2015’in çevre açısından en iyi ve en kötü olayları

Çevre
TEMA Vakfı 2015’i çevre açısından en iyi ve en kötü olaylarını değerlendirdi. İşte o değerlendirme… En kötüler Kuito Petrol Tankeri Radyoaktif atık yüklü olduğu iddiasıyla gündeme gelen Fpso Kuito isi...
EMOJİLE

TEMA Vakfı 2015’i çevre açısından en iyi ve en kötü olaylarını değerlendirdi. İşte o değerlendirme…

En kötüler

Kuito Petrol Tankeri

Radyoaktif atık yüklü olduğu iddiasıyla gündeme gelen Fpso Kuito isimli petrol tankeri, söküm yapılmak üzere İzmir’deki Aliağa Gemi Geri Dönüşüm Bölgesi’ne getirildi. Yetkili kurumlarca yapılan ölçümler sonucunda, ‘Zararlı bir bulguya rastlanmadığı’ raporu verildi. Bu rapor üzerine gemi karaya oturtuldu ve parçalanıp hurda haline getirildi.

Sel felaketleri

Başta Hopa olmak üzere, Türkiye’nin birçok bölgesinde çok ciddi sel felaketi yaşandı. Bu felaketler, maddi kayıpların yanında can kayıplarına da neden oldu. Artvin başta olmak üzere, İstanbul, Ankara, Sakarya, Çorum, Antalya, Samsun sel felaketleri açısından öne çıkan illerdi.

Özellikle can ve mal kayıplarına yol açan Artvin-Hopa’daki sel felaketi bölgenin coğrafi özellikleri ve doğa tahribatları göz önünde bulundurularak açıklanabilir. Karadeniz Bölgesi, yağışların oluşum şekli, topografik yapısı, bitki örtüsü gibi doğal özellikleri itibariyle sel, heyelan, erozyon açısından hassas bir bölge. Bölgenin doğal özelliklerini göz ardı edilerek hayata geçirilen yapılar, HES’ler, yol çalışmaları bu hassasiyeti felakete çeviriyor. İklim değişikliği ile birlikte ani ve şiddetli hava olaylarının daha sık yaşanmasının beklendiği de düşünülecek olursa, bu felaketlerin tekrarlanması kaçınılmaz. Dolayısıyla, ekosistem temelli, havza ölçeğinde planlama ile bölgedeki uygulamalar hayata geçirilmeli.

Yeşil Yol sadece biyolojik çeşitliliği değil, Karadeniz kültürünü de tehdit ediyor

Yeşil Yol ile Samsun’dan Hopa’ya kadar Karadeniz yaylalarının yüksek rakımdan, denize paralel bir şekilde birbirine bağlanması planlanıyor. Bu yüksek dağ ekosistemlerinin yer aldığı bir güzergah. Bu güzergahtan geçecek bir yol, nadir ve tehlike altında olan türlerin yaşam alanlarının tahrip olmasına neden olacak.

Doğu Karadeniz Bölgesi, biyolojik çeşitlilik açısından dünyadaki önemli 34 sıcak noktadan biri olan Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nin Anadolu’daki uzantısı. Bu yüzden bölge, önemli düzeyde biyolojik çeşitliliğe sahip, endemizm oranı yüksek bir bölge. Bölgenin neredeyse tamamında çok sayıda endemik bitki, kuş, memeli, sürüngen, kelebek ve böcek türü yaşıyor.

Yeşil Yol gerçekleştiği takdirde Karadeniz dağları, ormanları, meraları, su varlıkları, flora ve faunasının geri dönüşü olmayacak bir şekilde zarar görmesi söz konusu. Ayrıca, Doğu Karadeniz yaylalarına doğu-batı yönünde sahile hiç inmeden yeni bir yolun yapılmasıyla bütün yaylaların kolaylıkla erişilebilir hale gelmesi yapılaşma ve kitle turizmine yol açacağından bölgenin kültürel değerleri de tehdit altında.

