Osmanlı, Sokakları Nasıl Süpürdü?

Dünya Hali
Geçtiğimiz mayıs ayında tarihî arşivimize bir kitap daha eklendi: ‘Tanzifat-ı İstanbul’. Araştırmacı yazar Mehmet Mazak ve Fatih Güldal’ın hazırladığı kitap, Osmanlı’dan ...
EMOJİLE

Geçtiğimiz mayıs ayında tarihî arşivimize bir kitap daha eklendi: ‘Tanzifat-ı İstanbul’. Araştırmacı yazar Mehmet Mazak ve Fatih Güldal’ın hazırladığı kitap, Osmanlı’dan günümüze Türklerin tüm dünyaya örnek olan temizlik kültürünü anlatıyor.

Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u fethettikten sonra ilk işi, harap olan bu kutlu kenti imar etmek olur. Kurduğu vakıflar sayesinde şehrin hem mimarisi hem de çevre düzeni büyük bir dönüşümün içine girer. Herkes İstanbul’u temiz bir payitaht haline getirmek için seferber olur.

O zamanlar Dersaadet yani mutluluk kapısı denir İstanbul’a. Fermanlarda, temizliğe dikkat edilmesine, yolda, sokakta, meydanda halkı rahatsız edecek çöplerin kaldırılmasına yönelik emirler verilir. Fatih Sultan Mehmed’in hassasiyeti, kendisinden sonra gelen hükümdarlara örnek olur, onlar da şehrin imarına ve temizliğine azami gayret gösterir. Osmanlı’nın temizlik anlayışı tüm dünyaya örnek olur, dillerde dolaşır.

Araştırmacı Yazar Mehmet Mazak ve Fatih Güldal’ın hazırladığı ‘Tanzifat-ı İstanbul’ kitabı, Osmanlı’dan günümüze temizlik tarihi hakkında bilgi veren özenli bir çalışma. Geçtiğimiz mayıs ayında Yeditepe Yayınevi’nden çıkan kitap, İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden bugüne kadar olan süreçte tanzîfî yani temizliğiyle ilgili ilginç detaylara yer veriyor. Billurlaşmış şehir kültürünü ve bu şehrin Avrupa’ya ve dünyaya örnek olmuş temizlik kültürünü anlatıyor.

Temizlik işçileri görev yerlerine giderken

Çöpçüler, devlete para ödermiş

Osmanlı İstanbul’unda, sokakların ve konaklarda birikmiş çöplerin temizliğinden kadıya bağlı subaşının emrinde çalışan "Çöpçü subaşı" sorumludur. Çöpçü subaşı, sokakları acemi oğlanlarına temizletir. Sayısı bin kadar olan acemi oğlanları, garip kıyafetleri, matruş ve keçe külahlarıyla dikkat çekerler hemen. Sokaklardan geçerken "çöp çıkaran, çöp çıkaran!" diye bağırıp halkın çöplerini çıkarmalarını beklerler. Arkalarında küfe vardır ve küfeleri dolunca çöpleri denize atarlar.

Çöp çıkaranlara eskiden ‘Arayıcı Esnafı’ da denirmiş. Bakın, arayıcı esnafının nasıl bir hikâyesi var: Arayıcı esnafı, kadıdan şehrin süprüntülerini ve konaklardan atık çöpleri toplamak üzere yıllık ihale alır, çöp topladığı mahallenin gelir düzeyine göre kadıya ücret öder. Çöpleri topladığı için devletten ücret almadığı gibi devlete her yıl para verir. Günümüzde durum tam tersi: Belediyeler temizlik işçilerine çalıştığı alana göre ücret ödüyor.

Arayıcı esnafın, sepet ve küfelerle topladığı çöplerin sonraki durağı Haliç ve Boğaz kenarlarındaki ‘tanzifat iskeleleri’ olur. Çöpler, deniz kenarlarındaki çamur teknelerinde ve tanzifat kayıklarında ayrılır, içinde akçe, mangır veya işe yarar başka şeyler varsa çıkarılır, bunlar genelde çöpçülerin olur. Arta kalan atıklar ise kayıklarla Adalar’ın ilerisinde Marmara denizine dökülür. O devirde kimyasal atıklar olmadığı için çöpler suda erir gider, deniz kirlenmezmiş. 1850’li yıllara, yani Şehremaneti’nin kurulduğu döneme kadar temizliği arayıcı esnaflar üstlenmiş.

Çöp arabaları ilk kez 1854’te yapılır

1854’te kurulan Şehremaneti (Belediye), şehrin çöp ve temizlik işleriyle yakından ilgilenmeye başlar. Çöp ve çöpçü kavramları Şehremaneti’nin kurulmasıyla birlikte telaffuz edilir. Şehremaneti, 1868 yılında ilk kez çöp arabaları yaptırır. Bu dönemde İstanbul’un caddelerinde ve sokak aralarında dolaşan ‘arazöz’ denilen tahta el arabalı çöpçüler, düşük bir ücret karşılığında evlerden çöpleri alır. Çöpü fazla biriken ev kadınları, küçük bir bahşişle birlikte çöplerini belediyede kadrolu olan, resmi kasketli, kahverengi elbiseli bu temizlik görevlisine verir.

Dersaadet sokaklarına kadın çöpçülerin eli değdi
Birinci Dünya Savaşı’nda erkeklerin neredeyse tamamı cepheye gidince Şehremaneti, kadın çöpçüler almaya karar verir. Osmanlı’nın nazik yaradılışlı, vefakâr kadınları; kocaları, babaları, amcaları, dayıları, oğulları orduya yazılınca Dersaadet’in her türlü temizlik hizmetini görme gayretine girer. Kimi zaman fırıncılık, kimi zaman sütçülük yapan kadınlar, bu kez şehir temizliği için sıvar kolları.

Temizliğe kadın elinin değmesiyle birlikte yeni bir dönem başlar. Şehrin ana caddelerinin her gün süpürüldüğü, temizlik arabalarının muntazaman vazife yaptığı temizlik işinde çalışan 1100 amelenin büyük bir kısmının kadınlardan oluştuğu tarihi belgelerde ifade ediliyor. Savaş bittikten sonra, belediyeler temizlik işlerinde yeni bir düzenlemeye gider. Günümüzde belediyeler ihaleyle temizlik firmalarıyla anlaşıyor, maaş karşılığında İstanbul sokaklarının temizliğini işçiler yapıyor.

‘Kaşıkçı Elması’nı çöpçüler bulmuş

Topkapı Sarayı’nda bulunan değeri paha biçilmez ‘Kaşıkçı Elması’nı da çöpçülerden birinin bulduğunu anlatıyor Mehmet Mazak. Hikâye şöyle: 1690’lı yıllarda İstanbul’da Eğrikapı çöplüğünde dolaşan arayıcı esnaftan biri, yuvarlak bir taş bulur. Yaymacı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşığa değişir. Kaşıkçı götürür, bu taşı bir kuyumcuya 10 akçeye satar. Kuyumcu, taşı arkadaşlarından birine gösterir; kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca diğeri sus payı ister.

Aralarında kavga çıkar. Mesele Kuyumcubaşı’ya akseder. Kuyumcubaşı, kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır. Fakat bu sefer de olayı Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar, taşı kendisi için satın almaya hazırlanırken, mesele padişaha gider. 4. Mehmet bir Hatt-ı Hümayun ile elması Saray-ı Hümayun’a getirtir ve saray elmastraşına verilir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 48 kratlık nadide bir elmas çıkar. Kuyumcubaşı’ya bir kese bahşiş ihsan olunur.

Zaman