Devlet Büyükleri At Binsin

Dünya Hali
Aşkla bağlandığım tek hayvandır at. Sahibi olmadan, düzenli binmeden, yarış izlemeden ama ne bulursam haklarında okuyup yazarak özenle büyüttüm aşkımı. Henüz günışığına çıkarmasam da onlardan insanlığ...
EMOJİLE

Aşkla bağlandığım tek hayvandır at. Sahibi olmadan, düzenli binmeden, yarış izlemeden ama ne bulursam haklarında okuyup yazarak özenle büyüttüm aşkımı.

Henüz günışığına çıkarmasam da onlardan insanlığıma dair çok şey öğrendim. At, ulaşım ya da posta hizmetini modern sistemlere devretti işi bitmedi bence. İnsana kendini keşfetmesi, bir üst idrak düzeyine yükselmesi için hala olağanüstü imkanlar sunuyor ama onu kullanamıyoruz.

Kullanabilenlerin de pek azı atlara birer bilge öğretmen gibi bakabiliyor. Öğretmen olan kendileri!

Bugün, işin felsefi ve manevi boyutundan çok toplumsal yanına bakmak istedim. Biriktirdiğim soruları Binicilik Federasyonu Başkanı Armağan Özgörkey’e yönelttim.

Atın tabiatı engel atlamaya yatkın değil. Çita ya da kedi gibi çevik olmayan bir hayvanı atletleştirmeye çalışıyor insanoğlu ve yarıştırıyor. Bu ata zulüm değil mi sorusuyla başladım. Armağan Özgörkey, 500 kiloluk bir ata engel atlatmayı eziyet gibi görmüyor.

Ona göre sağlık birimleriyle koordineli olarak her türlü eğitimi verdikten sonra at hala engel atlayamıyorsa daha fazla zorlanmıyor. Fakat tabii bu özeni göstermeyenler, attan yapamayacağı şeyleri isteyip, doping ilaçları vererek ağır bir vebal altına girenler de yok değil.

DAKİKADA ON BEŞ ENGEL

Atların, kendisi de engel atlama sporu yapan Özgörkey’e "Ne verirseniz onu alırsınız" diye formüle edebileceğim bir öğretisi olmuş. Yaklaşık 60-70 saniyede yükseklikleri farklı on beş engel atlanılıyor. Atın yaşı, tecrübesi, binicinin birikimine göre sonuç alınıyor. "Attan önce yapabildiklerini talep edersin, başarmanın hazzıyla moral bulursa daha fazla gayret eder sonraki süreçte" diyen Özgörkey, bu öğretiyi iş hayatına da adapte etmiş: "İnsanların yapamadığını devamlı kafasına kaktığınız zaman bu defa yapabildiğini de alıp götürüyorsunuz. Doğru yaptığını öne çıkart, onu orada yetiştir, değerlendir. Ondan sonra yapamadığı tarafa geç. Dolayısıyla bu benim hayatımda çok güzel bir yol gösterici oldu."

Peki atın bir erkeğin aşk hayatına da katkısı olur mu? Özgörkey, "Atta da bir kadının inceliği var. At size onun aklıyla hareket etmeyi öğretiyor ve sevgiyle davranırsan sonuç alacağını. Kadınlar da böyle" diye cevaplıyor bu soruyu. Gelgelelim at çağımızda bir statü sembolü. At sahibi olmak işadamları için parlak imajın parçası. Özgörkey atı bu şekilde görenler olduğunu yadsımıyor ama bu uğraşın ancaak sevgiyle yapılabileceğine inanıyor. "Atçılığı doğru yapmazsanız kazandığınızı zannettiğiniz statüyü de çok kötü kaybedersiniz" diyor ve şöyle devam ediyor:

"Bu meşakkatli bir iş. Ahıra bırakılan at, bir tenis raketi veya bir Porsche araba değil. Çektiğiniz zaman garajda durmuyor. Devamlı bakımı, sevgisi, ihtiyaçları bitmiyor. İlgiyi kestiğiniz andan itibaren o size tersine çalışan bir statü haline geliyor ki zaten biz sportif tarafı olmayan bu tür insanları istemiyoruz. Onlar atçılığın zengin sporu olduğu gibi yanlış bir kanıya yolaçıyorlar. Öyle değil aslında. Bizler bu hale getirdik bu sporu. Mesajı doğru verememenin sıkıntısını çekiyoruz şimdi."

BİNİCİLİK SOSYETE SPORU MU?

