Hollywood’la İlgili En Büyük İllüzyon…!

Yabancı Sinema
Haber: Sümeyye EZER Türkiye Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen "Şairler/Yazarlar ile Film Okumaları" programının dünkü konuğu Sinema Yazarı ve Eleştirmen Ali Murat&nb...
EMOJİLE

Haber: Sümeyye EZER

Türkiye Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen "Şairler/Yazarlar ile Film Okumaları" programının dünkü konuğu Sinema Yazarı ve Eleştirmen Ali Murat Güven’di.

 Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi’nde gerçekleşen program i (TYB) İstanbul Şubesi’ninde gerçekleşti.Programda ilk olarak Ali Murat Güven’in seçmiş olduğu Amerikalı yönetmen Hal Ashby‘nin 1979 yapımı "Merhaba Dünya" (Being There) fiilmi gösterildi. Gösterinin ardından Sinema Yazarı Ali Murat Güven çarpıcı bir film okuması yaptı.

"Cehaletin bazı durumlarda ne kadar büyük bir sermaye ve servet olduğuna dair bu hikayesi beni tek kelimeyle büyüledi" diyen Sinema Yazarı Ali Murat Güven özetle şunları söyledi;

"HAYATIMDA KENDİMİ KÖTÜ HİSSETTİĞİM HER GÜN SİNEMAYA GİTTİM!"

"Being There ‘Merhaba Dünya’yı 1983’te, yani yapımından 3 yıl sonra izledim. O zamanlar Türkiye’de ciddi bir döviz dar boğazlığıı vardı, filmler asla sıcağı sıcağına gelmezdi. Şuanda bazı filmlerin ABD’den önce oynadığı oluyor ülkemizde. 1970 ve 1980’lerin ikinci yarısına kadar iki sene rötarla bir filmi görürsek kendimizi şanslı addederdik. 78’de gösterime giren ve dünyada tatntanası olan Süperman’i 80’de Beyoğlu’nda ancak izleyebildik.En erken bir yıl içinde gelirdi filmler çünkü yutdışına döviz göndermek çok ciddi yasal sınırlamalara tabiydi ve filmciler bunalıyorlardı. Being There ‘Merhaba Dünya’da gecikmenin sonucu Türkiye’ye az sayıda kopya ile gelmiş bir filmdir. Tabi ben hayatıma damgasını vuracak büyük başyapıtlardan biri olacağını düşünmeden, Plevne Lise’sinde Matematik imtihanımın olduğu bir gün sabah evden çıktım, her zamanki gibi okula gidiyormuş edasıyla. Kesin kafama koymuştum, bugün okula da gitmeyeceğim, sınava da girmeyeceğim. Hayatımda kendimi kötü hissettiğim her ne gün varsa sinemaya gitmişimdir. Yine böyle bunalmış bir vaziyette, okulu düşünemez haldeyken, İstiklal’e çıktım. O zamanın güzel sinemalarından Emek’te Being There ‘Merhaba Dünya’ 11 seansındaydı, biletimi aldım ve izledim. "

"CEHALETİN BAZI DURUMLARDA NE KADAR BÜYÜK BİR SERMAYE OLDUĞUNU GÖRDÜM!"

"Cehaletin bazı durumlarda ne kadar büyük bir sermaye ve servet olduğuna dair bu hikayesi beni tek kelimeyle büyüledi. Sonra kitabını buldum, okudum ve Hal Ashby’in kitabı ne kadar büyük bir başarıyla sinemaya uyarladığını gördüm. Evet kitap bütün edebiyat uyarlamalarında olduğu gibi daha güzel çünkü işin ruhu orada gizli, sayfalar süregelen tasvirler var.

Hal Ashby o kadar iyi bir yönetmen ki, Amerikan Bağımsızları’nın yaşarken en önde gelenlerinden biriydi. O kadar sıkı bir yönetmen ki, kitabın ruhuna nüfuz etmiş. Peter Sellers da ona tutkuyla destek verince, aslında tam uyarlansa dört saat sürecek olan bu filmi 130 dakikada baylamayı başarmışlar. Bu bahçivanın adı sadece "Chance". Gardener’ı ise soyadı olarak söylemiyor, bahçıvan Chance olarak tanıtıyor kendini. Fakat bürokrasi ingilizcesinde bozunuma uğratılarak "Chance Gardener"a dönüyor.

