Yılın Takımı Bursaspor…

Futbol
Turkcell Süper Ligi‘nin 2009-2010 sezonu Bursaspor‘un şampiyonluğuyla biterek tarihe geçti. İşte geçtiğimiz sezonda Milliyet yazarı Mehmet Demirkol‘un tespit ettiği en’ler̷...
EMOJİLE

Turkcell Süper Ligi‘nin 2009-2010 sezonu Bursaspor‘un şampiyonluğuyla biterek tarihe geçti. İşte geçtiğimiz sezonda Milliyet yazarı Mehmet Demirkol‘un tespit ettiği en’ler…

Bu sene TSYD olarak yine en iyileri seçemedik. Allahı var Ahmet Çakır bu işin üzerine düştü ama yapamadık. Seneye umarım zamanında başlayıp derli toplu bir organizasyon kurar, bu meslek ve spora yakışır bir ödül organizasyonu düzenleriz.

Dolayısıyla her sene yaptığım gibi şahsi ‘en’lerimi sizinle paylaşayım istedim. Bu şampiyonluğun değil performansın tamamen subjektif bir değerlendirmesidir. Listeyi geçen hafta yapmıştım. Yani Bursaspor devrimi daha gerçekleşmiş değildi. Değişiklik değil de sadece bir kaç eklemeyi şampiyonluk sonrası yaptım.

İşte sezonun şahsi enleri:

Yılın takımı: Bursaspor.

Geçen yılın ocak ayında içine düştükleri derin bunalımdan Ertuğrul Sağlam’ın gelişiye bir destan çıkardılar. Altyapıdan gelen oyuncular, ikinci, üçüncü şansını değerlendirenler ve her biri takıma katkı yapan yabancılar. Ligin en iyi karması onlardı.

Teknik direktör: Ertuğrul Sağlam.

Yıldırım Demirören’in Türk futboluna yaptığı en büyük hizmet… Kayserispor’dan onu alışı teknik direktör seviyesini bir üste çıkarmıştı. Gitmesine yol açan hamleleri ise Sağlam’ı herkesin gözünde bir üst noktaya taşıdı. Bu dramdan daha güçlü çıktı Sağlam. Başkası olsa darmadağın olup takım takım gezen seyyahlara dönebilirdi. Ertuğrul Hoca ülkenin en karışık ve organize olamayan şehirlerinden birini zirveye taşıdı.

Futbolcusu: Ömer Erdoğan.

Onu tanıyan herkes aynı şeyi söyler. Altın gibi bir karakter. Dünyanın en sempatik kulübü St. Pauli’den bugüne Galatasaray’dan da geçen kariyerinin sonlarına doğru ligin en iyi savunma standardına ulaştı. Bununla da kalmayıp, santrfor kadar gol attı, maç aldı. Herkese 33 yaşında bir başka yolun daha olduğunu ispatladı. Futbolumuza büyük parlak yıldızlar lazım. Ama daha çok lazım olan standart oyuncuların gösterdiği büyük performanslar. Onun ispatladığı işte bu. Yanında İbrahim ya da Zapo oynasın fark etmedi. Performansı herkese sirayet etti. Takımını bir üste çıkardı.

Çıkış yapan oyuncular: Onur Kıvrak, Ozan İpek.

Onur takımının 3. kalecisiydi. Ama onu daha önce izlemiş herkes ülkenin bir numarası olabileceğini biliyordu. Kaleci kökenli bir uluslararası hoca başa geçince değerini buldu. Ozan ise Temmuz 2008’de Kahramanmaraş’tan Buca’ya gitti. Geçen yıl devre arasında Bursaspor’a… Şimdi ise kim bilir kimlerin listesinde? Türk futbol tarihinin en hızlı ilerlemelerinden birine imza attı. Takımının en fazla gol atan oyuncusu oldu. Sezonu aynı hızla bitirebilse en değerli oyuncu da o olabilirdi.

Mükemmel geri dönüş: Ali Tandoğan, Ömer Erdoğan, Selçuk Şahin.

Açıklamaya herhalde gerek yok. İstanbul’un iki büyüğünden çok da iyi ayrılmayıp Anadolu’nun ikinci büyüğünün yaratılmasında hayati rol oynadılar. Tarih onları yazacak. Selçuk için ise durum dramatik. Taraftarının bir türlü içine sindiremediği oyuncu takımın gol yemeden geçirdiği haftalar boyunca hep takımın en iyisi oldu. Görevini yapmanın ödülünü alamayışı onun şanssızlığı.

Kaleci: Volkan Demirel.

Son 10 haftada saedece 1 gol yedi ve o golle şampiyonluk gitti. Bu onun performansını görmezden gelmemize yol açmamalı. Onu kalede görüdüğümde dehşete kapılıyorum diyen bir teknik adamın yönetiminde olgunlaştı, yeteneklerinin hakkını vermeye başladı.

