Çok konuşulan Atatürk efsanesi yalan çıktı

Dünya Hali
huzura çıkan misafirin ziyaretinden memnun kalan Abdülhamid, 1889’da Ertuğrul gemisiyle mukabele etmek ister. Ne var ki, ertesi yıl feci bir kazada batan gemi, Osmanlı-Japon dostluğunun temelini...
EMOJİLE

huzura çıkan misafirin ziyaretinden memnun kalan Abdülhamid, 1889’da Ertuğrul gemisiyle mukabele etmek ister. Ne var ki, ertesi yıl feci bir kazada batan gemi, Osmanlı-Japon dostluğunun temelini atar aynı zamanda. Şunu da söyleyelim ki, bu gemi sadece Japonya’ya hediye götürmüyor, aynı zamanda yolu üzerindeki Asyalı Müslümanlara moral kaynağı oluyordu. Nitekim yanaştıkları limanlarda Müslümanların gemiyi Halife’nin bayrağı asılı diye akın akın ziyaret etmeleri görülmeye değer bir manzara teşkil ediyordu.

Japonlar Osmanlı’nın bu jestine nasıl karşılık vereceklerini şaşırmış gibidirler. 1891’de Noda adlı gazeteci topladığı parayı Said Paşa’ya teslim eder. Sinekten yağ çıkaran Sultan onu bırakmaz, Harp Okulu’ndaki öğrencilere Japonca öğretmesini rica eder. 4 Nisan 1892’de bu defa sıra Yamada’dadır. Topkapı Sarayı’ndaki aile yadigârı zırh, miğfer ve kılıcı Sultan’a takdim eder. Japon halkının topladığı paralarını teslim ettikten sonra askeri okul öğrencilerine Japonca öğretme nöbetini devralır.

Bundan sonra Yamada’nın daha çok işadamı ve adı konulmamış bir konsolos kimliğiyle çalıştığını görürüz. Nakamura adlı arkadaşıyla İstanbul’da bir mağaza açar. Sultan tarafından nişanlarla ödüllendirilir. Türkiye hakkında Japon basınında yazılar kaleme alır. Sarayı ziyaret etmek isteyen hemşehrilerine aracılık eder. Hatta bugün "Trabzon hurması" diye bilinen meyve fidanlarını Abdülhamid’in isteği üzerine ülkemize getiren de odur (asıl adı ‘Japon hurması’ydı). Japonların ünlü çay merasimlerinden birini Sultan’ın ve İstanbul’un ekâbiri huzurunda icra ettiğini, Sultan’a Japon kuşları getirdiğini vs. bile biliyoruz.

Yamada 1. Dünya Savaşı patlak verince ülkesine döner ve Ertuğrul Şehitleri Anıtı’nın açılması için gayret gösterir. (Rüştü Erdelhun’u yeniden gündeme getiren sevgili Fatih Uğur’a not: Erdelhun da Yamada’nın dostları arasındadır.) 1930’da ("1930’larda" değil!) Atatürk’ün Cumhuriyet Bayramı’na daveti üzerine yeniden İstanbul’a gelir Yamada ve onunla görüşür.

"Şingetsu" adlı hatıratında bu görüşme sırasında Atatürk’ün kendisine "yıllar önce Harbiye’de Japonca öğrenen genç Harbiyelilerden biri" olduğunu söylediğini aktarır" (Selçuk Esenbel, "Hilal ve Güneş", İstanbul Araş. Enst. Yay., 2010, s. 57). Bu ifadeden Atatürk’ün "Hocam, beni tanımadınız mı? Ben Harp Akademileri’ndeyken sizden Japonca öğrenmiştim!" demediğini, sadece Harbiye’deyken Japonca öğrenenlerden biri olduğunu söylediğini anlıyoruz. "Japonca öğrenen" biri olmak başka şey, "Bana siz Japonca öğrettiniz hocam" demek başka şey. Kaldı ki, resmi belgelerden Atatürk’ün Harp Okulu’nda "Alman veya Rus lisanı" dersleri aldığını bildiğimiz halde Japonca öğrendiğine dair bir kayıt yoktur. Biyografiler veya dostlarının tanıklıklarından da böyle bir bilgiye ulaşamayız.

Asıl Tokyo Camii’ni Atatürk’ün yaptırdığı iddiasına ne zaman sıra geleceğini merak ediyorsanız işte tam oradayız:

1938’de hizmete açılan Tokyo Camii’nin Atatürk tarafından yaptırıldığını bir yana bırakın, en ufak bir maddi katkıda bulunulduğunu gösteren belgeye dahi sahip değiliz. Buyurun, Başbakanlık Arşivi, İş Bankası’ndaki hesabın girdi-çıktıları ortada. Belgeyi bulun, biz de susalım. Ancak dedikodularla tarih gemisi yürümez. Tokyo Camii’ni Türkiye yaptıramazdı, zira o sırada laiklik sarası tutmuş bir ülke olduğumuz için açılış törenine dahi Tokyo Büyükelçimiz Hüsrev Gerede katılmaktan kaçınmıştı (camiyi biz yaptırmış olsaydık neden katılmasın?). Yemen ve Suudi Arabistan’dan temsilcilerin (Hafid Vehib), hatta Müslüman olmayan Japonların bile törene katıldığını biliyoruz da, Tatar kökenli Abdürreşid İbrahim dışında bizimle irtibatı olan kimsenin katıldığına dair bilgi bulamıyoruz. Caminin, Başkırtların başını çektiği Müslümanlar tarafından yaptırıldığını, Japon halkının da yardım ettiğini biliyoruz. Tokyo Camii 2. Dünya Savaşı’nda tahrip olmuş, arsası 1986’da Türkiye’ye devredilmiş ve mevcut camiyi Diyanet İşleri Başkanlığı yaptırmıştır (2000).

Yamada’nın hatıralarını yakında yayınlayacağını öğrendiğim Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Selçuk Esenbel’in, onun cami yaptırmak için Ankara’ya gelip Atatürk’le konuştuğundan tek kelimeyle olsun söz etmemesi yeterli kanıt değilse Diyanet Ansiklopedisi’nin "Japonya" maddesine ve Ahmet Uzunoğlu’nun "Tokyo Camii" kitabına bakabilirler. O da yetmezse Tokyo Camii’nin resmi sitesine buyursunlar: http://www.tokyocamii.org/publicViews/article/sayfacesit:10/language:2

Bu milleti yıllar yılı hurafecilikle suçlayan malum kesimlerin 21. yüzyılda ‘Aydınlanmış hurafelere’ dört elle sarıldığını gördükçe hallerine acımamak elinden gelmiyor insanın.

ZAMAN