Binicilik tesislerinin çoğu Gençlik Spor Genel Müdürlüğüne ait. Federasyon, kullanım haklarını almış olan o klüplerde sadece denetlemelerde bulunuyor. Özgörkey, devlete ait olan yerlerin kapılarındaki "üye olmayan giremez" levhalarını kaldırtamamış ancak İstanbul Atlı Spor Kulübü’nün, Maslak’taki yerleşkesine, halka açık seyir tribünleri yapılmasına karar çıkartabilmiş. Arazisi devlete ait olup da üye olmayanın adım atamayacağı yaklaşık 20 klübün olduğu düşünülürse at, hala kendilerini "seçkin" kabul eden, halkla içiçe olmaktan kaçınan kesimin uğraşısı olmaya devam ediyor. Bu konuda medyanın desteğini talep ediyor başkan:

"Gazetelerde futbola sayfalarca yer ayrılırken, bizim haberlerimiz, mesela Türkiye binicilik tarihinde ilk kez Avrupa ikincisi olmuş bir çocuğumuzun haberi küçücük çıkıyor. Bizim ürünümüz yarışmalarımız. Ürün, seyirci, medya, sponsor. Bir ayağını çektiğiniz zaman çark dönmüyor. Bomboş bir tribüne sponsor, sponsorun olmadığı yerde müsabakaya fon bulamıyorsunuz. Fon bulamayınca da yarışmanızı yapamıyorsunuz. Bu kısır döngüyü şimdi Maslak’taki tesisi yenileyerek kırıyoruz. Mayıs ayında açıldığında, herkesin girmesi için ayrı bir giriş olacak. Gelin yarışma var diye insanları içeriye çağıracağız. Bugüne kadar verdiğimiz imaj, biz halkı buraya istemiyoruz gibiydi. Bunu kırmak için sizinle aynı zihniyette hareket edecek yöneticiler lazım."

AT PİYASASI KİMLERİN ELİNDE?

Özgörkey’in federasyon başkanlığını üstlendiği 2006’da 250 olan aktif binici sayısı bugün ancak 500’e çıkabilmiş. Yaklaşık 500 de lisanslı olup yarışmayan binici var. Almanya’da yaklaşık bir buçuk milyon lisanslı binici var. Bunun da yaklaşık 250 bin tanesi aktif yarışmacı. Özgörkey "Durumu bu noktaya kim getirdi?" sorusunu şöyle yanıtlıyor:

"Kulüplerimizde bazı arkadaşlarımız bu sporun içerisine henüz gelmiş olan insanlara at satarak hem geçimlerini kazanıyorlar, hem de onlara antrenörlük yapıyorlar. Bu arkadaşlarımızın gösterdikleri adresteki atlar çok pahalı. Otomatikman spora giriş noktası bir anda pahalı hale geliyor. Aslında at sahibi olmak gerekmediği gibi bizim sporumuz golf, tenis gibi birçok sporun bir saatlik bedelinden daha ucuz. Tenisde raketi almak zorundasınız. Bizde malzeme almak zorunda değilsiniz. Malzemeyi ve atı klüpte size veriyorlar. Hoca size biniciliği anlatıyor. Dolayısıyla üst üste koyduğunuzda başlangıç noktasında bu spor herhangi başka bir spordan daha pahalı değil."

Türkiye’de yaklaşık 40 klüp var. Turistik tesislerin içinde, Federasyon’un takip etmesinin mümkün olmadığı binicilik alanları açılıyor. At sporunun yapılacağı bütün noktaların kontrolünün tek merkezden idaresi gerekiyor. "Şu anda böyle bir yetkimiz yok" diye yakınıyor Özgörkey.

Federasyon, düz koşuda yetiştirilip yarış hayatları biten atların Türkiye Jokey Kulübü’nden alınıp binicilik sporuna aktarılması için bir çalışma başlatmış. Bu atlar Eskişehir’de kurulan bir tesiste binicilik sporuna adapte ediliyor. Böylece yeni klüplere ucuz at kaynağı oluşturulacak. At havuzu büyürse, bu spora gönül verenlerin belirli satıcıların binlerce euroluk atlarına mecbur kalmayacakları düşünülüyor. Şu anda dört at eğitimde. Sayı, yıl bitiminde 10’a, gelecek sene 50’ye çıkacak.

