Haksal: “Ruhumun şehridir İstanbul”

Çevre
Ayşe Erkeç’in röportajı     Yazar Ali Haydar Haksal ile İstanbul’u konuştuk.   Herkesin mutlaka İstanbul’a bir geliş öyküsü vardır. Sizin öykünüz nedir?...
EMOJİLE

Ayşe Erkeç’in röportajı    

Yazar Ali Haydar Haksal ile İstanbul’u konuştuk.  

Herkesin mutlaka İstanbul’a bir geliş öyküsü vardır. Sizin öykünüz nedir?

Ailemizin İstanbul ile bağlantısı 1800’lü yıllara dayanır. Merhum dedem İsmail Hakkı Efendi 1870’li yıllarda Üsküdar Şemsi Paşa medresesinde, daha sonra da Fatih medresesinde tahsilde bulunmuş, müderris olmuş, Erzurum vilayetine bağlı Kiğı kasabasında Rüştiye Mektebinin müdir-i sanisi [ikinci müdür] olarak kuruculuk görevinde bulunmuş. İstanbul’da bulunduğu sürede Üsküdar ile Fatih semtleriyle bağlantısı olmuş. Onun İstanbul’da olmasıyla köyümüz Hasköy ve çevresi İstanbul’a taşınmış. Bizler ise 1970’li yılların başında Üsküdar’a taşındık. Ben bir yandan Erzurum’da üniversitede okurken yazları ve tatillerde İstanbul’a geldim. Yakınlarımız Üsküdar’da oturuyordu, onların yanına geldik, sonra ev kiraladık ve yerleştik, ev sahibi, iş sahibi olduk. O gün bugündür Üsküdarlıyız. Çocuklarım Üsküdar’da doğup büyüdüler. Üsküdar ruhundan beslendiler. Onların da çocuklarını bu ruhla yetiştirmelerini diliyorum.
 
İstanbul’u tek bir kelimeyle ifade etmenizi istesek…

Ruhumun şehridir İstanbul. 

İstanbul’u hayatında hiç görmemiş birine İstanbul’a dair ilk neyi anlatırsınız?

Üsküdar, Eyüp ya da Fatih’te yaşamalarını öneririm. Asıl İstanbul ruhu oralardadır.
 
Bir gün İstanbul’dan ayrılmanız gerekse en zor vazgeçeceğiniz yanı ne olur?

İstanbul’dan ayrılmayı hiç düşünmedim. Sanırım ölüm ayırır bizi. Köyüme bazı yazlar gittiğimde bile en çok on, ya da on beş gün kalabiliyorum. İstanbul beni çekiyor. İstanbul’dan ve zengin kütüphanemden asla kopamam. Zengin kütüphanem diyorsam benim özel kütüphanemde 40 ilâ 50 bin cilt arasında kitabım var. Ben gitsem onlar beni bırakmaz. Onlar da bensiz yapamaz.
 
İstanbul’da “Keşke hiç olmasaydı” dediğiniz herhangi bir şey var mı?

Yeni kurulan şehirleri ve siteleri hiç mi hiç sevmiyorum. Bana çok soğuk geliyorlar. İnsanî semtler değildir oralar. Üsküdar, Karacaahmet, Üsküdar sokakları benim için çok daha çekici. Kadıköy bile bana yabancı gelir.
 
İstanbul’un en sevdiğiniz semti hangisi?

Yaşadığım semt Üsküdar. İskeleden Zeynep Kâmil’e kadar, Karacaahmet’in olduğu bölge. Bir cami avlusu, bir çeşme başı, bir bağdadi evin gölgesi, bir dergah kapısı, bir medrese kapısı, karacaahmetin serin servilerin gölgesi, insana çok yakın olan evler. Kapıda Bir Çift Ayakkabı öyküm ve kitabım bu ruhu olanca sıcaklığıyla veriyor zaten. Diğer öykü kitaplarımda da Üsküdar ve İstanbul ruhu yeterince veriliyor.
 