Artvin Cerattepe: Türkiye’nin en büyük çevre davası

24 yıldan bu yana Artvin’i yaşanmaz hale getirme tehdidi altına sokan maden faaliyetlerine karşı Temmuz ayında Türkiye’nin en geniş katılımlı çevre davası açıldı.

2013 yılında maden şirketinin almış olduğu ÇED olumlu kararı, Rize İdare Mahkemesi tarafından eksiklikler gerekçe gösterilerek iptal edilmişti. Bunun üzerine şirket bir genelgeye dayanarak, iptal edilen ÇED raporu yerine eksiklikleri ortadan kaldırdığını öne süren yeni bir rapor hazırlattı. Yeni raporunu doğrudan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunan şirket, böylece ÇED olumlu kararı aldı. Bu kararla birlikte, Rize İdare Mahkemesi’nin iptal kararı etkisiz hale gelirken, ÇED olumlu kararı da herhangi bir hukuki merci tarafından denetlenmeden doğrudan bakanlıktan onay almış oldu. Dava dosyasında eksikliği tamamlandığı öne sürülen şirket raporunun yargı denetiminden geçmesini ve yargının bu denetimi yapabilmesini sağlamak için de bir kez daha hukuki süreç başlatılmış oldu.

Türkiye’nin “kömür karası” yılı

2012’nin “Kömür Yılı” ilan edilmesi ile Türkiye’de 80’e yakın kömür santralinin yapılması, Konya Kapalı Havzası, Trakya gibi önemli tarımsal bölgelerin linyit madenlerine dönüştürülmesi planlanıyor. Somut bir örnek olarak Konya-Karaman’ı ele alırsak; Konya Kapalı Havzası içinde 20.000 hektarlık bir alanının kömür ocağına dönüştürülmesi planlanıyor. 20.000 hektarlık alanda yani İstanbul’da tarihi yarımadanın yüzölçümünün on katından fazla bir alanda, toprak, su yok edilecek. Sadece Konya-Karaman ovalarında 20.000 hektar tarım alanında üst toprak sıyrılıp yok olacak. Bununla birlikte 20.000 hektarlık alandan çıkacak hafriyatın başka bir tarım alanı üzerine dökülmesiyle hektarlarca tarım alanının yok edilmesi planlanıyor. Bu durum, bölgedeki topraklarda üretim yaparak geçimlerini sağlayan 5.000’den fazla insanın elinden topraklarının alınması, yerinden olması, geçim kaynağını kaybetmesi anlamına geliyor. Diğer önemli bir konu da su; Konya Kapalı Havzası’nda yer altı suları hem tarım hem de içme suyu olarak kullanılıyor ve havzadaki 4 ilin ihtiyacını karşılıyor. Kömüre ulaşmak için alanın susuzlaştırılması yani yer altı suyunun boşaltılması gerekiyor.

İklim ve enerji politikalarının merkezindeki kömür tartışmalarını yalnızca bir enerji meselesi olarak görmemeliyiz, su ve toprağın iklim değişikliğinin etkileriyle gittikçe daha fazla tehdit edildiğinin farkında olarak kömürü, toprak hakkı, su hakkı ve gıda hakkı meselesi olarak da ele almalıyız.

Türkiye’nin yarısı çölleşme riskiyle karşı karşıya

Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından önemli bir çalışma yapıldı. Türkiye’de ilk defa çölleşme kriter ve göstergeleri belirlenerek ulusal ölçekte çölleşmeye duyarlı alanlar tespit edildi ve Türkiye’nin risk haritası çıkarıldı. Çölleşme Risk Haritası’na göre Türkiye’nin yaklaşık yüzde 47’si orta ve üzeri çok yüksek risk grubunda yer alıyor. Çölleşmenin görüldüğü Konya-Karapınar,Iğdır-Aralık ve Urfa-Ceylanpınar çok yüksek risk taşıyan bölgeler olarak görülürken; Tuz Gölü havzası, Ereğli-Karaman bölgesi, Urfa-Ceylanpınar-Mardin-Batman hattı, Eskişehir çevresi ise orta ve yüksek risk grubunu oluşturuyor.

