Özellikle de ulusal uzun metrajdaki yarışma filmlerinin ‘ağırlığıyla’ şimdiden Antalya’nın birkaç adım önüne geçti diyebiliriz.
Üstüne bir de, Nuri Bilge Ceylan’ın, Cannes ödüllü "Bir Zamanlar Anadolu’da"yı Adana’da vitrine çıkarması ve başta Yılmaz Erdoğan olmak üzere film ekibinin festivale katılması Altın Koza’nın hanesine artı değer olarak yazıldı.
Altın Koza’da yarışma filmleri ve özel galalar dâhil tüm etkinlik ve gösterimler ücretsiz. Adanalıların sinema sevgisi ve yarım asra yaklaşan festival geleneğinin yanına bu faktörü ekleyince tüm gösterimler dolu dolu geçti. Özellikle yarışma filmlerine ayrı bir rağbet vardı. Soru-cevap fasılları, hemen her yerde olduğu gibi film üzerine yapılan yorumlarla geçse de zülf-i yare dokunan sorular ve tespitler de sadır oldu festival seyircisinden. Malum, Adana, diğer festivallere oranla daha politik geçiyor. Yılmaz Güney’in şekillendirdiği, başlangıç yıllarındaki karakteristik özellik, yerel yönetimler değişse de bugün bile devam ediyor. Bu yıl da öyle oldu. Aynı gün gösterilen iki belgesel, Nazilerin elinden Yahudileri kurtaran Türk diplomatlarının mücadelesini anlatan ‘Türk Pasaportu’ ve 1999’daki ‘Hayata Dönüş’ operasyonunun mağdurlarını gündeme getiren ‘Simurg’ farklı ideolojiden kaynaklansa da hemen hemen aynı reflekslerle seyirciden bol bol alkış aldı. Hatice Aslan’ın oyunculuğuyla âdeta kendini perişan ettiği ‘Vücut’ ise senaryo ve yönetmen zaafları neticesinde perdede kayboldu. ‘HES’leri ele alan ‘Yurt’ ise meselesini derli toplu anlatamadığı ve Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Uzak’taki oyuncusu olan yönetmen Muzaffer Özdemir’in ‘özenti’ olarak algılanan anlatım dilinden dolayı sınıfı geçemeyenlerdendi.
JİTEM’E DOKUNAN CESUR BİR FİLM
‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ ve Nuri Bilge Ceylan-Yılmaz Erdoğan rüzgârı dindikten sonraki gün seyirci karşısına çıkan Mar, Kadife ve Beni Sev filmleri, tüm gayretlerine rağmen ödül listesine çıkmaları sürpriz olacak yapımlar olarak kayda geçti. Yıl içinde vizyona giren, kiminin DVD’si bile çıkan ‘Memleket Meselesi’, ‘Saklı Hayatlar’ ve ‘Kaybedenler Kulübü’nün neden yarışmada olduğu ise hâlâ muamma. Dolayısıyla Adana’da sinemaseverlerin yüzünü güldüren üç film kalıyor. Özcan Alper’in yine şiir gibi, ama derinden derine insanın içine işleyen filmi ‘Gelecek Uzun Sürer’, 90’lı yıllarda JİTEM’in marifetiyle Güneydoğu Anadolu’da ‘kaybolan’ Kürtleri anlatıyor. Aslında bu cümle biraz haksızlık olur film için. Çünkü başka şeyler de anlatıyor. Bir ara 1915’teki Ermeni tehciri de filme dâhil oluyor. Daha önce pek çok yönüyle sinemaya uğrayan JİTEM ve Kürt sorunu, bu kez Özcan Alper’in elinden ‘ses’ veriyor. Özellikle filmin bir yerinde kullanılan, amatör kamerayla yapılmış gerçek kayıt çok ses getirecek. Belgesel ile kurmaca arasında duran film, şiddet görüntüleriyle ajite etmektense konusuna biraz mesafeli durarak derdini serinkanlı ama etkili bir şekilde anlatıyor.
Bu akşam verilecek ödüllerde Özcan Alper açık ara önde gözüküyor. Ancak, bu yazının satırlara düştüğü saatlerde henüz gösterimi yapılmamış olan Onur Ünlü’nün merak ve heyecan uyandıran ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’ ile yurtdışında festivalleri dolaşan ‘Eylül’ filmlerinin de festivalin diğer ‘gözdeleri’ olduğunu belirtelim. Sonbahar’ın yapımcısı Serkan Acar’ın ‘Aşk ve Devrim’i de kendini merak ettiren bir film.
Zaman