Kara Kıtada Bir ‘Yolcu’…

Doğal Yaşam
Röportaj: Bilal Can Yolcu Dergisi Editörü Ferhat Kalender, İHH’nın Kurban Organizasyonu ile Ruanda’ya (orijinal dilde Rwanda olarak geçiyor) gitti. Kara Kıtanın kara yüzlü ama beyaz y...
EMOJİLE

Röportaj: Bilal Can

Yolcu Dergisi Editörü Ferhat Kalender, İHH’nın Kurban Organizasyonu ile Ruanda’ya (orijinal dilde Rwanda olarak geçiyor) gitti. Kara Kıtanın kara yüzlü ama beyaz yürekli insanlarıyla buluşan aktivistler hem kurban organizasyona katkıda bulup hem de gittikleri yer hakkında güzel şeylerle geri döndüler.

İHH’nın yaptığı kurban organizasyonuna katılma fikri nasıl şekillendi?
Yapılan organizasyon yalnızca Kurban ile ilgili değildi. Merkezde elbette Kurban bayramı vardı lakin Türkiye Müslümanları dünyanın 125 bölgesine hem yardım, hem de gidilen ülkelerde yaşanan sorunları yerinde görmek amacıyla dağıldılar. Bu şahitliğin organizasyonu Türkiye’nin yüzakı olan İHH tarafından yapıldı. Her şehre kontenjanlar ayrılmıştı. Bizde Yolcu Dergisi olarak davet edildik ve icabet ettik.

Neler yaptınız. Nereleri gezdiniz? İzlenimleriniz nelerdir? Organizasyonda sizden başka kimler vardı?
Uzun bir yolculuktan sonra birkaç uçak değiştirerek Rwanda’ya ulaştık. Ara duraklarımızdan özellikle Adisababa ilginçti. Çünkü bu uluslararası hava limanı Türkiye’den Kurban vesilesi ile yola çıkan onlarca Türkiyelinin buluşma noktası gibiydi. Cemaatler, meşrepler, dernekler vs herkes hayrın kutsal imbiğinde eridiler. Rwanda istikametinde Avrupa Milli Görüş Teşkilatı ile birlikte idik. Bizim ekip ise, Diyarbakır Özgür-Der’den Mustafa Erdem Bey ( Tekel direnişçisidir kendisi), Kanal A Tv yapımcısı Zeliha Akın (ki Mavi Marmara belgeselinin yönetmenidir), İdris Kaan Bey (ki Kaanlar Gıda’nın sahiplerinden olup Rwanda’nın bir köyünde yaptırdıkları caminin açılışını yaptık: Caminin adını da açılış esnasına iştişare ile koyduk: Osmanlı Camii), Berlin’den Osman Laçin (İHH’nın Almanya’daki partner kuruluşu WEFA’nın cevval elemanı-benim oda arkadaşım), Mehmet Çelik Bey ( ki İHH Başkan yardımcısı- ekip başkanımız- giydiği deri ceketi bir an çıkarmadan o sıcaklarda cidden ter döktü). Ve eşi Şule Hanım (ki kendileri Mahmut Topbaş Hocamızın kızıdır).
Milli görüş ise, Almanya ve Fransa’dan gelmişti. Aynı otelde ikamet etmenin nimetlerinden biri de gece yarısı koyu sohbetlerimiz oldu. Güzel sesinden dinlediğimiz Kur’an-ı Kerim ve İlahiler ile Kigali akşamlarımızı onurlandıran Bekir Tanrıkulu Kardeşimiz Köln’den, İlginç esprileri ile ikinci Mehmet Çelik Abimiz Paris Camiinden, Doktor civanım Ünsal Akkabak Strazbourg’tan teşrif etmişlerdi.

Bir de evet birde iki güzel insan Rwanda’nın başkenti Kigali’de mukim Süleyman Tunahan Efendi’nin talebelerinden İsmail Üstün ve Mustafa Kahraman. Mukim dedim de bu iki deli derviş, anne ve babaları katledilmiş 25 çocuğa yurt sağlayarak onlara eğitim vermeye çalışıyorlar. Ne güzel bir tablo.

