Coğrafi Keşiflerin Osmanlı’ya etkisi

Dünya Hali
Coğrafi Keşifler konusu, 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının, okyanusların ve kıtaların bulunmasına denir. Önceleri dini ve ilmi amaçlarla başlayan dünyaya yayılma ha...
EMOJİLE

Coğrafi Keşifler konusu, 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının, okyanusların ve kıtaların bulunmasına denir. Önceleri dini ve ilmi amaçlarla başlayan dünyaya yayılma hareketleri 15. yüzyılın ikinci yarısında açık bir şekilde ekonomik amaçlara yönelmiştir.

Kolomb’un Yeni Dünya’ya ayak basması Coğrafi Keşifler 15. yüzyıl ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının, okyanusların ve kıtaların bulunmasına denmiştir. Önceleri dini ve bilimsel amaçlarla başlayan dünyaya yayılma hareketleri 15. yüzyılın ikinci yarısında açık bir şekilde ekonomik amaçlara yönelmiştir. İlk keşif denemeleri,Atlantik Okyanusu ve Afrika kıyılarına doğru, 14. yüzyılın başlarında Fransız ve Cenevizli gemiciler tarafından yapılmıştır. Kanarya Adaları ve Azor Adaları keşfedilmesi, bu girişimlerin sonucudur.

Yeniçağ Avrupası’nda ticaretin gelişmesi, paranın esası olan değerli madenlere ihtiyacı arttırmıştır. Avrupalılar, değerli madenlere ulaşabilmek için Asya ve Avrupa’ya seferler düzenlemişlerdir.

Coğrafi Keşiflerin Nedenleri

Santa María gemisi (Andries van Eertvelt, 1628), Kristof Kolomb bu gemiyle Batı Hint adlarına ulaşmıştı.Doğudan başlayan ticaret yolları yüzyıllarca Avrupa’nın çeşitli ihtiyaçlarını karşılamada can damarı olmuştur. Özellikle bunlardan en önemlileri olan İpek ve Baharat yollarının Osmanlı Devleti’nin eline geçmesi, Avrupalıları yeni yollar aramaya sevk etti. Orta Çağ’ın sonuna kadar dünyanın pek çok yeri bilinmiyordu. İşte bu yeni yollar arama girişimleri sırasında pek çok yer ilk kez keşfedildi ve yeni ticaret yollan bulundu.

Yeni Çağ’ın başlarında meydana gelen bu keşif olaylarına “Coğrafî Keşifler” adı verilir.

Çin’den başlayan İpek Yolu,Hazar Denizi’nde iki kola ayrılıyor, kuzey kolu Kırım limanlarında son bulurken güney kolu Karadeniz kıyılarından İstanbul’a ulaşıyordu. Diğer önemli bir yol olan Baharat Yolu ise Hindistan’dan başlıyor ve kuzeyde Suriye limanlarında, güneyde ise
İskenderiye’de son buluyordu. Özellikle denizci İtalyan devletleri bu limanlardan aldıkları malları Avrupa’ya satıyorlardı. Bu yolların tamamının Osmanlı denetimine girmesi ve bir kaç el değiştiren malların pahalıya mal olması Avrupalıları yeni yollar aramaya sevketmiştir.

Orta Çağ’da Avrupalıların dünya hakkındaki bilgileri çok azdı. Avrupalılar, dünyayı tepsi gibi düz zannediyorlardı. Ortasında Kudüs’ün bulunduğuna inandıkları dünyanın kuzeyi buzlarla, güneyi ise kaynar sularla kaplıydı. Batıda sonsuz bir deniz, doğuda da Kaf dağları (Kafkas dağları) nın bulunduğuna ve onun ötesinde cinlerin yaşadığına inanırlardı. Özellikle Haçlı Seferleri ve daha sonraki ilişkiler ve seyyahların gezi notlarının incelenmesi sonrasında, Avrupalıların dünya hakkındaki bilgileri artmış, boş inançlar yıkılmıştır. Özellikle Venedikli seyyah

Marco Polo doğu üzerine Çin’e kadar büyük bir seyehat yaptı (1271 – 1295). Bu seyahati sırasında yazdığı, doğu ülkelerinin hem zenginliklerini, hem de coğrafyasını anlattığı ”
Garibeler Kitabı” adlı eseri, Avrupalılar üzerinde büyük etkiler meydana getirmiştir.

