Partisinin kapalı grup toplantısında konuşan CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, “Bu anayasa değiş tokuş anayasasıdır. Başbakan, başkanda olacaktır, ulusal kimliği verecektir, birileri ulusal kimliği alacak başkanlığı verecektir. Mübadele, değiş tokuş ve tezgah budur. Barışa, demokrasiye ne kadar hizmet edeceği yalanını dinlemeye devam edeceğiz. Aman CHP’yi korkutalım, yıldıralım hazırlığı yürümektedir” ifadelerini kullandı.
CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal, partisinin kapalı grup toplantısında yeni anayasa çalışmalarını değerlendirdi. Kapalı grup toplantısında yaklaşık 2 saat konuşan Baykal, konuşmasına geçmeden önce, “Bu görüşmede Sayın Genel Başkan’da bizzat bulunmayı arzu etti. Maalesef bu saatlerde programı yoğun olduğu için katılamayacağını, Çarşamba, Perşembe günüde İngiltere’de bir gezisi olduğunu, Cuma ya da gelecek hafta olursa olabileceğini ifade etti. Ben de Cuma Meclis çalışmadığı ve pek çoğumuzun da Ankara dışında olacağı için, Salı gününe de çok gecikileceğinden dolayı bu toplantıyı yapmayı düşündüm. Yani Sayın Genel Başkan tercihen değil, mecburiyetten bu toplantıya katılamamıştır. Ama eminim buradaki görüşmeleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirebilecektir. Keşke Genel Başkan’da burada olsaydı. Genel Başkanı’nda katılacağı bu toplantıları önümüzdeki günlerde de sürdürürüz” dedi.
Edinilen bilgiye göre Baykal, kapalı grup toplantısında özetle şunları söyledi:
“Türkiye’yi savunmak, CHP’yi savunmaktan geçer. Türkiye’yi değiştirmenin ilk aşaması CHP’yi değiştirmekti. Onun için CHP’yi savunmak Türkiye’yi savunmaktır. Bunu çok iyi bilin. CHP’ye muazzam haksızlıklar yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Bu duruma meydan okumak gerekmektedir. CHP, bir karmaşa içinde olan insanların bir yığınağı gibi algılatılmak isteniyor. Bence gerçekçi olmayan doğru olamayan bir değerlendirmedir. Gerçek bu değildir. CHP’nin ne olduğu bellidir. Programı vardır, bir ve bütündür. Ulusalcılar, yenilikçiler var sözlerini reddediyorum. Bütün CHP’liler ve milletvekilleri hem ulusalcı hem de yenilikçidir. Ulusalcı olmadan CHP’li olunmaz.
CHP solcudur buna kuşku yoktur, çağdaş bir partidir. Başka solcu partilerle farklılık göstermektedir. CHP kendi solunu süreç içinde şekillendirmiştir. CHP sosyal demokrat bir partidir. CHP emeğin yanındadır, ezilenin mağdurun yanındadır. Tekellerin yanında değildir, büyük sermayenin elinde değildir. Kendisini ticari egemen güç haline dönüştürmek isteyenlerin partisi değildir. Barışçı bir partidir, çevreci bir partidir. Gelir dağılımının, fırsat eşitliğinin peşinde koşan bir partidir.