Çok yüksek risk taşıyan bölgelerden biri olan Konya-Karapınar bölgesinde planlanan linyit madeni ve termik santral projelerinin de hayata geçirilmesi, bölgenin su varlıklarına yönelik çok ciddi bir tehdit.

Türkiye’nin Longozları tehlike altında

Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı İğneada, lagünler, tatlı ve tuzlu su gölleri, alüvyal subasar ormanlar, çayırlar, kıyı kumulları ve sığ deniz kıyılarından oluşan farklı habitatları ile çok zengin biyolojik çeşitliliğe sahip bir bölge. Ancak, bölgede yapılması planlanan liman, mevsimsel subasar ormanları, bataklıkları, tatlı su gölleri ve kıyı kumullarını bir arada bulunduran ender ekosistemlerden biri olan İğneada bölgesini tehdit ediyor. Bir başka benzer tehdit de Sakarya Acarlar Longozu için geçerli. Sakarya’nın Karasu ilçesinde 5 köyü kapsayan, tarım ve orman alanlarının da içinde bulunduğu 222 hektar büyüklüğündeki arazi Nisan 2015’te Bakanlar Kurulu kararıyla Otomotiv İhtisas Endüstri Bölgesi ilan edildi. Endüstri Bölgesi olarak ilan edilen alan da Acarlar Longozu yakınında, kumulların da bulunduğu hassas bir bölgede.

En iyiler

Hevsel Bahçeleri Dünya Mirası Listesinde

Hevsel Bahçeleri, Dicle Nehri kıyısında, Diyarbakır Kalesi ile nehir vadisi arasında yer alan yaklaşık yedi yüz hektarlık verimli arazileri içeriyor. Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen UNESCO 39’uncu Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda, Diyarbakır Surları ile Hevsel Bahçeleri ‘Dünya Kültür Mirası’ olarak tescillendi. Diyarbakır’ın simgesi olan, üzerindeki yazıtlar, kitabeler ve kabartma figürlerle bir açık hava müzesini andıran 5 bin 700 metre uzunluğunda, 12 metre yüksekliğindeki tarihi surlar ile özgün işlevini binlerce yıldır koruyan 700 hektarlık alanı kapsayan Hevsel Bahçeleri hem doğal hem de kültürel açıdan korunması gereken alanlar.

Çeşme damla sakızını koruyacak

TEMA Vakfı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve Falım, sakız ağaçlarını korumak için Türkiye’deki ilk gen koruma sahasını kurdu. UNESCO’nun somut olmayan kültür mirası listesine giren damla sakızının Türkiye topraklarında devamlılığını sağlamak üzere yürütülen İzmir Çeşme’deki Sakız Ağacı Klon Parkı Tesisi projesi başarıya ulaştı. TEMA Vakfı’nın Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın iş birliği ve Falım’ın sponsorluğunda yürüttüğü damla sakızı ağaçlarını gelecek nesillere aktaracak Sakız Ağacı Klon Parkı projesinde 117 klona ait 1000’e yakın fidan yetiştirildi. Böylece, dünyada yalnızca Türkiye’de Çeşme’de ve Yunanistan’da Sakız Adası’nda yetişen damla sakızının Türkiye topraklarında gelecek nesillere aktarılması güven altına alındı. Aynı zamanda, bu çalışma ile bir ilke de imza atıldı. Sakız Ağacı Klon Parkı’yla, Türkiye’de tehlike altında bir türü korumak için ilk kez bir sivil toplum kuruluşu, özel sektör ve kamu iş birliğiyle bir gen koruma sahası kuruldu.

