Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Davut Dursun, çocukların saat 21.30’da televizyon ekranını terk etmelerine yönelik bir araştırma yaptırdıklarını belirterek, ”Çocuklara ‘tele logo çıktığında yatağa gidiyor musunuz’ diye sorduk, yüzde 80’i ‘hayır’ diyor” dedi.
Dursun, RTÜK’ün çok sorunlu, sıkıntılı ve teknolojik olarak dinamik bir sektörle ilgilendiğini söyledi.
Yayıncılık alanında çok hızlı gelişmeler yaşandığına dikkati çeken Dursun, hızlı ve dinamik bir alana hitap ettikleri için gelişmeleri takip etmenin ve gerekli düzenlemeleri yapmanın kolay olmadığını vurguladı.
Uluslararası kuruluşlara Türkiye’deki televizyon ve radyo kuruluşlarının sayılarını verdiklerinde farklı tepkiler aldıklarını ifade eden Dursun, şöyle konuştu:
”Türkiye’de kamu hizmeti yayıncısı dediğimiz, devletin finanse ettiği 14 televizyon kanalı var. Dünyanın neredeyse hiçbir yerinde 14 resmi devlet kanalı pek nadir olur. İzlenmesi ayrı bir tartışma konusu ama bu kadar zengin bir televizyon yayıncılığıyla karşı karşıya olduğumuzu ifade ediyorum.
Karasaldan yayın yapan 23 ulusal kanal var. Altı bölgesel kanalımız, 212 yerel olmak üzere, 250’nin üzerinde televizyon kanalı var. 35 ulusal, 99 bölgesel, 944 yerel olmak üzere bin 78 tane de radyo yayın kuruluşu var. Bin 400 civarında radyo televizyon kuruluşundan söz ediyoruz. Böylesine renkli, böylesine dinamik bir alanla karşı karşıyayız.”
Reklamlar
Yayıncılığın toplumu ilgilendiren en önemli boyutunun içerik ve denetim yönü olduğuna işaret eden Dursun, insanların düşüncelerini, duygularını ve beklentilerini dile getirebildikleri kanallar olan radyo ve televizyonlara ilişkin herhangi bir düzenlemenin ifade özgürlüğünün önüne konulan bir engel olarak anlaşıldığını savundu.
Dursun, vatandaşların rahatsız olduğu yayını bildirirken yayın ilkelerine aykırı olup olmadığına bakmadıklarını belirterek, şöyle devam etti:
”Bunu da tabii karşılamak yazım. Reklamcılar Derneği Başkanı beni aramıştı. Bugünlerde bir tartışma konusu var. Bir reklam prodüksiyonunda Hitler’in görüntüsü ve sesi kullanılıyor. Buna ilişkin bir tartışma var, birtakım şikayetler geldi. ‘Buna ilişkin bir şey yapmayacak mısınız’ dedi. Ben de konuyu incelettirdiğimizi, hukukçu arkadaşlarımızın konu üzerine çalıştıklarını ama yasa koyucunun düzenlediği yayın ilkeleri açısından bir ihlal göremediğimizi söyledim. O da biraz şaştı ama ‘hocam nasıl olur?’ dedi. Hitler vs. falan, evet güzel ama burada ihlal ne? Vatandaşın sevmediği bir şey olduğu doğru ama acaba ihlal var mı, yok mu, işin bu tarafından da tartışılması gerekir.”
Vatandaşların rahatsız olduğu konuları RTÜK’e şikayet ettiğine, yayından kaldırılmayınca da başka mercilere başvurduklarına değinen Dursun, ”Herhangi bir yayını yayından kaldırma veya yayımlanmasına müsaade etme yetkisine sahip değiliz. Bugünlerde uzun ilaç reklamları var, balla ilgili bugün de Tarım Bakanlığı’ndan bir şey geldi, ‘efendim bunları yasaklıyoruz, yayından kaldırın’ diyor. Yayından ben kaldıramam, yayıncıya ‘şunu yayınlamayacaksın’ diyemem. Çünkü öyle bir şey demek ‘sansür’ anlamına gelir. Biz asla sansür kurulu değiliz, yayının kurallara uygun olup olmadığına bakarız. Kurallara uygunsa mesele yok, değilse ona ilişkin müeyyide uygularız” diye konuştu.
Türk dizileri
Son yıllarda Türk seyircisinin dizilere merak sardığını vurgulayan Dursun, bu kapsamda Türk televizyonlarının da çok başarılı diziler yaptığını bildirdi.
Dursun, dizilerin içerik açısından tartışılabileceğine dikkati çekerek, şunları söyledi:
”Bu dizileri sadece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan izleyiciler değil, sınırlar dışındaki izleyiciler de Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da, her yerde izliyor. Bu da bizi gururlandırıyor. Şu anda sanıyorum 63 kadar dizi yurt dışına pazarlanıyor, ihraç ediliyor, eskiden Brezilya dizileri Türkiye’ye ithal edilirdi, şimdi Türk dizileri yurt dışına ihraç ediliyor. Bu, önemli bir şey. Türk dizileri yoluyla Türk kültürü, Türk yaşama biçimi, Türk zevkleri komşu ülkelerimizi de bir biçimde etkiliyor” dedi.
