Rize ‘deki evinde ziyaret ettiğimiz hocayı, şehre tepeden bakan Rize Kalesi’nde fotoğraflayalım istedik. Ama ne mümkün. Yol kesenleri, fotoğraf çekmek isteyenleri beklerken akşam oldu.
Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü ziyaret ettiğimiz Necati Hoca ‘nın etrafını 8-10 işadamı sarmış, soru yağmuruna tutmuştu. Aralarında doktor, müteahhit, matbaacı, öğretmen, emekli imam, gazeteci olan ziyaretçileri Rize Camidağı Köyü Kur’an Kursu’ndan talebeleri.
50 yıl önce ‘hafız olsunlar’ diye yetiştirdiği öğrencileri, her bayram yaptıkları gibi elini öpmeye gelmişti hocalarının. Bir yandan sorular sorulurken diğer yandan gırgır şamata, ortalık kaynıyor. Bir öğrencisi hocasını iki dakikada özetliyor: "Halkın nabzına göre konuşur, her çevreden saygı toplar, her zaman güven verir, ‘zorlaştırmaz kolaylaştırır’, İslam’ı hakkıyla yaşayanlardandır, Kur’an-ı Kerim’i bize sevdirendir. Onunla gurur duyuyoruz. Toplumda, aile içinde nasıl yaşanmamız, nasıl oturup kalkmamız gerektiğini kendisinden öğrendik."
"Bankaya girersem abdestim bozulur mu?"
Necati Hoca, sadece öğrencileri arasında değil, Rize’de oldukça ünlü. Onunla birlikte Rize sokaklarında yürüyemiyorsunuz. Fotoğraf çektirmek, soru sormak isteyenler hocayı alıkoyuyor. Rize’den yayın yapan Çay TV’de 11 yıldan bu yana dinî sorulara cevap veren Necati Hutoğlu, son dört senedir Ramazan’da yaptığı sahur programlarıyla hayran kitlesini yerel olmaktan çıkıp ulusal, hatta uluslararası boyuta taşıdı. Bu yılki reytinglerle daha çok konuşulur oldu. Çin’den, Fransa’da, Almanya’dan telefonlar geliyor, sorular yağıyor kendisine…
Necati Hoca’yı bu kadar çok sevdiren elbette üslubu, sorulara tatlı tatlı bazen sert ama eğlenceli cevaplar vermesi. Hele "Hadi bakiyim, acaba anladınız mı, hııımm, dinliyor musunuz bakayım beni… Aaa sen hiç doğru dürüst dinlemiyorsun, neden yanlış anlıyorsun söylediklerimi?" gibi ifadeleriyle sanki muhatabıyla karşı karşıyaymış gibi yaptığı yorumlar çok samimi bulundu.
Hocanın fenomen olmasında canlı yayında telefon numarasını, üstüne basa basa 2-3 kez vermesi de etkili. Haliyle gece yarılarına kadar arayanı bitmiyor. Bayram günü mecburen kapatmış telefonunu, kafamı dinleyeyim diye.
Ama açıklamasını yapıyor: "Kesinlikle tamamen kapatmış değilim. Bayram geçsin açacağım. İnsanlar seni sevsin, sen telefonunu kapat, hiç olur mu öyle şey! Bu Ramazan’da mademki Allah’ın dinine hizmet etmek istiyorsun, neden telefonunu vermekten kaçıyorsun, sana meyhanenin yolunu mu soracaklar, dini eksiklerini tamamlamak için soruyorlar diye düşünerek numaramı vermeye karar verdim." Hocanın bu telefon trafiğiyle ilgili itiraf ettiği önemli bir şey var: "Anladım ki, ülkemizdeki kadınların yüzde 60’ı baskı altında. Şiddet görüyor, çoğu ağlıyor."
Hocaya programıyla ilgili eleştiriler de geliyor. Özellikle akrabalarından. "Bazen çok boş sorular soruyorlar sana." diyorlar. Mesela bankaya girersem abdestim ya da orucum bozulur mu? "Hakikaten böyle soru mu olur, dalga mı geçiyorlar sizinle?" diyoruz, "Hiç öyle su-i zan düşünmedim, hepsini hüsn-ü zanla cevaplandırdım. Çünkü 11 senedir Çay TV’deyim. Camide 100 kişi bulmazdım bir şey anlatmak için. Benim söylediğimi anlayacaklar da az. Cemaatin çoğu yaşlı, menenjit hastası. TV’de yaptığım emri bil maruf/nehyi anil münker (iyiliği emir/kötülükten alıkoymak) camide yapamadım." diye cevap veriyor.
