUŞLARIN ATALARI
Pterozorların fosilleşmiş kalıntılarının en eskileri Liyas’a, yani Jüra’nın başlangıcına, en yenileriyse Tebeşir devrinin sonuna aittir. Bu fosillere göre pterozorlar, sürüngenlerinki gibi uzun kuyruklu ve iyi gelişmiş dişli Rhamphorhynchoidea ile çok kısa kuyruklu ve dişlerin yerini alan boynuzsu gagalı Pterodactyloidea olmak üzere iki alttakıma ayrılabilir. Bunların tümünün kuşlarda olduğu gibi bedenin hafifleşmesini sağlayan, içi hava dolaşıma olanak verecek biçiminde oyuk kemikleri vardı. Kanatları çok büyüktü. Bu hayvanlar büyük olasılıkla yükselebilmek için hava akımlarından yararlanıyorlar, az ya da çok büyük uzaklıkları aşarken de süzülerek uçuyorlardı.

Fosilleşmiş kalıntıları, Bavyera’nın Jüra tabakasında bulunmuş olan arkeopteriksin pterozorla aynı atalardan geldiklerine pek kuşku yoktur. Arkeopteriksin sürüngenler gibi, koni biçimli dişleri, tırnaklı parmakları olan bir "el"i, karinasız bir göğüs kemiği, görme lopları beyin yarıküreleriyle beyincik arasına giren bir tümbeyni, vb. özellikleri vardı. Ama daha birçok özellik bakımından da tam bir kuştu.

THERAPSİDA İLE MEMELİLERE DOĞRU

Permiyen’den beri dünyada geniş çapta yayılmış olan Synapsida altsınıfı iki takıma ayrılır: a) İlkleri kertenkelelerin görüntüsünde olan (Varanosaurus, 1,30 metre boyunda) ama sonradan yarar sınırını aşarak çeşitli çıkıntılarla (Sphenacodon’un hançer gibi çok büyük dişleri, Dimetrodon’un omurlarına kadar dikensi çıkıntıları vb.) donanmış bulunanPelycosauria çok erken tarihlerde memelilerin eğilimlerini (bir başka değişle emzirme) gösteren Therapsida’dır
(ya daTheropsidae); kuşkusuz bunların, incelikleri nedeniyle iz bırakmayan küçük türleri, memelilerin doğrudan türediği biçimlerin dölüdür. Her durumda Therapsida evrimleşen bir çok (onun üstünde) soyu yaratan karmaşık bir bütün oluşturur.Therapsida evriminin sonuna doğru, ikincil bir damakla donanmıştır. Böylece ağız boşlukları yalnızca burun ve soluk almayla ilgili bir üst bölümle hem beslenme hem de soluk almaya yarayan bir alt bölüme ayrılmıştır. En
çok memeli eğilimi, öbür çene kemiklerinin zararına dişlerin gelişmesindedir. Çeşitli Therapsida, üstün derecede bir memeli özelliği olan iki artkafa kemiği lokmasına sahiptir. Bazılarında dişler "köpek dişleri", "kesici dişler", "azı dişleri" denebilecek derecede farklılaşmıştır.

Bedene yaklaşma eğiliminde olan üyelerin yönlenmesine ilişkin çok önemli bir başka dönüşüm, dirseğin geriye doğru yönelmesine karşılık, dizin öne doğru yönelmesidir. Beden yerin üstünde yükselmiştir. Hareket daha kolaylaşmıştır ve daha hızlıdır. Eller ve ayaklar özelleşmiştir. Therapsida takımı, her biri birçok cinsi kapsayan beş alttakıma ayrılırlar:

a) Çok eski olan ve büyüklüğü cinslere göre, birkaç santimetreyle birçok metre arasında değişen ve önemli bir grup olan Dicynodontidae  ‘yi veren Anomodonta alttakımı;

b)Birçok grubu memelilerin özelliklerinden yana zengin olan etçil Theriodonta
alttakımı;

c) Sürüngenler ve memeliler arasındaki gerçek geçiş biçimlerinin bulunduğu, ama özelleşmelerinin bunları, memeliler sınıfından doğrudan ataları olarak saymaya engel olduğu iktidozorlar alttakımı;

d) Memeli soylarından daha çok uzaklaşan Titanosuchia ve Gorgonopsia alttakımı;

e) Bütün olarak özellikleri memeli anatomisini anımsatan Cynodontia alttakımı.