Silivri yalanı artık herkes tarafından görünmektedir. Ortada bir kurgu, planlama ve bunlara uygun gereklilikleri yaratma ihtiyacı vardır. Silivri bir siyasi mimarlığın sonucudur. Kanada’da ki haham ortaya çıktı ve dedi ki ‘bu işi ben başlattım ama şimdi diyorum ki işkence altında bu iddiaları gündeme getirdim. İşkence altındaki ifadem geçerli değildir. Benim vicdanım bunu kabul etmiyor.’ Kendisi de pek ala TRT 1’de bizim bazı arkadaşlarımızın da katıldığı bir ortamda Ergenekon diye ısrarla bastırmıştır. Bu işi başlatan adam diyor ki bu bir projedir, yani tezgah olarak algılanabilir. Amaca da ulaşıldı artık o insanlar bırakılmalı. Bu işin bir proje olduğunun kanıtıdır. Başbakan tutuklulukların uzunluğundan şikayet ediyor. 18 yıl hapse mahkum bir generali ziyaret ediyor. Tahliye talep ediyor, ABD Büyükelçisi yargının bu uygulamalarından rahatsızlığını dile getiriyor. Bu süreç başlarken kim karşı çıkıyordu? Bunun bir proje olduğunu belli amaçlara ulaşılması için kurgulandığını kim söylemiştir. Bilirkişiye götürülmeyen CD’ler, dinlenmeyen tanıklar. O yalanın ortaya çıkmasıyla artık insanlara düzeltmek istiyorlar ve şimdi onlara kusura bakmayın diyorlar. Kimisinin hayatını aldı, kimisinin mutluluğu, kimisi sağlığını huzurunu kaybetti. Bu büyük bir yalandı ve bunlarla acılar yaşattılar.
Başka bir yalanda Avrupa Birliğiydi. 2004 yılında Ankara antlaşmasına imza atılacağı zaman sakın imzalamayın geri gelin ve niye imza atılmadığını birlikte anlatalım dedik. Ama dönmediler ve imzaladılar. Alkışlar, kıyametler, öğle vakti atılan havai fişekler, gazetelerin mavi çıkmasıyla yalana ortak olundu. CHP, AB’ye karşı gibi gösterildi. Gelinen noktayı şöyle açıklayayım. AB’nin genişlemeden sorumlu bakanı Avrupa Konseyine gelerek orada AB’nin genişlemesi konusunda konuşma yaptı. Tek kelime Türkiye’den bahsetmedi. Arkadaşımızdan biri sordu neden bahsetmediniz diye şöyle bir cevap verdi: ‘Siz 2004 deki anlaşmaya imza attınız ama gereğini yapmadınız’ Büyük AB yalanı herkesi kandırdı. Artık Şangay 5’lisine geldik, bu iflastır. Şimdi yeni ve büyük bir yalan var. Terörden şikayetçi iseniz bunu önlemenin yolu anayasanın değiştirilmesidir. Anayasada yazan Türk Milleti kavramını çıkarırsanız etnik ifade kullanmamayı başarırsanız terör belasından kurtulacak, etnik gerilim ortadan kalkacaktır. Yeni yalan ve kabul ettirilmek istenen konu budur.
Yeni Anayasa konusu bir buçuk yıldan beri gündem de. Kiminle yapmaya çalışıyoruz AKP ile. İnsan haklarına saygılı bir anayasa yapalım herkes eşit katılacak birlikte yapacağız diye yola çıktık; bir protokol imzalandı bir buçuk yıl çalışıldı. Başbakan çıktı Mart sonuna kadar bitirdiniz bitirdiniz bitiremediniz biz kendi anayasamızı yaparız dedi. Protokolde böyle bir madde var mı? Olabilir mi? Anayasa temel siyasi güçlerin mutabakatı ile oluşturulması gereken bir metindir. Anayasa çabası meşrulaştırıldı. Bizler artık Uzlaşma Komisyonu’ndan ayrılsak da AKP artık kendi isteğini dayatma imkanına kavuştu. Bu olaylar bize gösterdi ki hesaplaşılması gereken bir tablodur. Anayasa tuzağına düşürdüler. Bu yöntemin irdelenmesi lazım. Samimiyetsizliğini anlatılması lazım. İlk iş bu, bunu anlatmak gerekiyor.
AKP’nin anayasayla başkanlık rejimi getirecek, yargı işini düzenleyecek. Anayasa Komisyonu’nun göreve başladığı ilk günlerde Başbakan dedi ki ‘her şeyi konuşacağız ama yargı paketi hariç tutulacaktır.’ Şimdi Başbakan diyor ki sizinle ben konuşmam. Ama ben yargı paketini değiştirme hakkını kullanırım demekte, onu da değiştireceğim.