Ruanda 1994 yılında büyük bir soykırıma uğradı. Yaklaşık olarak 800.000 insanın öldüğü söyleniyor. Soykırımdan sonra genel durum nedir. İç karışıklıklar devam ediyor mu?
Rwanda tarihinde iki tarihte soykırım meydana geldi. Birincisi 1960 yılında ikincisi 1994 yılında. Son soykırımdan bu yana ülkede Tutsi hâkimiyeti bulunmakta. Genel görünüm halkın genel bir suskunluğu tercih ettiği. Katliamlar özellikle Belçika ve Fransa’nın bölgede yürüttüğü ırk ve kabile ayrımı politikalarının bir ürünü. Ülkede kimse bu katliamlardan söz etmek istemiyor. Soru sorduğumuz insanlar genel bilgiler verip geçiştiriyordu. Ancak ülkede Müslümanların itibarı yüksek. Çünkü Müslümanlar jenosid sırasında kendilerine sığınanları katillere teslim etmemiş ve korumuşlar. Katliama maruz kalanlar Tutsi ve şimdi devlet yönetiminde hâkimiyet tamamen Tutsilerde olunca şu anda Müslümanlar her yerde itibar görüyor. Her tarafta asker ve polisin sıkı bir kontrolü var.

Denildiğine göre halkta her üç kişiden biri muhbir. Sıkı bir denetim mevcut. Sokaklar oldukça güvenli. Ülkenin yüzde doksanı Hutulardan oluşmasına rağmen tüm askeri ve bürokratik mekanizma Tutsilerin elinde. Ve hiçbir Hutu asla yönetimde yer alamaz ilkesi işliyor. Rwanda’nın güvenlik şefi ya da bakanı Müslüman bir Tutsi. Katillerin büyük bir kısmı yakalanmış bir kısmı ülkeden kaçmış durumda. Yakalananlara iki şık sunulmuş: ya idam edileceksiniz ya da halktan özür dileyip devlet için belli bir süre çalışarak ceza indiriminden faydalanacaksınız. Tarlalarda ya da yol yapımlarında bu kişileri görmek mümkün. Kırmızı üniforma altında amme hizmeti yapıyorlar.


Bu soykırımın temelinde ne yatmaktaydı. Görünürde Tutsi ve Hutu arasındaki bir ırk savaşı olarak isimlendiriliyor. Bunun kökeninde ne yatıyor. Böyle bir ırksal mesele yüzünden o kadar insanın ölmesi normal değil.
Ülkede üç kesimden söz etmek mümkün. Toplumun genelini oluşturan Hutular, çok küçük bir azınlık olan Tutsiler ve toplayıcılık ve avcılık yapan Pigmeler. Önce Almanya sömürgesi olan ülke 2. dünya savaşı sonrası Belçika egemenliğine geçmiş. Belçikalılar kabileler arasındaki komik denebilecek ayrımlar yapmışlar ve bu ayrımlarla insanları birbirine kışkırtmışlar. Örneğin uzun boylu ve uzun burunlu olanları Tutsi, kısa boylu ve yassı burunlu olanları Hutu ya da on inekten fazlasına sahip olanları Tutsi, az olanları Hutu diye sınıflandırmışlar. Tutsilerin tenleri birazda açık olduğunu söylüyorlar. Yani ülkenin sokaklarında ya da en ücra köşelerinde insanlarla birlikte olduk ve şu kanaate vardık: böylesi mazlum, sessiz ve gariban insanlar nasıl çıldırmış olabilir? Bu soru 8 gün boyunca hep belleğimdeydi. Tamamen emperyalist batılı kışkırtmasından kaynaklanan bir durum bu. Irk değil de bir kabile savaşı ya da azınlık olan Tutsilere karşı fakir çoğunluk olan Hutuların başkaldırısı olarak tanımlayabiliriz olanları. Konuştuğumuz bazı ileri gelenler içten içe bir hesaplaşma ateşinin harlandığını söylüyorlar.