SÜRÜNGENLERİN GENEL YAPISI

Sürüngenlerin kafatası, kafatasının şakak bölgesinin ve arka bölgesinin kemiklerinin çoğu kez bulunmayışıyla nitelendirilir. Bu hayvanların kafatasında, yeri değişebilen bir ya da iki şakak çukuru oluşur; bu özellikten, yani şakak çukurlarının bulundukları yer ve sayısından sistematikte yararlanılır. Damağın yapısı önemli değişikliler gösterir. İlkel yapı, kertenkeleler gibi, kimi sürüngenlerde korunur ama kaplumbağalarda ikincil bir damak ortaya çıkar ve bu, timsahlarla memeli sürüngenlerde daha da gelişir. Çene eklemi, dörtköşemsi kafatası kemiği ve squamosus kemikleri arasında oluşur. Dişler, genellikle koni biçimlidir. Dişlerin değişik biçimlerde olması özellikle memeli biçimlerinde görülür. Eksen iskeletinde, kaplumbağalar ve yılanlarda göğüs kemiği yoktur. Omurların gövde kısımlarının ya yalnız
arka tarafları ya da yalnız ön tarafları çukurdur. Sürüngenlerin üyeleri bir dört ayaklı üyesinin temel yapısındadır, ama kimi kez çok değişikliğe uğrar ve pterozorlarda olduğu gibi uçmaya ya da pleziyozorlar ve ihtiyozorlarda olduğu gibi yüzmeye uyarlanma gösterir; kimi dinozorların ön üyeleri gibi çok indirgenmiş de olabilir; son olarak ayaksız kertenkeleler (kahverengi köryılan) ve yılanlarda hiç üye bulunmaz.

Birçok sürüngende, bağırsak başlıca iki bölüt içerir: Bunlardan biri, dar olan ince bağırsak ve öbürü bir boğumlu ince bağırsaktan ayrılmış olan daha uç tarafta bulunan kalın bağırsaktır. Kalın bağırsağın başlangıç bölümünde çıkıntılar vardır. Yılanların ve boncuklu kertenkelelerin tükürük bezleri, zehir bezlerine dönüşmüştür. Akciğerler, birçok kertenkelede ve noktalı kamadişte az gelişmiştir: Kimi türlerde yalnızca sağ akciğer gelişme göstermiştir. Sürüngenlerin kalbi genelde iki kulakçık ve bir karıncık kapsar: Yalnızca timsahların iki karıncığı vardır. Kalbin bölmelere ayrılmış olması sayesinde, toplardamar kanı (kirli kan) ve atardamar kanı (temiz kan) birbirinden iyice ayrılmıştır. Kalpten çıkan ana atardamarın başlangıcındaki şişkin bölüm uzunlamasına üçe, yani bir akciğer atardamarı ile iki ana atardamar yayına ayrılmıştır.

Sürüngenlerin böbreği; çok lopçuklu olması nedeniyle kertikli bir görünümdedir. Sidik borusunun her kolu bu lopçukların birine denk düşer. Kimi sürüngenlerde bir sidik torbası vardır. Üreme aygıtı amniyonluların üreme aygıtıyla aynı genel yapıdadır. Erkekte bir çiftleşme organı vardır. Tiroit bezinin yapısı yalındır. Dinozorların çok büyük boyutlu olmalarının nedeni, hipofizin aşırı çalışmasına bağlanmıştır.

Sinir sistemi, sürüngenlerde beyin kabuğu özellikle koku alma sinirlerini içerir; bu bir rinansefaldir. Üç köşeli bir bağ,beyin yarıkürelerini birbirine bağlar; beyincik indirgenmiştir. Sürüngenlerde görme oldukça gelişmiştir. Fosil biçimlerde ortada tek bir göz vardı. Sürüngenlerin koku alma duyusu da aynı biçimde gelişmiştir. Yılanların dilinin ucu ortamdaki kokuya karşı duyarlıdır. İşitme, sürüngenlerin yaşamında ancak küçük bir rol oynar. Çıngıraklı yılanın yüzünde, kızılaltı ışınları algılamaya yarayan bir yüz çukuru vardır.

Kimi sürüngenler özellikle, birçok yılan ve Kuzey Amerika’nın ıssız yerlerinde yaşayan boncuklu kertenkele gibi birkaç kertenkele zehirlidir. Yılanların zehir bezleri kulakaltı bezlerinden türemiştir. Demek ki zehir, değişikliğe uğramış bir tükürüktür. Bu bezler bir kanalla üstçenedeki dişlerle bağlantılıdır. Boncuklu kertenkelelerde, zehir tersine, altçene
dişleriyle akıtılır. Dünyada zehirli yılanlar yüzünden yılda yaklaşık 30-40.000 ölüm olayı görülür.

