Ölmek Var Dönmek Yok!

Yabancı Sinema
Ölü Ozanlar Derneği ve Truman Show’un yönetmeni Peter Weir’in yedi yıl aradan sonra çektiği ‘Özgürlük Yolu’, yönetmenin önceki filmlerindeki kalitenin gerisinde. Canlandırmalı ...
EMOJİLE

Ölü Ozanlar Derneği ve Truman Show’un yönetmeni Peter Weir’in yedi yıl aradan sonra çektiği ‘Özgürlük Yolu’, yönetmenin önceki filmlerindeki kalitenin gerisinde. Canlandırmalı bir belgesel niteliğindeki film, 1941’de Sibirya’daki kamptan kaçan mahkûmların uzun yolculuğunu anlatıyor.Tarihin geçmiş dönemlerinde belki olmuştur, ama savaşsız bir yeryüzü şimdilerde çok uzak görünüyor. Hepimiz barış türküleri tuttursak da insanlık tarihinde ağıtların daha ‘ağır’ bir yeri var. Şairin ifadesiyle "Ölülerimizin başlarına basarak yükseliyoruz". Kimimiz "güneşe doğru", kimimiz ucu görünmeyen hırslarımızın karanlık burçlarına… Her şey olup bittikten sonra, -ağıtlarla birlikte- bize insanlık ‘mirası’ olarak çoklukla belgeler kalıyor. Bugün gösterime giren ‘Özgürlük Yolu’ (The Way Back) filmi bu tür ‘belge’lerden biri.

Gerçek bir olaya dayanan filmin öyküsüne kaynaklık eden eser, Slavomir Rawicz’in 1956’da yayımlanan ‘The Long Walk’ kitabı. Polonya ordusunda teğmen olarak görev yapan Janusz, 1939’da ülkesinin doğudan Ruslar, batıdan Almanlar tarafından işgal edilmesinden sonra Ruslara esir düşer. Karısının zorunlu şahitliği sonucu Alman casusu olduğu gerekçesiyle Sibirya’daki bir çalışma kampına (gulag) sürgün edilir. -Yeri gelmişken, ‘Gulag Takım Adaları’ kitabıyla bu çalışma kamplarında yaşananları anlatarak önemli bir ‘belge’yi insanlığa miras bırakan Soljenitsin’e selam gönderip devam edelim.- Kampa vardığı ilk günden itibaren kaçmayı kafasına koyan Janusz, kader ‘yoldaşlığı’ yaptığı altı kişiyi daha peşine takarak amacına ulaşır.

Polonyalı Janusz’un ‘ekibi’nde her türden adam var: Karamsar ve şüpheci bir Amerikalı, Rus haydut, Litvanyalı bir rahip, pastacı şefi, maharetli bir çizer, gece körlüğü olan genç bir hemşehri. Janusz ve arkadaşlarının yolculuğunu düşününce ‘gulag’dan kaçmak işin en kolayı. Esas mücadele ondan sonra başlıyor: Yolda karşılaştıkları bir genç kızı da yanlarına alan ‘özgürlük firarileri’, Sibirya’da başlayan 6 bin 500 km’lik yolculuklarını Moğolistan’daki Gobi Çölü’nü ve Himalayalar’ı yürüyerek geçip Hindistan’da noktalamayı kafasına koyar. Sonuçta, 1941 yılında başlayan bu zorlu yolculuğu 1942 kışında içlerinden birkaçı sağ salim tamamlar.

DÜNYANIN UZAK UCU’NDAKİ ÖZGÜRLÜK

Peter Weir, yedi yılın ardından Özgürlük Yolu ile yönetmen koltuğuna tekrar oturuyor. En son, vatandaşı Russell Crowe’a rol verdiği ‘Dünyanın Uzak Ucu’ filmini çeken Avustralyalı yönetmen, Truman Show, Ölü Ozanlar Derneği, Tanık gibi filmleriyle Oscar’ın kapısından dönse de sinemaseverlerin gönlünde yer etmiş bir isim. Ancak Weir, Özgürlük Yolu’nda filmografisindeki kalitenin gerisinde bir performans sergiliyor.

Olayın geçtiği 2. Dünya Savaşı yılları, Stalin Rusya’sı ve çalışma kamplarının yanı sıra firar eden karakterlerin çeşitliliği bile politik bir bakış açısını neredeyse zorunlu kılarken, film bundan ısrarla kaçınıyor. Başlarda bu konuda biraz ümit verse de sonradan hikâye sadece bir ‘hayatta kalma mücadelesine’ savruluyor. Sanki Weir, Hollywood’un bu tip hikâyelerde başvurduğu dramatik, duygusal ve epik anlatım tarzından kaçınmak isterken izlemeyi zorlaştıran ‘kuru’ ve ‘ağır’ bir anlatıma sürüklemiş filmini. Sinemada yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu olsa gerek!

Film, hayatta kalma mücadelesi formatına bürününce bu kez de karşısına 127 saat gibi ‘Danny Boyle işi’ bir seyirlik rakip olarak çıkıveriyor. Boyle’un hareketli kamerası, ilgiyi her daim üzerinde tutan canlı, dramatik hikâye yapısı Özgürlük Yolu’nda yok. Üstelik Weir, yolculuk boyunca karakterlerin geçmişine ağırlık vermediği için hikâyede bir genişleme de yok. Bu iki yolu da tercih etmek istemediği belli olan yönetmen iki arada bir derede kalıyor.

Aslında, İstanbul Film Festivali’nde gösterilen ‘Ölümüne Kaçış’ filminde Polonyalı usta Jerzy Skolimowski, ‘bir yol daha var’ demişti. Önümüzdeki ay vizyona girecek filmde, Hollywood’un epik kriterlerine yüz vermeyen Skolimowski, gerçek anlamda bir ‘hayatta kalma’ öyküsü anlatıyor. Ne yazık ki, Özgürlük Yolu’nun bu konuda da pek başarılı olduğu söylenemez. ‘İsa’dan da Musa’dan da’ uzak duran film, canlandırmalı bir National Geographic belgeseli olup çıkıyor. İşin ‘belge’ kısmı burada devreye giriyor. Oyunculuk açısından sınıfı geçen, fakat sinemasal anlamda başarılı bir örnek olmayan film, iz bırakamayacak olsa da bir belge olarak değerlendirilebilir.

Özgürlük Yolu

Yönetmen: Peter Weır

Oynayanlar: Ed Harrıs, Jım Sturgess, Saoırse Ronan, Colın Farrell

Zaman