İlk kez Çinliler tarafından icat edilen pusula, Haçlı Seferleri sırasında Avrupa’ya geçmiştir. Kristof Kolomb’un pusulanın sapma açısını düzeltmesiyle artık yönlerini kaybetme korkusundan kurtulan Avrupalılar, okyanuslara daha rahat ve korkusuzca açılmaya başladılar.

Eskiden kullanılan kadırgaların geliştirilerek 30 metre uzunluğunda, üç direkli beş yelkenli ve okyanuslara daha dayanıklı Karavel tipi gemilerin yapılması okyanuslara açılmada insanların cesaretini artırdı.

Orta Çağ’da Avrupalılar, Atlas Okyanusunun içinde gemileri çeken çok büyük girdapların olduğu ve bu sularda dolaşan gemicilerin zenciye dönüşecekleri gibi hurafelere inanırlardı. Ancak doğu ile olan ilişkiler ve coğrafya bilgisinin ilerlemesi bu gibi inançların yıkılmasına neden olmuştur.

Avrupalıların pusulayı öğrenmeleri, gemicilik ve coğrafya bilgilerinin artması.
Avrupalıların, doğu ülkelerinin zenginliklerine ulaşabilmek amacıyla yeni ticaret yolları aramaları.

İstanbul’un fethinden sonra Türklerin, doğu ticaret yollarına hakim olmaları ve Avrupalıların açık denizlere çıkma ihtiyacı hissetmeleri.Avrupa’da değerli madenlerin az bulunmasından dolayı kralların (İspanyol-Portekiz) gemicileri desteklemesi.Avrupalıların, Hıristiyanlık dinini yaymak istemeleri.Avrupalıların dünyayı tanımak istemeleri.Keşiflerİpek YoluÇin’den başlayarak Orta Asya üzerinden, Hazar Denizi’nin güneyinden ve kuzeyinden geçerek Trabzon ve Kırım Limanlarına gelen malların buralardan Avrupa’ya ulaştığı yoldur.

Baharat Yolu Keşifler Hindistan’dan başlayarak İran Körfezi ve Irak üzerinden Suriye Limanlarına veya Kızıldeniz yoluyla Süveyş ve Akabe’ye, oradan da kara yoluyla İskenderiye’ye ulaşan yoldur. Uzak Doğu ile yapılan ticaret,Venedik ve Mısırlıların elinde bulunuyordu. Bu devletler, diğer devletlerin Baharat Yolu’ndan faydalanmasını engellemeye çalışmışlardır.

İlk keşif seyahatleri, Atlantik Okyanusu ve Afrika Sahillerinde 14. yüzyılın başlarında Fransız ve Cenevizli gemiciler tarafından yapılmıştır. Bu seyahatler sonucunda Kanarya Adaları ve Azor Adaları keşfedildi.

Kristof Kolomb, 1492’de Amerika Kıtası’na ulaştı. Portekizli gemici Bartelmi Diyaz’ın Ümit Burnu’nu bulmasından sonra Vasko dö Gama, Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Okyanusu ve Hindistan’a ulaştı. Portekizli Macellan ve Del Kano, dünyayı dolaşarak yuvarlaklığını kanıtlamışlardır.

Keşiflerin Sonuçları
Keşifler, dünya tarihinde önemli sosyal, siyasal, ekonomik ve dini değişikliklere neden olmuştur. Bu durum, keşiflerin evrensel yönünü ortaya koymaktadır.Eski ticaret yolları değişti. Akdeniz, doğu -batı ticaretindeki önemini kaybetti. Baharat Yolu ve İpek Yolu önemini kaybetti. Bu durum Atlas Okyanusu Limanlarının önem kazanmasına neden olmuştur.

Avrupalılar, yeni keşfedilen yerlerde sömürge imparatorlukları kurdular. Bu durum, keşfedilen ülkelerden Avrupa’ya altın ve gümüş başta olmak üzere bol miktarda hammadde götürülmesine neden olmuştur. Bu gelişmeler Avrupa’nın zenginleşmesini, hayat standartlarının yükselmesini ve Rönesans hareketlerinin gerçekleştirilmesini sağlamıştır.

Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı zenginleşmiş ve Avrupa ürünleri yeni pazarlar bulmuştur. Böylece daha sonraki yıllarda gerçekleşecek olan Sanayi Devrimi’ne ortam hazırlanmıştır.
Keşfedilen yerlere Avrupa’dan göçler olmuş, bu durum Avrupa kültür ve medeniyetinin yayılmasını sağlamıştır.

Hıristiyanlık, yeni ülkelere yayılmıştır. Ancak bazi bilimsel gerçeklerin ortaya çıkması sonucunda Hıristiyanların dini inançları zayıflamış, Kilise’ye güven sarsılmıştır.
Dünyanın bazı yerleri, Avrupalılar tarafından tanınmış, yeni kültürler, canlılar ve ırklar ortaya çıkmıştır.

Coğrafi Keşiflerin Türk Dünyası Üzerindeki Etkileri

Ümit Burnu Coğrafi Keşifler, bütün insanlığı etkilemiştir. Bu yönüyle evrensel bir özelliğe sahiptir. Akdeniz Limanları, Coğrafya Keşifler sonucunda önemini kaybetti. Ancak 1869’da Süveyş Kanalı’nın Fransızlar tarafından açılmasıyla bu limanlar yeniden önem kazanmıştır.

Coğrafi Keşifler, Müslüman ülkeler açısından büyük zararlara neden olmuştur. İslam ülkeleri yoksullaşmış, Türkistan Hanlıkları giderek zayıflamış ve Ruslar karşısında gerilemiştir. Osmanlı İmparatorluğu, İpek ve Baharat Yollarına hakim olmasına rağmen yolların değişmesinden dolayı umduklarına ulaşamamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, ticaret faaliyetlerini yeniden geliştirebilmek için Avrupalı devletlere kapitülasyonlar vermek zorunda kaldı.

Ayrıca Osmanlı topraklarında kervan yolları boyunca faaliyet gösteren halk ve zanaatkârlar işsiz kaldı. Bu durum, Osmanlı Devleti’nde ekonomik sıkıntılara ve Celali İsyanları’na zemin hazırlamıştır.

Osmanlı Devleti, Hint ticaret yolunun hakimiyeti için Portekizlilerle, Akdeniz hakimiyeti için de İspanyollarla mücadele etti. Endonezya’da savunma ve koruma savaşları yapan Osmanlı Devleti, Hıristiyan Avrupa karşısında Doğu Kalkanı haline gelmiştir.

Keşifler ve Türk tarihi

Dünyanın en eski uygarlık bölgelerinden birinde yaşayan ve çevrelerindeki öteki kültür alanlarıyla sıkı ilişkilerde bulunan eski Türk boylarının da, özellikle hareketleri ve yayıldıkların alanın genişliği nedeniyle oldukça zengin bir coğrafi bilgi dağarcığına sahip oldukları varsayılabilir. İslamiyet’ten sonra Antikçağ’ın Yunanca klasik coğrafya yanıtlarının Arapça çevirileriyle de tanışan bazı Türk bilginleri gerek genel coğrafya gerekse ülkeler coğrafyasına önemli katkılarda bulunmuşlar, hatta yerbilimleri ancak 19. yy. sonlarında ortaya konan ve benimsenen bazı temel ilkelerini daha o zamanlarda biraz değişik tarzda olmakla beraber, ifade etmişlerdir. Bunların arasında özellikle Biruni ve çağdaş İbn-i Sina’yı saymak gerekir. Hive doğumlu bir Türk olduğu halde, o dönemde bilim dili sayılması nedeniyle Arapça yazan çok yönlü bir bilgin olan Biruni, dünyanın ekseni çevresinde döndüğünü belirtmiş, birçok yer için sağlıklı enlem ve boylam ölçmeleri yapmış ve bu arada İndus vadisinin eskiden denizle kaplı bir havza olduğu gibi, zamanın çok ilerisinde görüşler ifade etmiştir.

