Andrey Tarkovski’nin ‘Şiirsel’ Konuşmaları

Yabancı Sinema
Rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin herhangi bir filmini "Şiirsel Sinema" ve "Mühürlenmiş Zaman"ı okuduktan sonra seyretmek, onu sevenler için farklı bir tecrübe olacak kuşkusu...
EMOJİLE

Rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin herhangi bir filmini "Şiirsel Sinema" ve "Mühürlenmiş Zaman"ı okuduktan sonra seyretmek, onu sevenler için farklı bir tecrübe olacak kuşkusuz. O vakit büyük bir yönetmenin "Koca bir evreni içinde taşıyan insan: İşte benim tek ilgi odağım." deyişindeki geniş yumuşaklığı mutlaka ona inanan ruhu da okşayacaktır.

Tarkovski’nin (1932-1986); seyircinin, eleştirmenlerin, uzmanların söylediklerinden, yazdıklarından çok daha ötede, sanatı ‘kutsal’ kılan başka türlü bir irtifada yaşamış olduğunu düşünürüm. O bir ressam, şair, edebiyatçı, düşünür, müzisyen, yönetmen ve aslında bütün bunların toplamının buluştuğu bir deha mıdır? Belki… Ama aynı zamanda eserlerini kalp gözüyle izleyebilenlerin ruhuna, mısraları ve insanın en ‘saf’ halinin farklı resimleriyle dokunabilen şefkatli bir dosttur benim için. Bir konuşmasında söylediği o cümle hiç aklımdan çıkmadı. Yapmak istediğini net bir biçimde şöyle tarif ediyordu: "Sanat bir yakarma, bir dua biçimidir ve insan yalnızca duasıyla yaşar."
 
O ‘dualarıyla’ defalarca yorumlanmış kavramları, duyguları, temaları bildiğimiz, alıştığımız yöntemlerden epey farklı göstererek insanlığa ve sinema tarihine çok önemli bir miras bıraktı. Vaktiyle günlüklerinden oluşan kitabı heyecanla karıştırırken onun sinema sanatında yapmak istediklerini daha derinden anlamaya çalışıyordum. O yıllarda benim gibi bir genç için sinemasını bile anlamak zor işti hakikaten. Doğrusu, notları beni biraz rahatlatmıştı. Nihayetinde o da bizim gibi sıradan bir insandı işte. O kitapta Tolstoy, Dostoyevski, Hesse ve Mann gibi yazarların yanı sıra film projelerini, Sovyet sanatçılarının çektiği sıkıntıları anlatıyordu. Hatırladıklarıyla kendisini tekrar yaratıyordu sanki. Ama sanatına dair aradıklarım için yeterli değildi o kişisel günlükler.
 
Aradığım ‘sırları’ yıllar sonra iki ayrı kitapta buldum. Geçtiğimiz günlerde Agora Kitaplığı’nın yayımladığı iki Tarkovski kitabı, benim gibi onun sanatını daha içeriden tanımak isteyenler için önemli kaynaklar. Yönetmen ve aynı zamanda sinema küratörü olan John Gianvito’nun derlediği "Şiirsel Sinema", yönetmenin 1962 ile 1986 arasında yaptığı söyleşilerden oluşuyor. Tarkovski, prensip olarak gazetecilerle konuşmaktan kaçınmış. Hatta bu kitapta röportaj verdiği gazetecilerden birisine, "Tek bir söyleşi bile yok ki, sonunda ortaya çıkmış makaleden memnuniyet duymuş olayım." diyor. Brezna’ya "Akıllıca bir cevap istiyorsan, akıllıca bir soru sor." demiş. Eh, haliyle yıllar boyu "Stalker’da ne demek istemiştiniz?" türünden sıradan sorulardan sıkılmıştır muhtemelen.
 
Önemli ve içi dolu röportajları bir araya getiren kitap, tam bu nedenle önemli. Bu konuşmalarda onun sadece filmlerine ve sanatına dair görüşlerini değil, kimi zaman zihin ve ruh haritasının ayrıntılarını göstermekten çekinmeyen bir sanatçının iç âlemini de izliyorsunuz. Nostalghia’dan bahsederken, "Psikolojik durumumun bir filmde bu biçimde açıkça somutluk kazanabilmesini beklememiştim." diyor, mesela. Ya da en temel meselelerinden biri olan ‘sinemada zaman’a dair algısının nasıl şekillendiğini etkili cümlelerinden öğreniyorsunuz: "Sinema yakalanmış zamanla işler, sonsuz kereler tekrarlanabilen bir estetik ölçüsü birimi gibi. Başka hiçbir sanat bu yetiye sahip değildir."
 
Sanatçıların, ‘o kitabı neden yazdım, o resmin fikri nereden geldi, bu filmi neden çektim…’ açıklamaları eserlerine göre biraz yüzeysel kalır. Muhtemelen bu yüzden kaçınırlar ve zorlanırlar o süreçten bahsederken. Tarkovski’nin röportajlarından oluşan bu kitabı farklı kılan biraz da bu özelliği. 1970’te Abromov’a verdiği röportajda kendisiyle sanatı arasındaki dokuyu şöyle anlatıyor: "Kendi tecrübelerimle anladım ki, bir filmdeki imgelerin dışsal, duygusal inşası yönetmenin hafızasına, onun kişisel deneyimi ile filmin dokusu arasındaki akrabalığa dayanırsa, o zaman film onu görenleri etkileme gücüne sahip olacaktır."
 
Bu kitapta, ustanın ölüm, rüyalar, tabiat, kadınlar, ‘sonsuzluk’ hakkındaki düşüncelerini okumak edebi bir okuma hazzı veriyor. 1980’de Aldo Tassone’yle ‘Stalker’ (İz Sürücü) üzerine yaptığı söyleşide, Tarkovski, kahramanı için "Ona göre kötü olan şey, korkmaları değil, inanmamaları. Artık dünyada inanca yer yok." gibi bir açıklama yaptığında, röportajcı kendisine ne tür inançtan bahsettiğini soruyor ve filme dair şu cevabı alıyor: "İnancın yıkıldığı bu dönemde, İz Sürücü için önemli olan insanların kalbinde bir kıvılcım çakmak, bir inanç uyandırmak."
 
Tarkovski’nin herhangi bir filmini "Şiirsel Sinema" ve sinema notlarından oluşan "Mühürlenmiş Zaman"dan sonra seyretmek, onu sevenler için farklı bir tecrübe olacak kuşkusuz. O vakit büyük bir yönetmenin "Koca bir evreni içinde taşıyan insan: İşte benim tek ilgi odağım." deyişindeki geniş yumuşaklığı mutlaka ona inanan ruhu da okşayacaktır.

Zaman