İstanbul’u ilk defa ziyaret eden birini çıkartacağınız bir günlük İstanbul turunun olmazsa olmazları nelerdir?

Üsküdar’dan Eminönüne, Sultahahmet’ten Bayazıt, Süleymaniye Fatih ve Eyüp güzergâhını öneririm. Karaköy Yer altı camiini atlamamalarını da öneririm. Mutlaka Topkapı sarayı ve çevresini de dâhil ederim. Boğaz ve Haliç ihmal edilmemeli.
 
İstanbul’un en önemli mimari yapısı sizce hangisi?

Mimar Sinan’ın bütün eserleri heyecanlandırır. Sanat şahikasıdır onlar.
 
İstanbul Manzarası denildiğinde ilk aklınıza gelen yer neresi?

İstanbul Boğazı en çarpıcı ve heyecan uyandırıcı olanı. Ondan asla vazgeçmem. Günler ve geceler boyunca orada durup baksam doyamam. Gözlerimi gökdelenlere asla dikmek, onlardan uzak dururum.
 
İstanbul’un sembolünü biliyor musunuz? Beğeniyor musunuz? Sizce ne olmalı?

İstanbul’un sembolü cami ve minarelerdir. Ondan daha iyisi ne olabilir ki. Onlar göklere tanıklık ederler.
 
İstanbul’un ilk aklınıza gelen yöresel(?) yemekleri nelerdir? Bir başka ifadeyle İstanbul’la özdeşleşen yiyecekler nelerdir?

Yemek tutkum yoktur. Elbette İstanbul yemeklerinin tadının ayrı bir yeri vardır. Ben mideye değil ruha hitap edenlere bakarım. Onlar beni ancak doyurabilir.
 
İstanbul’u dünyanın diğer metropollerinden ayıran en büyük özelliği nedir sizce?

İstanbul camileri, tarihi mimarisi, kültürel birikimi büyük zenginlik. Bunların özenle mutlaka korunması gerekiyor. Modern metropoller beni hiç mi hiç heyecanlandırmıyor. Onlardan kaçıyorum.
 
Son 10 yıla baktığınızda İstanbul’da en büyük değişimin hangi konuda yaşandığını söyleyebilirsiniz?

İstanbul’u kuşatan gökdelenler, soğuk betonarme binalar, cetvelli çizilmiş köşegenlikler. Yüzyılın soğuk yüzleridir onlar.
 
İstanbul’da yaşayan biri olarak karşılaştığınız sıkıntılar nelerdir? Çözülmesini istediğiniz en acil sorun nedir? Bunun çözülmesi noktasında neler önerirsiniz?

Başta trafik, yozlaşan insanlık. İstanbul ruhunu ve bilincini yaşamayan sakarlıklar. İstanbul inceliğinden mahrum yeni dil, Türkçe olmayan yabancılık. Kentimizi ve ruhumuzu kuşatan çok uluslu şirketlerin tabelaları. Türkçeden uzaklaşan kültürsüzlük.
 
2012 Avrupa Spor Başkenti projesi kapsamında İstanbul’da yapılan çalışmaları kayda değer ve yeterli buluyor musunuz?

Sporu önemserim. Ancak sporun bir din kültü haline ve fanatizmine dönüşmesine karşıyım. Böyle olmayan sporlara daha çok ilgi duyarım. Elbette ünümüze ve adımıza yakışır olgunluk ve estetik düzlemde olması temennim.
 
İstanbul’da hayata geçirilen hizmet ve projelerden memnun musunuz?

İstanbul siluetini ve ruhunu bozmayan hizmetlerden memnunum. Temizlik ve trafik keşmekeşinden uzak oluş beklentilerimi saklayamam. İnsan sağlığına ve ruhuna zarar vermeyecek her hizmet bizi mutlu eder.
 