Anadolu’ya yerleşen Türkler, bu ülkelerin Antikçağ’da bilimsel coğrafyayı kuran ve yapıtlar verenlerin yurdu olmasına karşın, genelde bu eski kaynaklardan ancak dolaylı ve çok sınırlı ölçüde yararlanmışlardır. Osmanlılar döneminde ise, asıl anlamlarıyla coğrafya özellikle hükümdarların tutumuna bağlı olarak ancak zaman zaman parlak dönemler yaşamıştır. Bunlardan biri, coğrafyaya ve haritalara da ilgi duyan Fatih Sultan Mehmet dönemidir. Bu dönemde Ptolemaios’un Coğrafya’sı Bizans’ta saklanmış yunanca bir kopyadan Türkçeye çevrilmiş bu yapıtın İtalyanca manzum çevirisi de, çevirmen tarafından Fatih’e ithaf edilmiştir. Fatih ayrıca İstanbul’un bir haritasını da hazırlatmıştır.

16. yüzyılda Deniz coğrafyacıları ile parlak bir dönem yaşanmıştır. İmparatorluğun en geniş sınırlarına ulaştığı bu dönemde Piri Reis (1465-1554) Atlas Okyanusu’nun iki kıyısındaki ülkeleri gösteren ve tasvir eden ünlü haritasını, 1513’te Selim I’e, 1521’de yazdığı ve 1525’te genişlettiği Kitab-ı bahriye’sini de Kanuni Sultan Süleyman’a sunmuştur. Genel coğrafya bilgileri ile başlayıp ülke tasvirleri ile devam eden ve haritalarda içeren bu yapıt, günümüzde güvenilir eski bir kaynak olarak değer taşır. Katip Çelebi’nin coğrafya bakımından önemli bir başka yapıtı, Ortelius’tan alınma haritalar da içeren Atlas minör çevresidir. 17. yy. Türk coğrafyasının çok daha farklı olmakla birlikte ikinci büyük adı Evliya Çelebi’dir. Pek çok ülke dolaşan Evliya Çelebi gördüklerini ve duyduklarını bazen biraz abartarak ünlü Seyahatname’sinde yazmıştır. 17. yy. son yarısında Türk coğrafyasına katkıları olan bir bilim adamı da Coğrafya kebir ya da Tercüme-i Atlas major adıyla bilinen Atlas majör’un bazı eklerle çevirisini gerçekleştiren Ebu Bahir bin Behram-üd Cihannüma’dir. Bu dönemde Cihannüma coğrafyaya meraklı olan ve hatta bu nedenle kendine “İbrahim-ül coğrafi” diyen İbrahim Müteferrika tarafından özenle ve bazı haritalar da eklenerek yeniden basılmıştır. Aynı dönemin bazı coğrafi konulara da değinen tanınmış bir başka yapıtı da, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sidir. Gene aynı Dönemde Varenuis’un ünlü Geografia Generalis’i (1650’de)çok geç de olsa Türkçeye çevirmiştir. O tarihlerde yabancıların yurt içindeki bilimsel araştırmaları bile Türkçeye çevrilerek değerlendirilmemiştir. Bu durum, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’nde bir coğrafya bölümünün ve araştırmaya yönelik Coğrafya Darülmesai Müdürlüğü’ne Alman coğrafyacı E. Obst’un atanması ve bölüm kadrosunda dış ülkelerde çoğrafya eğitimi görmüş kişilerin görev almasıyla, Türkiye’de çağdaş coğrafyanın temelleri atılmıştır. Cumhuriyet döneminde Türk coğrafyasında, 1924 yılında İbrahim Hakkı’nın (Akyol), Fransa’dan çağrılan Lefebvre’in, onun ardından Chaput’un nihayet 1933 üniversite reformundan sonra, yurt dışında eğitim görmüş genç elemanların coğrafya bölümünde öğretime katılmalarıyla hızla gelişmeler başlamıştır. Bu gelişme, 1935’te Ankara’da Dil ve Tarih–Coğrafya Fakültesi’nde alman coğrafyacı H. Louis’in başkanlığında ikinci bir coğrafya bölümü açılması, 1941’‘de Türk Coğrafya Kurumu’nun kurulması, araştıma çalışmalarını duyuran Türkçe ve yabancı dilde coğrafya dergilerinin yayımlamaya başlaması, ayrıca Atatürk, İzmir ve Fırat üniversitelerinde coğrafya bölümünün açılması, İstanbul’da Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü’nün kurulması, çok sayıda temel ders kitabı ve araştırmanın yayımlanması ile giderek daha da hızlanmış ve böylece Türk coğrafyası günümüz düzeyine ulaşmıştır.

turkcebilgi.com