Tabii bu atlar Türkiye’de doğma büyüme olsalar da İngiliz ya da Arap atları. 1925’te atçılık kulübü kurulduğunda yalnız safkan Arap ve safkan İngiliz atlarıyla yarış yapılabilir hükmü getirilmiş. Bu da yerli atlarımızın kıymeti harbiyesini düşürmüş. Yerli atların yapısının yarışa uygun olmadığı belirtiliyor. Günümüzde Türk atlarıyla rahvan yarışlar, cirit ve atlı okçuluk yapılsa da yaygın değil. Bu dallarla, geleneksel sporlar adı altında başka bir federasyon ilgileniyor. Özgörkey, bu sporların binicilik federasyonuyla koordineli bir şekilde yapılmasından yana. Eskişehir’de yetiştirdikleri atlardan üçünü Erzurum’daki cirit merkezine göndermeyi planlıyor. Tabii at yetiştiriciliği başlı başına ciddi bir iş. "Bu görevi Tarım Bakanlığı’nın üstlenmesi gerekiyor"diyor Özgörkey. Tarım Bakanlığı böyle bir sektör açıp bu spora her sene üç yüz, beş yüz, bin at kazandırabilir. Böylece daha çok insan yerli atla da olsa biniciliğe başlayıp, bu spora diğer atlarla devam edebilir. Aksi takdirde sadece Avrupa’dan gelen atlarla bu sporun büyüme şansı yok.

BAŞBAKANA VERDİĞİMİZ SÖZÜ TUTACAĞIZ

Acaba herkesin bir atı olsa, bu kâbus mu olur, yoksa cennet mi yapar ülkemizi? Şart değil pahalı at olması. Sorumluluk alsa insanlar. At daha görünür olsa, kolay ulaşılsa, kovulduğu kültürümüze geri dönüp dilimize, gönlümüze yeniden yerleşse, at bizden, biz ondan haberdar olsak, at binmeyen kalmasa… Tamam, fazla uçtum! 74 milyon at kabusa dönüşebilir ama hiç değilse 1 milyon atımız olsa, ata aşka bağlı bir milyon insanımız…

Özgörkey, "Muhteşem olur tabii" diyor "ama nereye bağlayacaksınız o atları. TOKİ’den aldığınız evin önüne mi?" diye soruyor. Avrupa ülkelerinde at sayısının fazla olması bahçeli evlerde oturmalarından. "Arka bahçelerinde kedi köpek gibi at besliyorlar. Sizin dediğiniz o uçmaya ben sonuna kadar varım da Türkiye şartlarında bu fiziki olarak mümkün değil" deyince "Tamam işte" diyorum uçuşa devam ederek, "şehirciliğimizi ona göre geliştireceğiz, at bizi medenileştirecek. Yeter ki bu hayali çok görmeyelim kendimize."

Başbakan Erdoğan’ın kendisinden Erzurum’a bir binicilik okulu açmasını istemişti. "Bu benim hayallerimin ötesinde bir şey" diyor, "Sayın başbakanın vizyonu hakikaten büyük. Uygulamaya geçebilmemiz için, bizim önce Eskişehir’deki projemizi tamamlamamız lazım. Sonuçta Erzurum’a antrenör getireceksiniz, at getireceksiniz. Eskişehir Erzurum binicilik okulunun startı olmalı. Ve biz Başbakana bu sözü verdik, tutacağız."

Peki Başbakanın Erzurum hayali ne zamana gerçekleşebilir? "2012’te binicilik federasyonu başkanlığı seçimleri var. Eğer ben üçüncü kez yeniden seçilirsem 2014’de bu hayal gerçek olur" diyor Özgörkey. Lisans ve at tescil ücretlerinin yüksekliğinden yakınanları hatırlatarak "Bu camiada sizin nasıl bir imajınız var?" diye soruyorum. Şu yanıtı alıyorum:

"Bazı insanların vizyonu küçük maalesef. Bugün bir arkadaşımızın çocuğunun milli takıma seçilememesi beni hedef tahtasına koyabiliyor. 2006 yılında özerkleştiğimiz günden beri federasyon ofisimiz çok ciddi boyutta yenilendi. İçerideki bütün arkadaşlarımız İngilizce konuşuyor. Bütün dünya ile bağlantı halindeler. Şu anda gelirlerimizin yüzde otuz beşini devlet kaynaklarının dışında sağlıyoruz. Lisansı veya at tescilini bedava vermiyorsunuz. Aldığımız paralar futbola veya voleybola gitmiyor ki. Yine bu camiaya harcanıyor. Yıldız, binici, genç ve genç üstü binicilerin Avrupa kampları 200 bin euroya mal oldu. Bu paralar nereden çıkacak? Sonuçta burası amacı kâr etme olmayan bir şirket. Bütçede açık vererek bu federasyonu yönetemem."

Olimpiyatlara gitmek üzere hazırlanan atların satış fiyatları 2 milyon eurodan başlıyor, 5 milyon euroya kadar çıkabiliyor. Ne yazık ki bu kalitede atlar yurtiçinde yetiştirilemiyor.