Adamın basit biri olduğunu kabullenmenin getirdiği silsile halinde olaylar var, hiçbirinin sebebi de Chance değil. O herkese karşı son derece dürüst; doğaya karşı, kendine karşı, tanıdığı insanlara karşı… İsmi aslında bahçıvan Chance iken, "Chance Gardener"a dönüşerek daha havalı bir hal alıyor. Buna sebep olan da , Shirley MacLaine’in canlandırdığı Eve Rand karakteri."

Toplam bütçesi 6 milyon Amerikan Doları olan bir filmdir bu. AFİ (American Film Institute) tarafından , Amerikan sinema tarihindeki en iyi 100 filmden 26.’sıdır. Yaklaşık 4 aylık bir çalışmayla çekilip tamamlanmıştır."

"HOLLYWOOD’LA İLGİLİ EN BÜYÜK İLLÜZYON, ONUN YEKPARE OLDUĞUNU ZANNETMEK"

"Yönetmeni Hal Ashby, Utah/Salt Sake City’de doğmuş 11 kardeşe sahip bir Mormon çocuğu. Ağır bir dini eğtimden geçen, annesi ile babası o henüz on bir yaşındayken boşanmış, yetimhanelerde kalmış, 17 yaşında bir motosiklete atlayıp California’ya gelmiş, ilk evliliğini 20 yaşından önce yapmış ve boşanmış, uyuşturucuların her türünü denemiş, sinema işine girene kadar 20 işte çalışmış ve en sonunda kurgucu olmuş, John Cassavetes ile birlikte Amerikan Bağımsız Sinemasının iki anıt isminden biri. Bütün hayatı boyunca varlık nedir, hayatın anlamı nedir, sinema nedir, insan nedir gibi çok temel meseleler üzerine kafa yormuş bir yönetmen. Sistem içinde hiç bir zaman yer bulamamış kendisine ki böyle isimler daha var; Jim Jarmusch gibi. Hollywood’la ilgili en büyük illüzyon, Hollywood’un yekpare birşey olduğunu zannetmek. Sistem şuan tıkandığı için ancak sinema tarihine dönüp Amerikan Sinemasından çok nadide parçalar bulabiliriz. Hal Ashby’in çok sevdiğim bir diğer filmi de Coming Home "Eve Dönüş". Başrollerini Jane Fonda ve Jon Voight’ın paylaştığı muazzam güzellikte bir filmdir. Bir ihanet hikayesidir. Dikkatle izlerseniz çok dindar bir adam olduğunu görürsünüz. 3 tane dertli adamın bir araya gelerek yaptığı bir filmdir Being There ‘Merhaba Dünya’. 1991 yılında "Derin bir uykuya ihtiyacım var, her zamankinden daha fazla uyuyacağım, Lütfen beni rahat bırakın" diye bir not bırakıp intihar eden Jerzy Kosinski’nin romanından uyarlamadır. Ömrü boyunca iyi sinema yapmak isteyip sistemin maymunu haline gelen Peter Sellers’in başrölünde olduğu bir film."

"BİR METAFORLA MI KARŞI KARŞIYAYIZ  YOKSA REEL BİR DURUMLA MI?"