Başkanlık düzenlemesi geliyor. Türkiye’ye özgü başkanlık modeli olduğu ifade ediliyor, başkanlık sisteminin tüm özellikleri kaldırılıyor, parlamentoyu fesih dahil uydurma, hukukla demokrasiyle bağdaşmayacak keyfi bir hegomanya düzenlemesi kuruluyor.
Anayasa değişikliği kapsamında sessiz kalmamız mümkün değildir. Çok büyük tepki göstermek hepimizin en büyük sorumluluğudur.
Getirilen anayasanın üzerinde durmamız gereken temel noktadan biride Anayasada ki siyasi kimliktir. Yeni bir siyasi kimlik getirilmekte. Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasi kimliği konusunda toplum sessiz kalmaya çağrılıyor. 1924 Anayasası’ndan başlayarak, devletin kimliği ile ilgili maddelerde ‘Türk milletini ancak TBMM temsil eder, millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır. Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir.’ 1961 Anayasasında ‘Egemenlik Kayısız şartsız Türk milletinindir, milletin egemenliğini millet yetkili organlar eliyle kullanır’. 54. Maddede ‘Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür’. 1982 Anayasında ‘Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir, yetkili organlar eliyle kullanır.
Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür’ denilmektedir. Anadolu’da devletin siyasi kimliği niceliği konusunda 90 yıldır net süreklilik var. Yeni modaya göre Ulus Devlet eskidi, ilerici değil, Ulus Devlet anlayışı dünya’da kalkıyor düşüncesi doğru değildir. Dünyadaki devletlerin ezici çoğunluğu Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa öyledir. Millet tanımı bakımından bir tereddüt yoktur. Belçika’nın durumu ortadadır. Ulus kimliğini kaldırdığınız zaman ne olacaktır? Ulus kimliği ulus dışı kimlik dışı iddialarının önünü açmak anlamına gelecektir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet nedir hangi millettir. Millet varsa adı da vardır. Bunun yerine Türkiye toplumu diyelim diyor Başbakan. Egemenlik kime ait olacaktır? Ulus Devlet bireyin niteliklerine göre kurulan bir devlet değildir. İnanç ve etnik kimlik üzerine bir yapı kurulmaz. Ulus Devlet hepsini kapsar. Ulusu kaldırdığınızda aşiretçilik, etnik kimlik, inanç kimlikleri olarak ortaya çıkar. Bu durumda etnik siteye dayalı bir yapının geçerliliği olmamıştır. Lübnan’ın durumu ortadadır. Ulusal kimliği korumalıyız. 90 yıldır Türkiye her türlü gelişimini bu kavramla sağlamıştır. İtalya, Almanya birlikteliğini sağlayarak bugünkü durumlarına gelmişlerdir.
“MÜBADELE, DEĞİŞ TOKUŞ VE TEZGAH BUDUR”
Ortadoğu’yu yönetmek isteyen güçler bu değişiklikleri istemektedir. Etnik ayrımcılık peşinde koşanlar bu düzenlemeyi istemektedirler. Ulus Devletin darbe vurduğu dini cemaatler de bu düzenlemeyi istemektedirler. Bir yandan etnik ayrımcılar, bir yandan dincilerin peşine koşup darbe yiyen entelektüel demokratlar var. Bunlar tarih boyunca olmuştur ve ilk örneği İran’dır. Bu modelin arkasında bir de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardır. Bu anayasa değiş tokuş anayasasıdır. Başbakan, başkan da olacaktır, ulusal kimliği verecektir, birileri ulusal kimliği alacak başkanlığı verecektir. Mübadele, değiş tokuş ve tezgah budur. Barışa, demokrasiye ne kadar hizmet edeceği yalanını dinlemeye devam edeceğiz. Aman CHP’yi korkutalım yıldıralım hazırlığı yürümektedir.
Etnik kimlik herkesin şerefidir, ayrım hiyerarşi söz konusu olamaz. Ama bizim ulus olmamız bir etnik ırkçı dayatma olarak algılanmasın.”