‘Oscar Ödülleri Tamamen Siyasi’

Yabancı Sinema
Röportaj: Bengü Dağlı 2009 Oscar ödüllerine Mahsun Kırmızıgül’ün “Güneşi Gördüm”ünü gönderdik. Siz bu seçimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence fazlasıyla siyasi bir seçimdi. Ama şimd...
EMOJİLE

Röportaj: Bengü Dağlı

2009 Oscar ödüllerine Mahsun Kırmızıgül’ün “Güneşi Gördüm”ünü gönderdik. Siz bu seçimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence fazlasıyla siyasi bir seçimdi. Ama şimdi düşünüyorum o zaman ben çok eleştirmiştim Mahsun’un filminin gitmesini. Sonuçta Oscar’lar oldu. Biz katılamadık, başka filmler katıldı. Ondan sonra Avatar vardı. Avatar’ın yönetmeninin eski eşinin Katherine Bigelow‘un filmi vardı… Ve Oscar’ları “The Hurt Locker / Ölümcül Tuzak” kazandı. Ben bu ödülleri görünce “sonuna kadar siyasiymiş” dedim. Yani biz siyasi film gönderdik diye eleştirmiştim. Zaten Oscar’ı siyasi bir sebepten, hak etmeyen bir filme verdiler. Tamamiyle Irak’taki savaşla ilgili Amerika’nın politik durumuyla ilgili sebeplerden dolayı Oscar’ı böyle bir filme verdiler.

Oscar ödüllerine gönderilecek filmin seçimi nasıl olmalı?

Bence Oscar’a giden filmin her bakımdan çok güçlü olması lazım. Endüstrinin de güçlü olması lazım. Bakın yabancı film dalında Haneke’nin “Beyaz Kurdele”si vardı. Kazanan da Arjantin ya da Brezilya filmiydi galiba, tam hatırlamıyorum ama… İkisinin arasında dağlar kadar fark var. Haneke’nin filmi sinematografik olarak tartışılamaz. Tek kazanan filmle değil diğer hiçbir adayla karşılaştırılamaz. Bu kadar mükemmel bir filmdi. Fakat ona verilmedi. Neden? Çünkü Haneke’nin filminde inanılmaz bir faşizm eleştirisi vardı. Amerikan toplumunun dönüşmeye başladığı bir tarz var. Ve o tarza ucundan dokunuyordu o film, onun için beğenilmedi bence. Yani bunlar hep bence… Onun için bunun bir standardı yok. Belki ben şimdi desem ki işte bizim sinemamıza isim veren bağımsız filmlerden gönderelim oranın düzenine uymayabilir. “Cem Yılmaz’ın en çok izlenen filmini gönderelim” desem yine olmayabilir. Bunun bir standardı yok.

RÖPORTAJIN İLK BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYIN…

Şans gibi bir şey mi o zaman?

Evet, şans gibi bir şey çünkü Oscar’ların bir standardı yok.

Avrupa’daki film festivalleri “Cannes film Festivali”, “Venedik Film Festivali”, “Berlin Film Festivali” var. Bunlarla Oscar’ları kıyaslasak…

Şimdi bunların Oscar’dan çok büyük farklılıkları var.

Kaliteleri sinemaseverler için galiba daha yüksek…

Hem bu festivallerin kalitesi daha yüksek, hem de bu festivallerin kendine ait temellenmiş bir kültürel yapısı var. Bu festivale katılan filmlerin hangisinin ödül alacağını bilmeniz daha kolay. Ama Oscar’da bunu söyleyemezsiniz. Film çok iyi olsa bile, “Bu film Oscar kazanabilir” diyemiyorsunuz. Ama bir Cannes‘da, Berlin’de, Venedik’te onların hangi filmlere ödül vereceklerini tahmin edebilirsiniz. Festivale katılan bütün filmleri izlesek üç aşağı beş yukarı bir sonuca varabiliriz. Çünkü bu festivallerin kültürel bir temelleri var. Bunları şöyle isimlendirebilirim; Avrupa’nın çok büyük bir tarihi geçmişi olması, bütün her şeyi hazmederek bir noktaya gelmesi, kültürlerin doğduğu bir toprak olması bence bu festivalleri etkiliyor. Amerika’yla aralarındaki en büyük fark bu…

Dünyada sinema eleştirmenleri çok büyük öneme sahip, onların kaleminden dökülen bir yazı neredeyse filmin kaderini değiştirecek boyutta, Türkiye’de sinema eleştirmenliği hangi noktada?

Bu soruya her zaman ben şöyle cevap veririm. Türkiye nüfusu nedir?

72 milyon…

70 milyon civarı daha fazla olabilir. Bu nüfusun ne kadarı gazete okuyor? Bir milyon kişi okuyor mudur? İki milyon kişi okusun bunlar tahmini rakamlar… Yetmiş milyonda iki milyon kişinin gazete okuduğu bir ülkede, iki milyon gazete okuyan kişide sinema eleştirmenlerinin yazı yazdığı gün bellidir. Filmlere hiçbir etkisi olamaz. Nedir biliyor musun etkisi? 3.000-5.000 İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de veya başka şehirlerin çok elit veya elit demiyeyim de okuyan, kültürel olarak endişe duyan insanların etkisi vardır. Etkilediği insan sayısı 3.000-5.000 civarındadır.

Eğitim ile doğru orantılı diyorsunuz yani?

Evet.