Amacınız sadece arazide atla gezinmekse, 2 bin liraya da yetiştirilmiş bir atı alma şansınız var. Onu şartları mütevazı olan bir kulübe veya bir ahıra koyup, seyis tutmadan, yemini siz verip kendiniz de bakabilirsiniz. Bu durumda asgari 300 liralık harcama yeterli oluyor.

Seçmelerde kaybettiğimiz için 2012 Haziranında Londra’da gerçekleşecek olimpiyatlarda Türkiye maalesef yer alamayacak. Sonraki olimpiyat 2016’da yapılacak. Dolayısıyla 2012’de yapılacak federasyon başkanlığı seçiminden kim çıkarsa çıksın asıl hedef 2016’yı yakalamak olacak. Özgörkey, uluslararası yarışlarda Türkiye’yi daha çok yabancı sporcuların temsil ettiği eleştirisine gülüyor. "Yalan bu" deyip şöyle devam ediyor:

"Türkiye olimpik takımında, son on yılını Türkiye’de geçirmiş, neredeyse Türkleşmiş, her gününü bu tesis içerisinde geçirem, günde on- on beş tane at çalıştıran bir arkadaşımızın dışında başka yabancı yok. Bugün mesela Elvanımız var, Elvan Türk mü? Neden bizim Türk çocukları bugün Alman milli takımında oynuyor? Dolayısıyla bu globalizasyon içerisinde buna da ayak uydurmak lazım. Bizim yeterince Türk milli binicimiz var. A takımı dediğimiz en büyük takımımız içerisinde bir tane yabancı binicimiz var. O da sadece olimpiyat seviyesinde kullanılmak üzere, geçen sene Türkleştirildi ve o seviyede de bıraktık. Türkiye’de doğma büyüme, halen de Türk vatandaşı olan bir arkadaşımıza Hollanda vatandaşı dediler. Hollanda ile alakası yok adamın. Camianın içerisinde birileri, ama federasyon yönetimine ama benim şahsıma olan antipatilerinden dolayı ortaya çıkardıkları spekülasyondan başka bir şey değil bu."

BAŞKAN DEDİĞİN YARIŞAMAZ!

Özgörkey’in engelli yarışlara katıldığı dört atı var. Bugüne kadar hiçbir müsabakayı kazanamamış ama Federasyon Başkanı olarak yarışlara katılması eleştiri konusu olmuş. "Oysa" diyor, "bizim sporumuz o kadar nettir ki sırıklar ya düşer, ya düşmez. Düşmeyen sırık düştü, düşen sırık düşmedi denemez. Yani şike olacak bir durumu yok bu sporun. Kronometrelerimiz elektroniktir. Bu kadar objektif olan bir şeyi sübjektifmiş gibi gösteriyorlar. "

Binicilikte organize bahis yok. Kontrol altında olduğu, doğru bir mekanizma tarafından yönetildiği sürece ve gelirlerinin bir bölümü federasyona aktarılırsa binicilikte de düz koşulardaki gibi bahis oynanabileceği inancında. Peki kontrol edilebileceğine inanıyor musunuz sorusuna "Hayır, güvenemiyorum. Çünkü birçok farklı eller giriyor bu işin içine" diye cevaplıyor.

Atlarına dünyanın parasını harcayanlar, bu pahalı nimete sahip olmanın teşekkürünü o atlara insanları hiç değilse haftanın bir günü ücretsiz bindirerek göstermelerini isterdim. Özgörkey, bunun önümüzdeki günlerde açacakları tesisde mümkün olabileceğini düşünüyor ve diyor ki, "Orada biri eğer benim atıma binmek istiyorsa memnuniyetle atıma değil sırtıma da alırım. Yeter ki bizim sporumuza tutunsun insanlar. "

Bu ülkede TBMM ve Genelkurmay Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı adına Engel Atlama Binicilik yarışmaları yapılır ama biz bu kurumların başındaki insanları bırakalım engel atlarken at binerken bile görmemişizdir. Devlet büyüklerimiz sporla siyaseten ilgilenirler, kendileri herhangi bir sporu yapmazlar. Tamam raket sallamayabilirler, koşmaları da şart değil, hiç değilse atla meşgul olsalar. Müsabakalara katılacak kadar aktif olmalarını beklemiyorum, bu siyaseten doğru olmayabilir. Yeter ki atları olsun, adlarını bilelim, ders alıp düzenli olarak binsinler onlara. Atlarıyla birlikte terlemeseler de olur, bize atla bütünleşmiş fotoğraflarını bağışlasınlar yeter. At sevgisini özendirsinler. Makamlarına hürmeten kendilerine sembolik olarak verilen lisansları hayata geçirsinler.

Zaman