Çanakkale’de Kürtler Savaştı mı?

Doğal Yaşam
Çanakkale’de Kürtler savaştı mı? Son günlerde medyadan takip ettiğimiz bu tartışmanın fitilini ateşleyen isim Osman Pamukoğlu oldu. Pamukoğlu’nun "Çanakkale’de Kürtler yoktu&quo...
EMOJİLE

Çanakkale’de Kürtler savaştı mı? Son günlerde medyadan takip ettiğimiz bu tartışmanın fitilini ateşleyen isim Osman Pamukoğlu oldu. Pamukoğlu’nun "Çanakkale’de Kürtler yoktu" tezine cevap önce Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan Kütahyalı, sonra da Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol’dan geldi. Mustafa Akyol, Pamukoğlu’ne referans olarak tarihi kaynakların yanı sıra bir de kitap ismi verdi. Çanakkale Savaşı’nda Kürt Civanlar On5yirmi5 olarak kitabın yazarı Emine Uçak Erdoğan’la kitabını ve son tartışmaları konuştuk.

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

1973 Siirt Şirvan doğumluyum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Uzun yıllar gazetecilik yaptım. “Geçtiğimiz yıl Çanakkale Savaşı’nda Kürt Civanlar” isimli bir kitabım çıkı. Biri 5 yaşında diğeri 5 aylık iki çocuğum var.

Emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun “Çanakkale’de Kürtler savaşmadı” şeklindeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz. Adeta bugünkü tartışmaları önceden görüp böyle bir kitap hazırlamışsınız? Bu konuya yoğunlaşmanız nasıl oldu?

Çanakkale Savaşı’nın bugün yaşadığımız bir takım yanlış anlamalara, empati sorunlarına karşı iyi bir ayna olduğunu düşünüyorum. Sadece Çanakkale değil Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında yaşananlar bugünkü yaşadıklarımıza çok benziyor. Zaten Türkiye’nin büyük sorunları o yıllardan kalma. Bunu farklı bir çalışmayla gündeme getirmek istedim. Yine aynı şekilde Çanakkale, üzerinde fazlasıyla hamaset edebiyatı yapılan bir savaş. Özellikle Kürt sorunu konuşulurken her kesim mutlaka Çanakkale’de birlikte savaşıldığından dem vurur. Ama bu sadece bir söylem. Bilgi olarak kimsenin bildiği veya araştırdığı bir konu değil. Bunun da ötesinde her iki kesimin hızlı milliyetçileri o günleri görmezden geliyor. Tıpkı Pamukoğlu’nun açıklamaları gibi. Bütün bunlar benim bu konu üzerinde yoğunlaşmamı sağladı.

“Hızlı milliyetçiler” dediğiniz kesimlerin, Çanakkale Savaşı konusunda neredeyse ortaklaştıkları bir “resmi söylemleri” mi var?

Evet, hızlı milliyetçiler bu konuda aynı söylemde buluşuyor. O da Çanakkale Savaşı’nda Kürtlerin yer almadığı veya kasti olarak az yer aldığı yönünde. Hızlı milliyetçi Türkler, Milli Savunma Bakanlığı’nın açıkladığı resmi şehit rakamlarında Güneydoğu illerinin şehit toplamını ortaya koyarak Kürtlerin Çanakkale’de yer almadıklarını, yer alsalar bile çok az yer aldıklarını çünkü o sırada müttefik kuvvetlerle işbirliği yaptıklarını iddia ediyorlar. Emekli bir tümgeneralin sadece tarih değil coğrafya bilgisinden de yoksun bu söylemi dillendiriyor olmasını üzüntüyle karşıladım.

Peki, milliyetçi Kürtler ne diyor bu duruma?

Hızlı milliyetçi Kürtler de atalarının silah zoruyla Osmanlı safında savaştığını savunuyor. Oysa her iki söylem de gerçek dışı.

Sayısal değerlere göre Güneydoğu’dan savaşa katılımın az olmasının nedenleri neler?

Güneydoğu’dan Çanakkale Savaşı’na katılımın az olmasının ekonomik ve stratejik sebepleri var. Aynı sıralarda doğu ve güney cephelerinde savaş var. Haliyle bölge olarak o cephelere yakın oldukları için daha çok bu cephelerde savaşmışlardır. Çanakkale cephesinde ise ekonomik ve lojistik sebeplerle Marmara bölgesinden çok asker sevkiyatı yapılmıştır.

Ama özellikle Orta Anadolu Kürtlerinden Çanakkale’ye yoğun bir katılım var. Demem o ki bu milliyetçilerin söylemleri tarihi gerçeklerle ters düşüyor. Bu konuda yapılan hata tarihi olayları bugünkü verilerle ve dünya görüşleriyle değerlendirmek. Cephelerdeki Kürt katılımını şehit listeleriyle değerlendirmek, bir bakıma kelle hesabı yapmak ne bilime, ne akla, ne de vicdana sığacak bir durumdur.

O dönemlerde de, şimdi de Orta Anadolu’da Kürt nüfusu yoğun olarak yaşamaktadır. Çanakkale Savaşı’nda en çok şehit veren il olan Kastamonu’nun Araç ilçesinde Kürt köyleri mevcut. Bu birçok ilde böyle. Demek istediğim Kürt katılımını bölgelere göre ayırmak çok eksik bir bilgi.

