Gözlerin Gözlerime Değince

Dünya Hali
Film Guillerme del Toro’nun himayesinde vizyonda.. İspanyol sinemasının son dönemdeki yükselişinde korku türündeki örneklerin çokluğu ve başarısı yabana atılacak gibi değil. ‘Hipnoz’...
EMOJİLE

Film Guillerme del Toro’nun himayesinde vizyonda..

İspanyol sinemasının son dönemdeki yükselişinde korku türündeki örneklerin çokluğu ve başarısı yabana atılacak gibi değil. ‘Hipnoz’, ‘Yetimhane/El Orfonato’, ‘Öldüren Kelimeler/Palabras Enchanadas’, ‘Kapan/Las Habitacican das Fermat’, ‘Evimdeki Düşman/Orphan’. /Karanlık/Darkness’ ve ‘Ölüm Çığlığı/REC’ gibi filmler bir çırpıda sayabiliriz.

2004 yılında daha 29 yaşındayken çektiği ‘El habitante incierto’ ile övgüler alan genç yönetmen Guillem Morales imzalı ‘Julia’nın Gözleri’ de bu trendin bir ürünü olarak sinemalardaki yerimizi aldı. İspanyol korku filmleri mesela Uzakdoğu yapımlarında olduğu gibi kendine özgü bir estetik dil yaratamasalar ve daha çok Amerikan korkularının trüklerinden beslenseler de yine de Avrupai dokunuşlardan izler taşıyorlar. 2Julia’nın Gözleri’ için de bu değerlendirmeyi yapabiliriz.

Ender rastlanan bir hastalık nedeniyle hızla kör olmaya doğru giden Julia, benzer nedenlerle kör olan ikiz kardeşi Sara’nın öldüğünü öğrenince kocası Isaac ile birlikte onun evine gider. Herkes Sara’nın intihar ettiğini düşünürken, Julia buna inanmaz ve kardeşinin ölümünün ardında yatan gerçek nedeni araştırmaya başlar. İpuçlarını tek tek birleştirmeye başladığında ise takip edildiğini fark eder. Kardeşinin ölmeden kısa süre önce bir erkek arkadaşı olduğunu öğrenen Julia, kim olduğu konusunda ise bilgi alamaz. Çünkü, söz konusu kişi hayattaki duruşu nedeniyle ‘silik’ ve ‘görünmeyen’ birisidir. Kimse ona dikkat etmez. Öte yandan yaşadıkları nedeniyle ataklar geçiren Julia’nın gözleri de hızla görme yeteneğini kaybetmektedir.

Görünenin ötesinde
Film, final bölümüne kadar sürprizlerini ve sırlarını seyircinin gözünün önünde dolaştırmasına rağmen fark ettirmeyerek önemli bir başarıya imza atıyor. Julia’nın gördüklerinin (ve göremediklerinin) hangisinin gerçek, hangisinin kurgu olduğuna dair kuşku uzunca bir süre yerini koruyor. Kahramanımızın şüphelerinin büyük bir kısmının kocası ve polis dedektifi tarafından makul ve mantıklı nedenlerle çürütülmesine ikna olmaya hazırlanırken, yeni bir gelişme ortaya çıkıyor. Yönetmen Morales’in bu oyunu, uzunca bir süre yaşananlar ‘gerçekten’ oluyor mu, yoksa Julia’nın kafasındaki bir kurgu mu sorusunu sormanıza neden oluyor ve filmin de gizemini sürdürmesini sağlıyor.

Öte yandan yönetmen, türün vazgeçilmez öğelerini (çakan şimşekler, kesilen elektrikler, çarpan kapılar, ürperten müzikler, belli belirsiz sesler ve görüntüler vb.) kullanmaktan imtina etmiyor ama dozunu ayarlamayı başardığını söylemek gerek. Bu bölümde hiç kimsenin fark etmediği eski sevgilinin hiç gösterilmemesi merakı daha da artırırken, polis onu ararken herkesin önünden geçerek kendisini binanın dışına attığı sahnenin onun gözünden çekilmiş olması filmin en güçlü yanlarından biri denilebilir.
Bütün bu iyi yanlarına rağmen Julia’nın Gözleri iyi bir film olamıyor. Çünkü, genç yönetmenin çok fazla şey anlatma derdi finale doğru filmde sarkmalara neden oluyor ve tutarsızlıklar gözle görülür bir hal alıyor!

Tedirgin edici komşunun, bir o kadar tedirgin edici kızının uzun süre sessiz kaldıktan sonra bir anda olaya müdahil olması (kendisi seri hareketleriyle Japon korkularındaki çocuk karakterleri hatırlatıyor), Julia ve katil arasındaki gerilimin gereksiz bir biçimde mekandan mekana taşınması, basın gösteriminin ardından kadın sinema yazarı arkadaşların "Sanki bir erkek kendi başına psikopat olamazmış gibi" sözleriyle kızdığı ille de bir anne bağlantısının kurulması gibi durumlar filmin ikna edici dokusunu bozmaya başlıyor. Bir filmin ne kadar uzun olması gerektiğini söylemek bize düşmez ama, 112 dakikalık filmin çok rahat bir biçimde ve daha iyi bir şekilde 90 dakikada toparlanabilmesi de mümkünmüş gibi görünüyor. Çünkü uzadıkça sarkmalar ve klişeler de birbiri ardı sıra gelmeye başlıyor. Yönetmen Morales filmin başında imtina ettiği klişe tuzağına, maalesef sonlara doğru Kör gözüm parmağına dedirtecek bir biçimde düşüyor.

Bir kez daha Julia
Oyunculuk açısından bir sıkıntısı olmadığını kaydedip, filmi baştan sona sürükleyen Belén Rueda’ya bir parantez açmak gerek. Kendisi ilk kez Alejandro Amenabar’ın muhteşem filmi İçimdeki Deniz’de Julia (evet o filmde de aynı isimdeydi) karakteriyle dikkatlerimizi çekmişti. Oyuncu daha sonra Juan Antonio Bayona’nın Yetimhane filmiyle de sinemalarımıza konuk olmuştu.
Sonuç olarak Juila’nın Gözleri’nin bütün bu eksikliklere rağmen vasatın üzerine çıkmayı başardığını ve türün sevenlerinin ilgisini hak ettiğini belirtelim.
Görmeden karar vermeyin!
 

Radikal