"Dünyadaki en ünlü film eleştirmenlerinden Roger Ebert’e en çok sorulan sorulardan biri; Bir teşbih-metaforla mı karşı karşıyayız son sahnede yoksa reel bir durumla mı? Hal Ashby 1989’da öldüğü için yakın zamanlarda kimse yönetmenin yakasına yapışıp son sahnenin hikmetini soramadı. Altokuma anlamında birkaç bilgi vermek istiyorum; Melvyn Douglas’ın canlandırdığı para babası karakterinin gömüldüğü anıtın üzerinde bir göz var. Bir mason, üçgen bir masa ve Amerikan Finans sistemini yöneten ağa babalar. Başkanı bie belirleyebilecek güce sahipler ve liderlerini toprağa verirken de zaman onlar için çok değerli olduğundan dolayı, "Yeni başkan kim olacak?, Bu patates kafalı adama destek vermeye devam edelim mi yoksa onu harcayalım ve yerine yeni birini getirelim mi?" diye kendi aralarında tabutun başındayken yönetmen birsürü simgelerle bezemiş ortamı. Mason olduğunu ve Masonik bir törenle gömüldüklerini bize gösteriyor. Tabi bunlar bahçıvan Chance’in umrunda bile değil. O sonbahar yapraklarına bakıyor, suya bakıyor ve hastalanmış bitkileri inceliyor. Ve farkında bile olmadan Potamak Nehri’nde suyun üzerinde mesihleşip bir evliya haline gelip yürüyor hatta şemsiyesiyle kontrol ediyor. Roger Ebert bu konuda sorulan sorulara şöyle cevap eriyor; Yönetmen bunun bize metafor olduğuna dair hiçbir kanıt vermemiş. Doğrudan doğruya sahnenin gerçekliğini kabullenmemizi istiyor. Sahnenin akışı bu yönde. O halde Chance Gardener, Allah’ın kendisine hiçbir kötü niyet, kibir, günah, adice düşünceler yüklemediği mutlak saflıkta bir adam olarak bir tür evliyalaşma hali yaşıyor."

"VARMAK İÇİN DAHA 50 YILIMIZ BULUNAN BİR NOKTAYA VARMIŞ OLAN BİR TOPLUM…!"

"Varmak için daha 50 yılımız bulunan bir noktaya varmış olan bir toplum Amerikan toplumu. Kapitalizmi bu kadar yoğun bir biçimde yaşadığınızda bunun cüruflarını da herkesten önce istifra etmeye başlıyorsunuz. Böyle toplumların aydın yetiştirmesi zordur çünkü sürüden farklı şeyler söylemeyi besleyen bir yapı yoktur. Herkesin Mcdonalds’da ya da Burger King’de aynı menüleri sevmeye zorlandığı bir sistem içinde siz pastırmalı kuru fasulye yemek istiyorum dediğinzde o yemeği bulamazsınız bile. Böyle bir yapı içinden ayrıksı müzisyen, ayrıksı yönetmen, ayrıksı senarist ya da ayrıksı aktör çıkmaz. Ama çıkarsa da herkesten daha kavruk daha pişmiş ve sözleri daha can yakıcı aydınlar çıkar. O yüzden Amerika’nın sayısal olarak Edebiyat’ta, şiirde, televizyon kültürüne eleştiri getirmede bir Fransa kadar, İngiltere kadar, Türkiye kadar kelle hesabı yaparsak çok sayıda öncü ismi yok. Harcanmışlığımız Amerika boyutuna ulaştığımızda canımızın yanması da o nispette oluyor ve söylediğiniz sözlerde o keskinlikte oluyor. Öyle oyuncular var ki; Hollywood’da star sistemiyle boğuşmuş, ceplerinden para koyarak bazı filmleri bitirmiş, farklı sözler edilmesini sağlamış, sisteme karşı muhalefet etmiş insanlar bunlar. "

"GİTTİĞİMZ YER MECİDİ’NİN ANLATTIĞI YER DEĞİL, ASHBY’NİN ANLATTIĞI YER"

"Muhafazakar kesimde beğeninin çok tatsız tuzsuz, tek boyutlu bir hal aldığını görüyor ve bundan endişe duyuyorum. Bu konuşmaya fırsat versin istedim. Potemkin Zırhlısı, Cennetin Çocukları, Old Boy ve iki tane daha İran filmi izleyince olduk sinemasever. Sinema her ülkenin deneyimleri nispetinde söz söylediği bir alandır. İngiltere’ye biz politik anlamda gıcık oluyoruz diye İngiliz sineması diye birşeyin olmadığını varsayma hakkımız yok. Bu tür toplantılar olduğu sürece, kapitalizmin ezdiği batılı insanların hikayelerini paylaşmyı yeğleyeceğim. Çünkü gitmekte olduğumuz yer Mecidi’nin anlattığı yer değil, Hal Ashby’nin anlattığı yer. "