"Hafızlık yaparken yediğim dayak İstanbul 2. Şube’de yoktu"
Necati Hoca, Rize Güneysu’da Adacamii köyünde büyümüş. Şu anda 82 yaşında ama yaşını söylerken asla 82 demiyor: "Sekizin önüne 2 koy, ama düzden değil tersten oku. Yani 28 yaşınayım." diyor. Hafızlığa köyünde başlayan Necati Hoca, sürekli camiden kaçınca ezberini şehirdeki hocalarla tamamlamış. Onun böyle anlayışlı, sempatik ve eğlenceli bir imam portresi çizmesinde çocukken camide yediği dayaklar etkili. O kadar çok dayak yemiş ki, "Öyle dayak İstanbul 2. Şube’de yoktu o zamanlar." diye tarif ediyor. Sonra şehirdeki hocalarından ‘öğrenci nasıl yetiştirilir, nasıl hoca olunur’u uygulamalı olarak görünce kendisi de öyle devam etmiş. 1950’li yıllarda başladığı imamlık görevini, Nevşehir, İstanbul ve en son memleketi olmak üzere yıllarca sürdürmüş.
Eşi Melek Hanım’la kaçarak evlenmişler. 54 yıllık evlilikten sonra son yedi yıldır hayatına yalnız devam ediyor. 4 çocuğu, 9 torunu var. Bütün işlerini, giyimini, kuşamını, yiyeceğini, içeceğini kızı Zeynep Hanım yönetiyor. Birlikte aynı apartmanda yaşıyorlar. Hutoğlu, "Gömleğini değiş, çorabını değiş. İstanbul’daki kızım, torunlarım da uyarıyor, yine aynı gömlekle ekrana çıktın diye. Şuranı düzelt, yakan eğri diye sürekli takipteler." diyor. Televizyon programında ise 11 yıldır hiç para almadığını söylüyor Necati Hoca. Bir milyar 150 TL’lik emekli maaşıyla geçiniyor, yetmeyince evlatları takviye ediyor.
"Teyyyuppp, oldun Başbakan, bi Hasan’ı evlendiremedun!"
"Telefon, telefon… Ramazan’da hem ekranda, hem telefon başında sorulara cevap vermeye gayret ettim. Şimdi başladı bayram tebriki… Başbakan’ı solladum ya, Başbakan’a o kadar telefon gitmeyi. ‘Solladum’ diye yazmayasın, o benim aile dostumdur. Sahurda beni izler. Güneysu’da evlerimiz karşı karşıyadır. Kasımpaşa’dan da tanışıyoruz. Ablamın kiracısıydı Piyalepaşa’da. Babasına kaptan dayı derdik. Bir gün ablam hasta oldu, Başbakan ziyaretine geldi. Ablamın bi oğlu var, adı Hasan. Oldi 45 yaşına. Ablam dedi ki kendisine: ‘Teyyyuppp, oldun Başbakan, bi Hasan’ı evlendiremedun.’ Emine Hanım da yanında. Güle güle öldüler."
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’siyle cenaze kaldırmış
Necati Hoca sadece şarkılara meraklı değil. Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Yahya Kemal Beyatlı gibi Türk edebiyatının önemli isimlerinin şiirlerini de ezberlemeyi seviyor. Özellikle Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si favorisi. 22 yıl görev yaptığı Rize merkezdeki Orta Camii’nin önünde geçerken bu şiiri okuyarak kaldırdığı bir cenaze namazından bahsediyor: "Çok enteresan bir şiir. Kimsesi pek olmayan bir öğretmenin cenazesinde okudum. Namaz bittikten sonra öğretmenlerin de hoşuna gider diye düşündüm. ‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan’ (sesini davudi bir ses tonu haline getiriyor) diye başladım, heyecanlı heyecanlı, Allah Allah… ‘Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan’ diye devam ettik."
TRT radyosunda ses yarışmasına gittim ama…
Necati Hoca’nın en çok güldüren esprilerinden biri İtalyanca şarkı söylemeye kalkması. Şarkı filan yok ortada. Aklına gelen kelimelerden karışık bir şeyler çığırarak ekrandakileri kırdı geçirdi. Bu, anlatılacak gibi değil. YouTube’dan videolarını izleyebilirsiniz. "Hocam sesinize çok güveniyorsunuz." deyince cevabı, "Ben diğer hocalara benzemem. Bazı arkadaşlarım çok pasif. En az 60-70 şarkı ezberimde var. Klasik Türk müziğini, Anadolu’nun uzun havalarını, Ordu’nun Dereleri’ni, Makaram Sarı Bağlar’ı iyi bilirim. Repertuarım oldukça geniş. 1952’de İstanbul TRT Radyosu’nun düzenlediği ses yarışmasına gittim. Ama baktım oradaki herkesin sesi güzel, konservatuar okumuşlar, nota, makam biliyorlar, benim sesim onların yanında üçüncü sınıf kalıyor. Korktum, imtihana girmedim." oluyor.