Sizin İstanbul hakkında bir projeniz olsaydı ne yapmak isterdiniz?

İstanbul’un her iki yakasına çok büyük kültür merkezleri ve dünyanın en görkemli kütüphanesi ve müzesi. Trafiği en aza indirecek bir trafik. Gökdelenleri İstanbul’un dışına taşırmak. İstanbul siluetini bozmamak…
 
İstanbul’u daha şuurlu yaşamanın ve hakiki bir İstanbullu olmanın formülü nedir sizce?

İstanbullu bir İstanbullu olarak… Zarif, kibar, nahif bir insan portresi. Kültür ve tarih bilinciyle yaşamak. Yoz bir İstanbullu değil hakiki bir İstanbullu insan bilinci tek özlemim.
 
Gelecekte görmek ve yaşamak istediğiniz İstanbul’u bize biraz anlatır mısınız?

Ben modern ve betonarme bir İstanbul yerine mevcut İstanbul’un korunmasını, onun daha bir özenle tanıtılmasını öneririm. Modern yapılı binalar dünyanın her yerinde bulunuyor. Sonradan yapılma modern şehirleri yıkar yerine daha yenilerini modernlerini yapabilirsiniz. Ama asıl İstanbul’u bir daha yapamazsınız. Süleymaniye camiinin, Topkapı sarayının ve Sultan Ahmet meydanı sokakları ve yapılarının bir benzerini inşa edebilir misiniz? Asıl sorun bu.
 
İstanbul üzerine bu kadar konuştuktan sonra son bir soru daha… Şu an gözlerinizi kapatıp açsanız İstanbul’da hangi zaman ve mekânda olmak isterdiniz?

Ben benim yaşadığım zamandan sorumluyum. Mevcudun korunmasını öneririm. Biz tarihi ve zamanı ne öne ne de geriye çekebiliriz. Bilincimizi bugüne yansıtmak durumundayız. Gözlerimi bugüne açtım, bugüne bakarım. Karacaahmet’in eski mezar taşlarına bakmak bile heyecan veriyor. En basit yaklaşımıyla.
 
Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederiz üstadım…

Ben teşekkür ederim.

Ali Haydar Haksal kimdir?

1951`de Bingöl`de doğdu. Erzurum`da Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Marmara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi İslâm Düşüncesi Anabilim dalında yüksek lisans yaptı. "Kur`an-ı Kerim`de Güzel Kavramı" üzerine tez hazırladı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Yedi İklim dergisinin kurucuları arasında yer aldı.
 
Ali Haydar Haksal; ilk çalışmalarını yerel gazete ve dergilerde değerlendirdi. Mavera, Yönelişler, İslâm, Kayıtlar, Yedi İklim, Hece, Yansıma, Yeni Devir, Milli Gazete gibi dergi ve gazetelerde öyküleri yayımlandı. Milli Gazetede köşe yazarlığı yapıyor. Sesim Bana Yetmiyor adlı öykü kitabı ile Türkiye Yazarlar Birliği 1987 yılı Hikâye, Yitik Yaşamın Güncesi adlı romanıyla Tuzla Belediyesi Roman Yarışmasında ikincilik ödülünü aldı.
 
Yayımlanmış başlıca kitapları şunlardır:
Evdeki Yabancı, Sesim Bana Yetmiyor, Gelişi / Güzel, Sarıldığım Soğuk Bir Ceset, Sokağın Adı Issız, Ay Işığında Vav`ın Odası, Zamanların Öyküsü, Yalnızlık Sarkacı, Kuşkonmazda Konuşan Adam, İçim Su, Kapıda Bir Çift Ayakkabı, Yitik Yaşamın, Renklerin Dansı, Akif Duruşlu Asım, Sezai Karakoç -Eleğimsağmalarda Gökanıtı-,Necip Fazıl Kısakürek -Büyük Doğu Irmağı- İki Ateş Arasında Aşk,

İstanbulajansı