YERLEŞİM VE BESLENME

Yılanlar, kertenkeleler ve kaplumbağalar, aralarında ılıman bölgeler de olmak üzere dünyada geniş bir alana yayılmışlardır. Timsahlarsa tropikal bölgelere özgüdür. Kalakbaşlılarsa Yeni Zelanda’da yaşayan noktalı kamadişe indirgenmiştir. Birçok sürüngen türü ve çoğu kez en etkileyici olanları adalarda birbirinden ayrı olarak yerleşmişlerdir: Komodo’nun dev varanı (Varanus comodoensis), Aldabra ve Galapagos’un deniz iguanası (Amblyrhynchus cristatus) buna örnek oluşturur. Çok sayıda sürüngen (yılanlar, bukalemunlar) ağaçlarda, timsahlar, kaplumbağalar ve özellikle anakonda gibi yılanlar da tatlı sularda yaşarlar. Günümüzde yaşayan çok az tür gerçekten deniz biçimidir, bunlar yalnızca deniz kaplumbağaları, deniz yılanları ve daha az ölçüde Galapagos’un deniz iguanası ve deniz timsahıdır (Crocodylus porosus). Kimi sürüngenler dağlarda oldukça yükseklerde yaşarlar; Himalaya’da agamalar 5000 metreye bile erişebilirler.Skingiller (Scincidae) gibi toprak kazıcı ve Küba’da yaşayan bir iguana ve Malezya’da yaşayan bir tür su yılanı gibi mağaralarda yaşayan iki renksiz tür de vardır. Sürüngenlerin tür sayısı, enlemler arttığı oranda, yani ekvatordan kutuplara doğru gidildikçe azalır. Bu, Avrupa’da çok açık bir biçimde görülür. İskandinavya’da çok az tür yaşar. Norveç açıklarında kimi kez dev deniz
kaplumbağası (Dermochelys coriacea) yakalanır. Antarktika’daysa sürüngen bulunmaz.

Sürüngenlerin çoğu etçildir, yalnızca bazı kaplumbağalar ve kertenkeleler (agamalar, iguanalar) otçuldur. Kimi türler özel bir beslenme rejimi gösterir. Agamagillerden Avusturalya dikenli agaması ya da dikenli şeytan (Moloch horridus) ve uçan agama (Draco volans) karıncalarla beslenir, pek çok yılan yalnızca termitleri yer. Sürüngenler, çok kilo kaybetmeksizin uzun zaman aç kalabilirler. Sözgelimi büyük yılanlar kimi zaman besin almadan bir yıldan uzun süre yaşayabilirler.

SÜRÜNGENLERİN YAŞAM ÖZELLİKLERİ

Günümüzde yaşayan sürüngenler arasında bazı cinslerin, erkeğin şiddetle koruduğu bir yaşam bölgesi vardır. Aligator ve çeşitli kertenkelelerde (sözgelimi iguanalar, skinkler vb.) durum böyledir; geko, yaşam bölgesinin sınırını dışkılarıyla belirler. Yılanlar ve kaplumbağaların sınırlı yaşam yerleri yoktur. Gerçek koloni oluşturan sürüngen sayısı azdır ama çoğu, özellikle kışı geçirmek için oldukça büyük topluluklar oluştururlar. Bazı türler, karınca ya da termit yuvalarında yaşarlar. Bu durum özellikle ikiyönlü kertenkelegillerde (Amphisbaenidae) görülür.

Cinsel farklılık genellikle az belirgindir; sırt yüzgeçleri ve baş boynuzları kimi kez erkeğe özgüdür. Eşler (yani bir erkek ve bir dişi) çiftleşmek için dışkılıklarını birbirine yaklaştırırlar. Erkek, dişinin sırtına kimi kez dişleriyle yapışarak ata biner gibi biner. Döllenmede gecikme olabilir, spermatoyitler de uzun süre canlı kalabilirler: Bir yılan son çiftleşmesiden beş yıl sonra yumurtlayabilir.

Sürüngenler, çoğunlukla, yumurtlayıcıdırlar (ovipar). Yumurtalarını toprağa gömerler; yavru, yumurtadan çıktığında erişkinin küçük bir modeli gibidir. Dişi aligator, bitki kalıntılarıyla bir yuva yapar; bu sürüngenlerde seyrek görülen bir durumdur. Kimi kertenkeleler ve yılanlar, sözgelimi engerek ve doğurgan kertenkele doğurucudur (vivipar).

Sürüngenlerin deri değiştirmesi iyi bilinen bir olaydır. Üstderinin boynuzsu tabakası (stratum cornerum) yaklaşık her ay parçalar halinde düşer. Büyüme, beslenme, sıcaklık gibi çeşitli iç ve dış etkenler bu olayın kaynağı olabilir. Yılanlar derilerini tek bir parça halinde bırakırlar. Sürüngenler, yüz yaşına, hatta kaplumbağalar bunun iki katı olmak üzere çok ileri yaşlara erişebilirler.

Tropikal bölgelerde yaşayan sürüngenlerin bolluğuna karşın, kimi türlerin seyrekleşmesinden ya da ortadan kalkmasından insanlar sorumludur (yılan derisinin özellikle marokencilikte kullanımı nedeniyle). Rodriguez adası kaplumbağasının (Testudo vosameri) soyu, XVIII. yy’a doğru tükenmiştir.