Savunmacı: Ömer Erdoğan.

6 golle takımının en golcü üçüncü oyuncusu. Ve yukarıda anlattığım harika bir kariyer zirvesi. 33 yaşında takımın tamamına yansıyan pozitif bir ruh.

Orta saha: Volkan Şen.

Sercan’ın gölgesinde kalmıştı. Bu yıl Ozan’ın durduğu dönemde ekstra performans göstererek açık da kapadı. Ligin en standartlı hücuma dönük oyuncusu oldu. Eksik kalan bir iki şey üzerine çalışırsa dünya çapında olabilir. Sürat, oyun zekası, teknik var. Biraz daha koordinasyonla çok büyük olabilir.

Hücum: Makukula.

Çok soğukkanlı çok güçlü dar alanda, hava toplarında ligin en iyisiydi. Daha tecrübeli bir takım olsalar Kayseri’yi şampiyonluk yarışına sokabilirdi.

Tarihi değiştiren: Trabzonspor.

Dubleyi önlemekle kalmadılar. 95-96 sezonunda Fenerbahçe’nin onların tarihini değiştirmesi kadar büyük bir bunalıma ittiler en önemli rakiplerini. Fenerbahçe’yi o beraberlikle Denizli’de yaşadığından daha büyük bir krize sokan onlar oldu.

Hayal kırıklığı (futbolcu): Elano.

Biliyorum daha bir çok isim sayılabilir. Ama benim en büyük hayal kırıklığım o. Tezata bakın ki o ismine kariyerine hiç yakışmayan bir performans sergilerken o bölgede zaten var olan Topla Valencia yolunu tuttu. Elano, Dunga’nın tavsiyesiyle Dünya Kupası öncesi sürekli oynamak için İstanbul’a gelmişti. Hedefine ulaştı. Galatasaray ise, hayır…

Hayal kırıklığı takım: Beşiktaş.

Fenerbahçe’nin finalde yaşadığı yıkımı da buraya koyabiliriz, ama ben Denizli gibi bir kurt hocanın bir duble sonrası daha da güçlenmiş kadrosuyla ligi sonuna kadar kovalaması gerektiğini düşünüyordum. Şampiyonlar Ligi temposu onları yordu. Taşıyıcı oyuncular performans vermeyince bozuldular. Dahaya iyisini hak eden bir kadro ve seyirci potansiyeli vardı.

En kötü ara transfer: Jo.

Derdim gece hayatı değil, kendisini adama sorunu. Oynadığı hiçbir maçta çok kötü değildi, ama hiçbir maçta iyi de değildi. Bir karakter koyma sorunu var. Galatasaray’ın en güçlü yönünü zayıflatan adam oldu.

En iyi ara transfer: Şenol Güneş.

Meslek hayatımda en büyük haksızlığı sanırım ona yaptım. Ama Hoca da bugünkü kadar tecrübeli değildi. Denizli gibi bir futbol filozofu o. Daha geniş bir yazıyla hocayı yaz aylarında selamlayacağım. Şimdilik bu kadar.

Haksızlığı: Arda Turan.

Yıldızlığı mecburen, kaptanlığı mecburen… Her seyi mecburiyetten sırtına yükleyip sonra da hesap sorduk ondan. Kendisini adayan ve bunun sıkıntısını çeken oldu. Jo’yla aynı kefeye konmak bizim ayıbımız. O çok daha iyisini hak ediyor, bu kadar baskıyı değil.

Bu nasıl iş: Ankaraspor.


Olay transfer:
Mehmet Topal, Valencia’da.

Yolun açık olsun. İspanya’nın 4 büyüğünden birine gitmek şahsi bir şampiyonluktur. Hele de Türkiye’de hakkını biz hiç verememişken.

Ve son olarak hakemi: Cüneyt Çakır.

Europa Cup yarı finalini gördü. İtiraf ediyorum şu beğenilmeyen futbol hakemliğimiz en kötülerinden birisinin Cüneyt Çakır olduğunu düşünüyordum. Daha 2-3 yıl önce… Ama o evrensel standartlara uygun yaşayarak ve kendisini geliştirerek muhteşem bir başarı gösterdi. Ve beni mutlu bir utanca sevk etti. Artık sahada o olduğunda herkes güvenli oluyor. Bir türk hakemi, Çakır bugün Türk futbolunun çok üzerinde.

Ve son olarak:
Onca komplo teorisi, satın alınan hakemler, kaleciler, santrforlar… Futbol bir kez daha nanik yaptı akılsızlara. Yine, kim bilir kaçıncı kez.