Yerelde kazanılan çevre mücadeleleri umut vermeye devam etti

Rize Senoz Vadisi Çataldere Köyü’nde yapılmak istenen HES Projesi için iptal kararı verildi. 2006 yılında söz konusu proje için “ÇED gerekli değildir” kararının verilmesi ile yerelde başlatılan mücadele, uzun uğraşlar ve çabalar sonucunda yaşamdan yana sonuçlandı. Bunun yanında Antalya’da Ekizce Yaylası’ndaki mermer ocağı, Bursa DOSAB Termik Santrali için onaylanan ÇED raporunun iptali, Aliağa-Foça’daki termik santralin ormanlık alanı ve köyler arasındaki kül deposu için açılan davalarda mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Adana Pozantı’daki açık ocak işletmeli altın madenlerinin ÇED raporları reddedildi. Doğa Akdeniz’de yıllardır süren mücadele sonucunda İskenderun Körfezi’ndeki 4 termik santral için lisans başvurusu reddedildi. Uluslararası, ulusal ve yerel sivil toplum kuruluşlarının yürüttüğü çalışmalar sonucunda Fransız enerji şirketi, Fransız Hükümeti’nin kararıyla Adana’daki Ada Termik Santrali de dahil tüm kömürlü termik santral planlarından vazgeçtiğini açıkladı.

Karaman kömür madeninde ÇED iptal kararı

2012 yılının Kömür Yılının ilanı ve buna paralel olarak Türkiye’deki linyit rezervlerinin değerlendirilmesinin gündeme gelmesiyle beraber Konya Karapınar-Karaman Akçaşehir’deki linyitlerin çıkarılması için ruhsat ve ÇED süreçleri başlamıştı. 2013 yılında kömür yatırımının bölgeye olumsuz etkilerine dair hazırladığı raporu kamuoyuyla paylaşan TEMA Vakfı, yerelde savunuculuk çalışmalarına devam ediyor. Toplam 20.000 hektarlık bir arazinin maden ocağına dönüşmesinin planlandığı alanda geçtiğimiz sene 5.900 hektarlık ilk ruhsat alanı için 2014 yılında sonlanan ÇED sürecini takiben TEMA Vakfı, diğer sivil toplum örgütleri ve yöre halkı ‘ÇED olumlu’ kararının iptali için dava açtı. Mahkeme, ÇED olumlu kararının iptaline karar verdi.

İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı – COP21

30 Kasım – 12 Aralık arasında Paris’te Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) 21. Taraflar Konferansı (COP21) düzenlendi. Konferansın sonunda, uzun süredir beklenen ve yeni bir iklim rejiminin temellerini oluşturacak olan Paris Anlaşması çıktı. Anlaşmanın en önemli çıktısı sivil toplum örgütlerinin ve gelişmekte olan ülke gruplarının uzun zamandır mücadelesini verdiği iklim değişikliğine bağlı ortalama sıcaklık artışlarının 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefi oldu. Bunun gerçekleştirilmesi için orta vadede küresel ekonominin tamamen karbonsuzlaştırılması, yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçiş gibi dönüşümlerin gerçekleşmesi gerekiyor. Artık fosil yakıtların geride bırakıldığı ve medeni olmanın yeni ölçütünün yüzde 100 yenilenebilir enerjiye dayalı ve karbonsuzlaştırılmış ekonomiye dönüşmek olduğu bir çağa giriyoruz. Türkiye de bu yeniçağa hızla ayak uydurmalı ve öncelikli olarak planladığı 80’e yakın yeni kömürlü termik santralden vazgeçmeli.

Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı – COP12

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar Konferansı Ekim ayında Ankara’da gerçekleştirildi. Konferansın sonunda, 2030 yılına kadar Arazi Bozunumu Dengelenmesinin kabulüne karar verildi. Bu karar çok önemli bir kazanım olmakla birlikte, Arazi Bozunumu Dengelenmesinin (LDN- Land Degradation Neutrality) henüz tanımı ve kapsamının tam oturmadığı düşünülüyor ve uygulanması birçok açıdan dikkat gerektiriyor. Bu belirsizliklerin devletlere ve kurumlara doğayı bozma hakkı tanımayacak şekilde ortadan kaldırılması gerekiyor.