Hüseyin Güneş’in röportajı
Son filmi ‘Gölgeler ve Suretler’ Ulusal Altın Lale Yarışması’nda yer alacak olan usta yönetmen Derviş Zaim’le Türk Sinemasını, yönetmenlik tecrübelerini ve sinemanın önündeki tehlikeleri konuştuk. Zaim, daha önce 30. İstanbul Film Festivali’ne paralel bir etkinlikte izleyicileriyle bu konularla ilgili konuştuğunu söyleyerek, sinemaya yeni başlayanlara tavsiyelerde bulundu.
Bu yıl otuzuncu yılına giren İstanbul Film Festivali hakkında neler düşünüyorsunuz?
Türk sineması atmosferi için olumlu olan bir festival olduğu gibi çok iyi etkiler de yarattığını düşünüyorum. Geçmiş seneler içerisinde çoğalarak, devam ederek bugüne kadar geldi. Bugünden sonra da bu sürecin devam etmesini diliyorum.
Festival kapsamında sizin de bir semineriniz vardı. Yönetmen Buluşmaları söyleşisinde sizi dinlemeye gelenlerin büyük kısmının yeni izleyiciler olduğu ve yeni bir sürecin içerisine girdikleri söylenebilir mi?
Bu seminerde mümkün olduğunca deneyimlerimi açık yüreklilikle aktarmaya gayret ettim. Umarım onlar da kendi arayışları için birtakım ipuçları bulmuşlardır. Toplantının amacı da buydu. Olaya yukardan bakmaktan öte kendi deneyimlerimi dürüstçe paylaşmaya, karşılaşabilecekleri meselelerin neler olabileceği ve bunları aşmak için benim neler yaptığıma dair deneyimlerimi aktarmak istedim. Bu muhasebenin onların da işine yarayacağını ummak isterim.
Yakın zamanda Gölgeler ve Suretler filminiz vizyona girdi. Filmin aynı zamanda İstanbul Film Festivali’nde de gösterimi yapıldı. Genel olarak film hakkında izleyici tepkileri nasıl?
Filmin izleyiciler tarafından izlendikten sonra beğenildiğini ve olumlu karşılandığını söylemek gerekiyor. Bu tepkilerin varlığı beni mutlu etti.
Kıbrıs temalı olan filminizin gişe durumu hakkında bilgi alabilir miyiz?
Gişe çok parlak değil. Türk sinema seyircisi ne yazık ki kendisini ilgilendiren uzak ya da yakın problemlerin beyaz perdeye getirilmesini çok sıcak karşılamıyor.
Yakın zamanda Türk sinemasının yaşayacağı bir tehlikeden bahsediyor ve sinema sektöründe bazı şeyleri ciddi biçimde engelleyecek bir duvarın olduğunu söylüyorsunuz. Nedir bu tehlikeli duvar?
Bu sadece üretim modeliyle ilgili. Üretim modelinden sonra ürünün seyirciyle buluşturulması safhasında bazı problemlerin varlığından bahsediyor ve üstesinden gelinmesi gereken sorunların olduğunu düşünüyorum. Muhtemel tehlike ve problemlerin neler olduğunu seminerde anlatmaya çalıştım. Bu sistemin bize göre alternatif denebilecek sinema yapıtlarına daha fazla hayat hakkı verebilmesi için yapılması gereken şeyleri ve bu yapımların karşı karşıya kalabileceği zorlukların altını çizmeye gayret ettim. Umarım genç insanlar kendilerini bekleyen sorunların ve tehlikelerin farkına varmıştır.
Sanki sinemasal anlamdan ziyade teknikte ve dağıtımda bu tehlikeler var…
Sadece teknik anlamda sorunlardan bahsetmek mümkün değil. Sinemasal anlamda da sorunların olduğunu söylemek gerek. Birbirinden ayrılamayacak iç içe farklı kategoriler var. Birinden ötekini soyutlayarak sağlıklı bir analiz yapmak mümkün değil. Her şey birbiriyle çok bağlantılı. Mesele sadece bir dağıtım ve finansman problemi değildir. Her şeyden önce Türk Sineması’nın ve kültürünün bir özgünlük sorunu var. Bu özgünlük sorunu üretim modelindeki bazı problemlerle de birleştiğinde ortaya daha vahim, aşılması çok daha zor sorunlar çıkıyor.
Türkiye’de yılda sadece birkaç filmin iyi gişe yaptığını görüyoruz. Bu filmlerin dışında olan filmlerin izlenme oranı çok düşük. Sizce bunun nedeni nedir?
Seyirci bazı filmlere daha fazla ilgili gösterir, bazılarına ise daha az ilgi gösterir. Seyircinin eğitim düzeyiyle ilgili filmlerin yoğunluğu, karmaşıklığı orantılıdır. Asıl olan sağlıklı bir denge kurmak. Merkez sinemayla seyirci algıları ve alternatif sinemalar arasında görünürlük ilişkisi bağlamında bir denge ilişkisinin ortaya çıkmasını sağlamaya çalışmalıyız. Bu sürecin önemli olduğunu ve sağlıklı ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Dengeli bir paylaşım, dengeli bir görünürlüğün ortaya çıkması için çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Sinemada merkez dil algısı nasıl oluşabilir?
Her ülkeyi kendisine özgü koşulları içerisinde ele almak gerekiyor. Klasik Hollywood Sineması ve klasik Aristocu anlatı binlerce yıldan beri devam ediyor. Hollywood bu bakışı 20. yüzyılın içerisinde yeniden ele aldı ve yorumladı. Her ülkede ve ülkelerin o günkü koşulları çerçevesinde yeniden yorumlandı.
Bugünün Türk Sineması’nı nasıl tanımlıyorsunuz?
Türk sineması ne kapkara bir atmosfer içerisinde ne de pespembe bir tablo içerisindedir. İkisi arasında bir yerlerde halen arayışını sürdürüyor. Bu arayışların sistematik, sağlıklı, dengeli bir biçimde geliştirilmesini sağlamamız lazım. Bu sadece piyasaya bırakılamayacak kadar ciddi bir mesele olduğu gibi bürokratların eline de bırakılmaması gerekiyor. İkisi arasında bir yerlerde konuya sağlıklı ve dengeli çözümler bulmak için gayret göstermemiz lazım. Uzun bir yol bu. Devam etmekte ve edecek olan bir süreç olarak algılayıp her an tetikte uyanık olmak, sürecin muhtemel sorunlarına çözüm bulmaya çalışmamız gerekiyor.
Sinemaya yeni başlayanlar için neler söyleyebilirsiniz?
Kendilerine ve sinemaya karşı dürüstlüğü gözetmeleri gerekir. Bunu ön plana almalarının kimliklerine faydası olacaktır.
on5yirmi5.com