Kürtlerin Çanakkale veya diğer cephelerde savaştığının dile getirilmesi bazı kesimleri niye rahatsız ediyor?

Başta Çanakkale olmak üzere Birinci Dünya Savaşı’nın bütün cepheleri Osmanlı’yı oluşturan halkların birlik duygularını, ortak ruhunu çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Savaş öncesinde milliyetçilik duyguları yakıcı etkilerini göstermiş bulunsa da seferberlik emriyle herkes bu duyguları bir kenara bırakıp savaşa koşmuştur. Ve bu öyle baskı ve zorlamalarla değil tamamen bir istekle olmuştur. Kürtler için de durum böyledir.
Ama durum böyleyken bugün geldiğimiz noktada sanki iki düşman halk görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Toplumdaki kamplaşmaları körüklemek için var gücüyle çalışanlar var. Bunun için de geçmişte de birlik ruhunun olmadığını göstermeye çalışıyorlar.

Her iki tarafta şiddeti kutsayanların olduğunu göz ardı edemeyiz. Ama tarihten gelen birlikte yaşama kültürünün bunların üstesinden geleceğini düşünüyorum ve umuyorum. Kitabı da buna bir katkı olması için hazırladım.

Dedesinin şehit olmasının bu topraklarda bir üstünlük hakkı olduğunu düşünenlere ötekinin dedesinin de şehit veya gazi olduğunu hatırlatarak ‘hepimizin benzer yazgılarının’ olduğunu ve kimsenin diğerine ırkından veya kökeninden dolayı üstünlük taslayamayacağını, diğerini ötekileştiremeyeceğini hatırlatmaya çalışıyor bu kitap.

 

Çıkış noktanız empati diyebilir miyiz? Bunca şeyden sonra, “barışmak ne kadar mümkün" diyenlere ne diyeceksiniz peki?

Empati bence bu sorunlar için büyük çıkış kaynağı. Birbirimizin acılarını daha iyi anlarsak yani kendimiz yaşamış gibi algılarsak, sadece kendi açımızdan değil ötekinin tarafından da bakmayı başarırsak sorunları aşma yoluna girebiliriz. Bu konudaki en büyük yanılgı sorunun ekonomik veya siyasi olduğunu düşünmek. Ekonomik sıkıntılar unutulup gider, asıl büyük travma insani sorunlardır. Bu açıdan empati çok anlamlı bir kavram. Ama empati tek başına yeterli değil. Güçlü bir adalet ve vicdan duygusu lazım.

Bunca şeyden sonra barışmak ne mümkün diyenler; bence bu topraklardan uzakta ve bu toprakların ruhunu bilmeyecek insanlardır. Anadolu tıpkı ‘aşure’ gibi birbirinden farklı tatların buluşmasıyla ortaya çıkmış bir kültürdür. Acılar, sıkıntılar, zor günler elbet yaşandı yaşanıyor. Ama bunlar aşılmayacak sorunlar değildir. Bireyin önemi, demokrasinin, hoşgörünün ve adaletin önemi arttıkça birbirimize karşı koyduğumuz kamplar, öfkeler da azalacak ben böyle düşünüyorum.

Kitabınız bu konuda yapılmış ilk çalışma. Kaynak, belge sıkıntısı çektiniz mi?

Kitaba başlarken, önce kaynakların izinden gitmeyi denedim. Hem Kürt tarihini, hem Çanakkale tarihi hem de iki konudaki hatıratları ve diğer kitapları gözden geçirdim. Konuyla ilgili kişilerle görüşmeler yaptım. Arşiv çalışmalarını inceledim. Ama bazı kısa betimlemeler dışında bir bilgiye ulaşamadım. O yüzden rotamı sözlü tarihe, tanıklıklara çevirdim. İnsan hikayelerinden yola çıktım. Savaşa katılmış şehit veya gazi olmuş kişilerin yakınlarını buldum, onların ellerindeki kaynakları, dokümanları inceledim. Yüz yüze görüşmeler yaptım. Hem o günkü hem bugünkü hayatları hakkında bilgi vermeye çalıştım. Konuyla ilgili resmi arşivlerde belki sayılar veya daha bilimsel veriler vardır ama ben ulaşamadım.

Kitabınız aynı zamanda bir “sözlü tarih” incelemesi. Çalışmanız bu yönüyle eleştirilere kapı aralamıyor mu sizce?

Kitabın birinci bölümünde Birinci Dünya Savaşı ve Kürtler bölümünü tamamen kaynaklara dayanarak hazırladım. Yine aynı şekilde Çanakkale cephesini genel hatlarıyla kaynaklara dayandırarak hazırladım. Sözlü tarih çalışması olan bölümü de yine kaynaklarla, arşivlerle, belgelerle, tarihçilerle teyit etmeye çalıştım. Bu eleştirinin haksız olduğunu düşünüyorum. Bu konunun bilimsel bir tarih çalışmasıyla tekrar ele alınması benim için de önemli. Ama hiç kaynağın olmadığı bir alanda sözlü tarihin, yani savaşa katılmış insanların yakınlarının tanıklığı çok önemli diye düşünüyorum. İnsanı özne kılan bir tarih çalışmasına ihtiyaç var.