Savaş Tanrısı (Lord of War) isimli bir film var. O filmde batılı kapitalistler ellerindeki silahları satabilmek için özellikle Afrika Kıtasında çeşitli karşıklıklar çıkartarak olayları tetikliyorlardı. Çıkan olaylardan da silah satışı yaparak büyük rantlar elde ediyordu. Bu gün Ruanda ve diğer Afrika ülkelerine baktığımızda çocuğundan yaşlısına kadar herkesin elinde bir silah var. Bu silahlanma ne için, hala devam ediyor mu?
Hayır, Rwanda özelinde bir silahlanma durumu yok. Zaten katliamda genellikle palalar ya da uzun bıçaklar kullanılmış. Zaten ülkenin silah almaya parası da yok. Ama özellikle Tutsi kabilesi –ki Rwanda içinde uğradıkları katliam nedeniyle üçyüzbin civarındalar- askeri ve bürokratik anlamda her zaman yönetici konumda olmuşlar. Çevre ülkelerdeki yönetimleri de mülteci oldukları zaman(Kongo ve Uganda) kendileri organize etmişler.

Açlıktan kıvranırken yiyecek ekmekleri yokken bu savaş neden devam ediyor? Batılıların Afrika üzerindeki emelleri hala sonlanmadı mı? Ne zamana kadar devam edecek?
Ülke gerçekten de sefalet içerisinde. Küçük bir ülke olmasına rağmen Rwanda, bölgesinde etkin bir güç. Halk sabah kahvaltısı nedir bilmiyor. Öğlen ve akşam yemeklerinde sofralarında mısır bulamacı ve trapikal meyveler var. Başşehrin en görkemli yerinde ABD büyükelçiliği yer alıyor. Bir devlet perspektifinden ziyade kabile yaşamının biraz daha gelişmiş bir biçimi şu anda oradaki sosyal ve siyasi hayat. Afrika ancak bir Afrikalı tarzıyla anlaşılabilir bir coğrafya. Ve Afrika’nın kendilerine örnek teşkil edebilecek Müslümanlara ihtiyacı var.

Yolcu Dergisi bu izlenimlerden neler elde etti. Yeni sayılarınızda bu konulara değinecek misiniz?
Yolcu dergisi zamana bu küçük ve acılarla kavrulan ülke için zamana şerh düşecek. Bu konuda yeni sayımızda daha detaylı bir öykü bulacaksınız. Ülkenin birçok bölgesine ve en ücra köylerine kadar gitmeye gayret ettik. Buralarda Müslümanlarla buluştuk. Sorunlarını isteklerini dinledik. Yapılacak çalışmaları not ettik. Bunu bir rapor halinde gerek İHH’ya gerekse Dışişleri Bakanlığına göndereceğiz. Orada yapılması gereken çok iş var. Rwanda henüz alfabenin A harfinde. Her şey yeniden başlıyor. Bahalilerden tutun da Yehova şahitlerine kadar bir çok misyon faaliyetlerine devam ediyor. Bu aşamada bizlere çok iş düşmekte. Özellikle oradaki Müslümanların eğitim ve sosyal hayatlarına dair sorunlarına sahici çözümler bulmalıyız.

Yolcu Dergisi büyük bir proje başlatarak- daha önce hiçbir derginin yapmadığı- bir hedef seçerek Afrika’da su kuyusu açma projesi başlattınız. Bu projedeki amaç nedir? Ne zaman tam olarak başlayacak? Neden böyle bir girişimde bulundunuz? Proje ne zaman uygulamaya geçecek?
Bir İHH organizasyonu olarak temiz su kuyusu açma projesine dergimizin okurlarıyla birlikte katkıda bulunmak istiyoruz. Özellikle kabileler bölgesinde Müslüman çocuklarının yarısı su kirliliğinin getirmiş olduğu hastalıklardan dolayı bir yaşına girmeden ölmekte. Bir su kuyusunun maliyeti ortalama 5000 dolar civarında. Bu parayı toplayarak Afrika’da ‘Yolcu Dergisi Su Kuyusu’ açmayı hedefledik. 61. sayı çalışmalarımız bittiğinde kampanyayı başlatacağız. Bununla ilgili afişlerimiz ve broşürlerimiz olacak. Ve inşallah bir değil iki kuyu açmayı amaçlamaktayız. Ümmet olmanın gereklerinden birini yerine getiriyoruz. Yolcu Dergisi üç ana damarı önemsemektedir. Allah, Muhammed ve Ümmet! Ümmet olmanın her müslümana yüklediği sorumluluklar vardır ve biz bu sorumluluğa mütevazi bir kayıt düşmek istiyoruz. Vesselam.