Bülteni Allah’ın Selamı İle Açan Spiker

Dünya Hali
Radyo 7 haber yönetmeni ve spikeri Mehmet Can, Ekim 2010’dan bu yana Hilal TVnin Ana haber spikerliğini yapıyor. Mehmet Can, Hilal Tv ekranlarında hafta için her akşam saat 19’da ana haber...
EMOJİLE

Radyo 7 haber yönetmeni ve spikeri Mehmet Can, Ekim 2010’dan bu yana Hilal TVnin Ana haber spikerliğini yapıyor. Mehmet Can, Hilal Tv ekranlarında hafta için her akşam saat 19’da ana haberi, Allah’ın selamı açıyor.

Bu şekilde bir başlangıçtan keyif aldığını belirten Can, bunun bir kimlik olduğunu ve kimsenin rahatsız olmasına gerek olmadığını söylüyor.

”Mesele kalıplaşmış önyargılardan kurtulmaktır” diyen Mehmet Can, yaptığı işin şekli kadar içeriğinin de önemli olduğunu ve bunun görülmesinin kendisini sevindirdiğini belirtiyor.

-Kimdir?

Mesleğe 19 yılını vermiş bir yayıncı. 1972 ‘de İstanbul’da doğup, öğrenimi tamamlayan ve diplomasını almadan yayın yapmaya başlayan bir radyo yayıncısı. Sene 93 idi bunlar olurken…. İstanbul ÜNİVERSİTESİ İletişim fakültesini bitirdiğimde; kulağımda hep şu vardı; “ Önünüze kırmızı halı serilmeyecek, halınızı kendiniz bulacaksınız”. Öylede oldu.

Yayıncılığın tüm negatif yanlarını yaşayarak gördüm diyebilirim.

Ama bu bir pişmanlık değil. Aksine ciddi tecrübeler ve bunlardan çok şey öğrendim.

ŞİMDİ aktif radyo yayıncılığını yanı sıra , haftada 2 gün radyocu olmak isteyen öğrencilerime dersler veriyorum ve tabi ki TV yayıncılığı yapıyorum… En geç gelen ama çok severek ve benimseyerek yaptığım bir iş bu. Ve bazen neden bu kadar beklemişim diye de soruyorum…

Gecikme sebebinizi sormadan önce neden bu mesleği seçtiğinizi sorsak?

Bu mesleği seçtim, çünkü tekelleşmenin insanları tek düze düşünmeye, yaşamaya zorladığı dönemlerden çok muzdariptim. Kalıplarına uyuyorsanız vardınız aksi halde adınız geçmez ve hiçbir hakka sahip olamazdınız. Yayıncı asla olamazdınız. Herkesin öğrenme, bilme, bilgilenme hakkı vardır. Ama bunların gerçeklerine ulaşmak, o dönemde ülkemizde çok kolay değildi. Medya, beklentileri doğrultusunda yayın yapardı, İzleyiciyi, dinleyiciyi sadece tüketici olarak görürdü. Hoş, günümüzde de bu sıfırlanmış değildir. Ancak rekabetçi ortamın daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu hem işin kalitesini arttıran hemde, en doğru, farklı, özel ve hızlı olmaya dair bir güdüleme oluşturan faktördür.

TV veya radyo arasında tercihinizi hep Radyo’dan yana kullandınız… Bu kez kararınızı ne değiştirdi?

Doğru ben radyocuyum, hem de 19 yıldır… Ve yıllarca bu tercihi yaptım. Radyo bana en sıcak Kitle İletişim Aracı olarak gelir. Ancak etki açısından bakıldığında , görüntünün üstünlüğünü de kabul ediyorum. Bu avantajlar bugüne kadar yok muydu sorusunun yanıtı ise şu; Hayatta her şey kısmet…Belki az önce kastettiğim TV yayıncılığına geçişin gecikme sebebi de budur..Aslında gecikme değildir, takdir böyledir… Ancak bugün ben bu imkanı, bir hilal mücadelesi için kullanmaktan çok mutluyum. Aksi yönde bir tercihi çok kolay yapabilmem mümkün gözükmüyor çünkü.. Kendimi tanıyorum. En azından gönül açısından , frekanslarımızın tutmadığı bir yayın grubuyla çalışmam mümkün gözükmüyor.. Kendimi, yaptığım iş kadar, içeriğiyle de mutlu hissetmeliyim…

1 saat süren bültenlerinize Allah’ın selamını vererek başlıyorsunuz. Bu garip bir durum değil mi?