Dursun, Mehmet Ali Erbil’in, ulusal bir kanalda sunduğu programa ceza verilmesine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
”RTÜK, 12 program yayın yasağı getirmişti. Mehmet Ali Erbil ondan dolayı mahkemeye gitti, mahkeme de bizi haklı buldu, davayı reddetti. RTÜK’ün bütün kararları yargı denetimine açıktır. Türkiye’de yayıncılar en ufak bir müeyyide uygulasanız bile bir alışkanlık halinde her şeyi mahkemeye götürüyor. Çok şükür mahkemede yüzde 99 oranında biz haklı çıkıyoruz. ‘Çarkıfelek’ dizisini yayınlayan kuruluşa ceza verdik. Mehmet Ali Erbil’in tavırları nedeniyle ve artık Mehmet Ali Erbil o programı sunamaz hale geldi. Şu anda bildiğimiz kadarıyla Mehmet Ali Erbil, herhangi bir kanalda program sunamıyor.”
Ulusal bir kanalda yayınlanan ”Muhteşem Yüzyıl” dizisinin ilk bölümüne ilişkin 140 bin civarında şikayet aldıklarını belirten Dursun, ”Bu, normal bir şey değil ama birtakım çevreler bunu yönlendirdi. Hukuken ihlal olabilecek bir şey yoktu ama toplumdaki galeyanı yatıştırmak için ‘hiç olmazsa bir uyaralım’ dedik. Yayın kuruluşunu çağırarak konuşmuştuk, bu uyarımız AB’nin gelişme raporunda yer aldı, ‘ifade özgürlüğünün önünde nasıl böyle bir sınır koyabilirsiniz’ diye. Şunu demek istiyorum; vereceğimiz kararların nerelere kadar yankı uyandırdığını dikkate almamız lazım” ifadesini kullandı.
Dursun, ulusal bir kanalda yayınlanan ”Kılıç Günü” adlı diziye de eşcinsel ilişkiyi çağrıştıran bir sahnenin yer alması nedeniyle ceza verdiklerini dile getirerek, cezanın AB ilerleme raporunda eleştiri konusu olduğunu, söz konusu eleştirinin de RTÜK’e değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik yapıldığını vurguladı.
RTÜK Başkanı Davut Dursun, televizyonun sanal bir dünyadan ibaret olduğunu belirterek, şöyle dedi:
”Türk izleyicisi televizyonda yaşananın hayatın bizatihi kendisi ve gerçeği olduğunu sanıyor, en önemli problemimiz kanaatimce bu. Televizyon bir sanal dünyadır, bir kurgudur, hayal dünyasıdır, eğlencedir, hoş vakit geçirme aletidir. Biz böyle görmüyoruz. Televizyonu bilgilenme aleti, hayatın dışa vurumu olarak görüyoruz. Orada yaşadığımız şeyleri hayatın bir parçası gibi algılıyoruz. Orada sevdiğimiz biri öldüğünde helva dağıtıyoruz, gidip cenazesini kılıyoruz, ağıt yakıyoruz, maalesef bunlar yaşandı. Böyle bir problemimiz var.”
Çocukların uyku saati
Uluslararası düzenlemelerde ve hukukta radyo televizyon yayınlarının çocuklar üzerinde olumsuz etkide bulunabileceğinin kabul edilmiş gerçek olduğunu ifade eden Dursun, konuya ilişkin birtakım düzenlemeler yapıldığını söyledi.
Çocukların sosyal, ahlaki ve fiziki gelişimlerinin olumsuz etkilenebileceğine işaret eden Dursun, ”Ulusal düzenlemeler çocukların ekran karşısında olacakları saatlere ilişkin düzenlemeler yapıyor. Önceki yasamızda saat 23.00’e kadar çocukların ekran karşısında olduğunu kabul etmiştik. Yeni düzenlemede bunu 24.00’e doğru çektik. Biraz problem oldu sanıyorum, o biraz sıkıntı yaratıyor. Onu belki de 23.00’e doğru geri çekmek gerekiyor” diye konuştu.
Dursun, saat 21.30’da ekrana gelen tele logo ile çocukları uyku saati konusunda uyardıklarını belirterek, velilerin teşekkür, yayıncıların da uygulamaya itibar ettiklerini bildirdi.
Dursun, şunları kaydetti:
”Çocuklar 21.30 olduğunda ekranı terk etmiyor. Bununla ilgili bir araştırma yaptırdık, henüz kamuya açıklamadık. Çocuklara bu sorulduğunda ‘benim o vakitte dersim bitmemişti’ diyor. ‘Tele logo çıktığında yatağa gidiyor musunuz’ diye sorduk, yüzde 80’i ‘hayır’ diyor. Nedenini sorduğumuzda, ‘Benim ödevim bitmemiş oluyor, kimisi benim programım var’, kimisi ‘o kadar erken yatılır mı’ diyor. Çocukların belli saatlerde ekran karşısında olmamaları gerektiğine ilişkin bir alışkanlık oluşmuş değil. Çocukların olumsuzluklardan korunmak için bir kere ebeveynin duyarlı olması ve saat 22.00’dan sonra, 22.30’dan sonra ekran karşısında çocuğu bırakmaması gerekiyor.”
AA