Bir Öfke Bin Pişmanlık

Dünya Hali
Kimi bir anlık öfkeyle evlat, eş, anne-baba katili oluyor, kimi ömrü boyunca pişmanlığından kurtulamayacağı hatalara bulaşıyor. Bu tarz haberleri gördüğümüzde kanımız donsa da uzmanlar uyarıyor: "...
EMOJİLE

Kimi bir anlık öfkeyle evlat, eş, anne-baba katili oluyor, kimi ömrü boyunca pişmanlığından kurtulamayacağı hatalara bulaşıyor. Bu tarz haberleri gördüğümüzde kanımız donsa da uzmanlar uyarıyor: "Hepimiz benzer durumlarla karşılaşabiliriz!" Peki, neden bu duruma düşüyoruz ve öfkeyi nasıl kontrol altına almak gerekiyor?

Uşak’ta yaşayan A. ailesi her zamanki gibi normal bir güne uyandı 14 Eylül sabahı. Karaağaç Mahallesi’ndeki evlerinde sıradan bir sabah yaşanıyordu. Mehmet Akif Ersoy Polis Karakolu’nda görevli baba gece nöbetinden gelmiş, odasında uykunun kollarına doğru yol alırken, 14 ve 12 yaşlarındaki oğulları annelerinin hazırladığı kahvaltı sofrasına çoktan kurulmuştu. Her kardeş arasında olur ya, tam bu esnada sürtüşmeye başladı iki delikanlı. Neyi paylaşamadıkları, hangi konu üzerine tartıştıkları bilinmiyordu, bilinemedi de.

 Yalnızca büyük bir gürültüydü evde varlıklarını bir anda belli eden. Polis memuru babayı şiddetle uykusundan uyandıran ve ‘bir anlık öfkeyle’ daha yarım saat önce sabah neşesinin her köşeye yayıldığı evi kan gölüne çeviren bir gürültü…

Sonuç; öfkesine yenilip evlat katili olan, sonra yaşadığı acıya dayanamayıp intihar eden bir baba, evladının ve eşinin gözleri önünde ölmesiyle şoka giren bir anne, yaşadığı travmayı belki hayatı boyunca atlatamayacak iki çocuk.

Değer miydi bunlara?

Oysa sıradan bir kardeş kavgasıydı yaşanan. Olayı bu boyuta getiren şeyin ifadesi ise tek bir cümleydi: Bir anlık öfke. Bu cümle belki yaşanan tüm vahşeti açıklıyordu ama ödenen bedel düşünüldüğünde aslında hiçbir şey ifade etmiyordu. Tıpkı, bundan dokuz sene önce İzmir’de yaşanan başka bir olay gibi. İki komşu ailenin çocukları arasında yaşanan ‘erik’ kavgası bir anlık öfkeyle büyümüş, iki aileyi de darmadağın etmişti.

Şimdi Beylikdüzü’nde yaşayan Elif Gürbüzer bu olay yüzünden iki çocuğunu cezaevine göndermiş, kendisi de bir süre yatıp çıkmış. Çocuklarına kavuşması için daha önünde uzun yıllar var. Şimdi yaşadıklarına dayanmak için Allah’tan yalnızca sabır diliyor. Dilinde ise hâlâ kabullenemediği, sürekli tekrarladığı bir soru; "Çocuk kavgasından parçalanmış hayatlar çıktı. Değer miydi bunlara?"

Değerlerin sarsılmasıyla problemler artıyor

Acıdır ki benzer örnekleri neredeyse her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında görüyoruz. Öfkeyle evi terk eden uyuşturucunun, fuhuşun kucağına düşen gençler, çocuğunu, eşini öldürenler, evini, işyerini ateşe verenler… İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Celal Çayır "Toplumda değerlerin sarsılması, bireysel ve toplumsal anlamda problemlerin artmasına yol açar." sözleriyle değerlendiriyor bu durumu. Çünkü inanç ve değerler kişinin olaylar karşısında daha tutarlı bir tutum sergilemesine imkân tanıyor. Aksi takdirde sağlıklı düşünemeyen, bir anlık öfkesine hâkim olamayıp, yıkıcı, saldırgan tavırlar sergileyen bireylerin sayısının artması muhtemel.

Özellikle son günlerde gündemi fazlaca meşgul eden kadın cinayetlerinden ya da benzer ağır suçlarla sonuçlanan olaylardan sonra da ‘bir anlık öfkeme yenildim’ açıklamaları yapılıyor. Pek çoğu için bunun aslında bir savunma mekanizması olduğunu söylemek mümkün. Zaten hukuki süreç sonunda gerçek anlaşılıyor. Ancak özellikle geçtiğimiz ay Uşak’ta yaşanan bu hadise gibi bazı örnekler sanki herkesin böyle bir potansiyele sahip olduğunu gözler önüne seriyor.

Türkiye’nin ilk öfke kliniği Öfkesiz Kliniği’nin kurucusu psikolog Kayhan Gürbüz öfkenin doğuştan sahip olduğumuz temel duygulardan biri olduğuna dikkat çekerek tespitimizi doğruluyor. Yani okurken ya da seyrederken kanımız donsa da hepimiz benzer durumlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu potansiyelin belirleyicisi ise öfkenin ifade tarzı. Öfkesini ifade edebilenler için risk düşükken, bastırmayı ya da kontrolsüz dışarı vurmayı seçenlerde risk oldukça yüksek. Kişilik özellikleri, cinsiyet, kültür, eğitim, toplumsal kurallar öfkenin ifade şeklini etkileyen önemli ayrıntılar.

Peki, kişilerin çok basit sebeplerle öfkeye kapılıp sonradan pişmanlık duydukları olaylarla karışmalarının altında nasıl bir psikolojik etken aramak gerekiyor? Gürbüz bu soruya karşılaştığımız örneklerdeki gibi öfke patlamalarından sonra kişinin girdiği ruh haline dikkat çekerek cevap veriyor. Zira bu tarz öfke patlamalarından sonra kişiler pişmanlık ve utanç içinde olduklarını açıklıyor.

Bu açıdan bakıldığında düşünme, yorumlama, yargılama, tepki süreçleri öfke anında sağlıklı işlemiyor. Tabii bunun dışında, kişilik özellikleri, ilişkilerde önceden var olan gerginlikler, şiddetin güç ve haklılık aracı olarak benimsenmesi, olayları kontrol altında tutma isteği, yaşama dair yanlış inançlar, adli süreçlerin bilinmemesi veya güvenilmemesi de bu tarz sorunların yaşanmasına zemin hazırlıyor.

‘Gerçek pehlivan öfkesine hakim olabilendir!’

Öfke kontrolüyle ilgili Peygamberimiz’in (sas) en çok bildiğimiz önerisi: "Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala geçmezse yatsın." hadisi şerifleri. Aklın neredeyse saf dışı kaldığı öfke patlamalarında hiçbir şey yapılmamasını buyuran bu hadis-i şerifi şiar edinmeye aslında ne kadar muhtaç olduğumuz ortada.

İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Celal Çayır bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (sas) ile sahabe arasında geçen başka bir diyaloğu da şöyle aktarıyor; "Bir gün Resûlullah (sas), ‘Size göre en güçlü pehlivan kimdir?’ diye sordu. Sahabe-i Kiram, ‘Güreşte rakibini yenen kimsedir’ diye cevap verdiler. Bunun karşısında Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm, ‘Hayır, dedi. Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.’ diye cevap verdi." Diğer bir hadisi şerifte ise Efendimiz’in "Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın." buyurduğunu biliyoruz.

Zaman