Garip değil ama alışılmamış. Ya da genel TV izleyicisi için alışılmamış diyelim. Ben yayıncılığa başladığım 1993 yılında radyo haber bültenlerini de, Allah’ın selamını vererek açıyordum. Dolayısıyla alışığım buna. Müslümanım elhamdülillah ve bırakın bu durumun beni rahatsız etmesini ,aksine mutlu ediyor.. Benim kimliğim bu, habere, hayata, olaylara bakışım zaten bu çerçeveden oluyor..

İlk kez rastlayanlar için de, ilk etapta şaşırtıcı geldikten sonra, içerik ve sunum özellikleriyle farkın anlaşıldığını görmek beni ayrıca sevindiriyor..Mesele, kalıplaşmış önyargılardan kurtulmak ve mümkün olduğunca ortada durabilmektir. Bu sunarken de, izlerken de, dinlerken de böyle..

Yayın öncesi bir hazırlık mutlaka oluyordur. Ne kadar zaman önce bu hazırlık başlıyor ve neler yapıyorsunuz ?

Hayallerinizi yıkacağım belki ama çok uzun süre hazırlanmıyorum . Yani öyle saatler öncesinden, metni tek tek kelime kelime okuyan biri değilim…20 dk önce elime alıyorum ve genel hatlarıyla göz atıyorum..Konuklarımız varsa ve konu başlıklarımız neyse onlara bakıp, çoğunlukla kendi cümlelerimle kendi doğal sorularımı yöneltiyorum. Uzun soru sormayı sevmem. Sonuçta ben hep konuşuyorum. İzleyicinin ya da dinleyicinin merakını çeken, o anda yayın konuğumdur ve anlattıklarıdır. Ben ideal soruyu yakalamaya çalışıyorum. Yani herkesin anlayacağı ve ilgisinin bulunduğu yerden soruyorum..Dolayısıyla ağdalı tüm anlatış ve uzun cümleleri bir kenara bırakıyorum , yalın soruyorum..

Burada bir hususu belirtmeliyim..Ben gün içerisinde de Radyo 7’de haber yönetmeni ve spiker olarak çalışıyorum. Ve günlük 300 e yakın haberi görüyor bunlardan bir kısmını redije ediyor , edilmesine izin veriyor yada yayına geçmesini sağlıyorum. İşte bu durum bana karşılaşacağım günlük haber malzemeleri ile baş edebilme gücünü ve avantajını sağlıyor..Haberde geçmeyen başka ayrıntıyı sorabiliyorum ve bu durum konukla aramda daha özel bir diyalog geçmesine imkan tanıyor..

Bir başka nokta ise , gün içinde yapılan tüm haberleri bulunduğum noktadan görebilmemi sağlayan otomasyon sistemi. Bunun sayesinde de, kullanılan dil malzemesini tanıyorum ve gerekiyorsa müdahale de bulunuyorum..

Kişisel görüşleriniz var mı haberlerinizde?

Haber kişisel değildir, olmamalıdır. Ana gayesi bilgilendirmek olan yayının kişisel oluşu kabul edilemez. Evet, her yayıncı kendi görüşlerinin doğruluğuna inanır ve haklılığının görülmesini ister ama bu, yayına bireysel görüşlerin aktarılmasını makul göstermez. Haber bültenlerinde özellikle bu tip bir bireysellik bizde mümkün değildir. Ancak yoruma açık tartışma türü programlarda ya da aktüalite içerikli yayınlarda yayıncı bireysel görüşüm şu diyebilir. Ve Bu görüş sadece ona aittir… Habere değil…

Türkiye’de haber yapmanın zorlukları neler?

Evrensel hukukun işlemediği, meslek algısının hatalı oturtulduğu, kalite vurgusunun olmadığı, gelecek kaygısının topluma hâkim olduğu, siyasal beklentinin çıkarlara endekslendiği her yerde yayıncı olmak sorundur. Bu zaman zaman bizim içinde böyledir. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun ?”soru cümlesi karşınıza sık çıkar. Ya da “bizimkiler ne yaparsa doğru yapar” körlüğü… Bu çalıştığınız ortamı etkileyebilir. Hatta tekelleşmenin doğal sonucu olarak iş geleceğinizi de… Burada tekelleşme kavramını iyice açmak ve rekabetçi yayıncılık ortamının geliştirilmesine çalışmak esas olmalıdır.

Haber 7