Onu Kurtlar Vadisi dizisinin senaristi olarak tanıdık. Dizide anlattıkları yakın Türkiye tarihinde neler yaşandığına dair bir kaynağa ve böylece birçok kitaba, köşe yazısına, komplo teorisine ve uzun uzadıya tartışılan gündem maddelerine dönüştü. Bir müddet önce Kurtlar Vadisi’nden ayrıldı ve başka bir proje üzerinde çalışıyor. Bahadır Özdener’e diziler üzerinden gündelik yaşamın dizayn edilip edilemeyeceğini, dizilerin Türkiye’deki istihbarat savaşlarından ne kadar beslendiğini Al Jazeera’ye anlattı.
Bu yıl diğerlerinin içinden sıyrılan pek fazla dizi olmadı, bunun temel nedeni nedir?
İyi projeler olmaması bunun temel sebebidir. Her zaman iyi proje çıkacak diye bir şey yok. Bunun belirli bir matematiği de yok. Bu yıl yok senesi olur, seneye var senesi; aslolan her gün daha da büyüyen ve profesyonelleşen bir sektörümüz olmasının gururudur. Bu ülkenin en büyük ihracat kalemlerinden birisi olmakta olan bir sektörün müjdesidir bu. Umarım seneye herkes için bugünden çok daha iyi bir yıl olacaktır.
Türkiye önce yerel seçim yaşadı, şimdiyse cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde. Bu süreç Türkiye’nin yakın tarihini yazan insanlar olarak sizi nasıl etkiliyor ya da nasıl yönlendiriyor?
Tabii ki bir senarist olarak bizim için hem ilgi çekici hem de besleyici bir gündem var. Bir vatandaş olmanın hassasiyetinin üzerine bir de bu işleri dramatik gerçeklik alanına taşıma gayretinde olan insanların merakı ve sorumluluğunu ekleyin. Vaziyetimiz budur. Gözümüzü dört açtık, olanı biteni takip ediyoruz. Dünyaya baktığımız zaviyeden hayırhah addettiğimiz gelişmeler oldukça seviniyor, aksi durumlarda da üzülüyor, mücadele etmenin yollarına bakıyoruz.
İzleyicinin eğilimleri bu yıl içerisinde değişti mi sence?
Bilmem, araştırmaya ihtiyaç var. “Bence” diye başlayan bir sosyolojik tespit yapmaktan haya ederim. Zira karşılığı yok. Ama bu sualinizden belki şuraya varabiliriz, bizim ciddi araştırmalara ihtiyacımız var Bedia Hanım. Ne acı ki sosyologlarımızın hâlâ diziler üzerine yeterli çalışmaları yok. Düşünsenize hayatımızı bu kadar etkileyen bir olgunun kavramlarla karşılanamadığı bir çoraklıkta yaşıyoruz. Araştırmalar, tezler, sempozyumlar yok. Keşke olsa. Bunlar bize kuşkusuz ki toplumun ne söylediğine ilişkin daha fazla şeyi anlama imkânı verirdi. Yolumuzu karanlıkta değil, aydınlıkta arardık.
Bahadır Özdener’in yazdığı ‘Kurtlar Vadisi Irak’ta Necati Şaşmaz ve Gürkan Uygun rol almıştı.
Kurtlar Vadisi senin yazdıklarınla ve elbette bir ekip çalışmasıyla önemli bir konuma yerleşti. Birçok insan gerçekte ne olup bittiğini oradan anlamaya çalışıyordu. Bir dizinin bu tip bir misyonu yıllarca sürdürmesi zor mudur?
Bu diziyi bir misyon ödeviyle yapmadığımız için zor olmadı. Biz yaşama baktığımızda ne hissediyorsak, ne yaşıyorsak, neyi görüyor, neyi murat ediyorsak onu yazdık, yaptık. Dolayısıyla başka türlüsü olsun diyen bir çabanın iş yükünü hissetmedik. Bize misyon atfedenler oldu tabii, buna mukabil biz bir vatandaş olmanın getirdiği misyondan fazlasını kendimize yüklemedik. Zira salt bunun dahi yeteri kadar büyük bir misyon olduğunun bilincindeydik.
Diziler üzerinden gündelik yaşam dizayn edilebilir mi?
Edildiğini görüyoruz. İnsanların adeta tüm boş zamanlarının karşılığı olmuş bir iletişim zemininin gücü nasıl yadsınabilir ki? Dizi karakterleri gibi giyinen, konuşan, yaşayan insanların olduğu bir vakadır. Ancak yabana atılmaması gereken bir gerçek de bu iletişimin tek taraflı değil, interaktif bir iletişim olduğudur. Yani toplum dizilerden etkilenir evrilir evet, lakin diziler de ortaya çıkan yeni toplumdan etkilenip başka bir yöne evrilir. O bakımdan gündelik yaşam dizaynından bir toplum mühendisliğini varsaymak çok kibirli bir yaklaşım olur. Diziler ve toplum arasında içinde yaşadığımız zamanın serencamını belirleyen karşılıklı bir etkileşim olduğunu söylemek daha yerinde olur.
Deneklerin değişmesi, dizilerin içeriğine karşı merakı da etkiliyor mu?
Biz o tip bir üretici değiliz. Seyircimizle kurduğumuz bağ daha çok sadakat içeren bir bağ. Biz kendi içeriğimize meraklı izleyiciye dizi yapıyoruz. Ve ölçüm metotları, sistemi ya da şimdi bilemediğim nesi değişirse değişsin bizim içeriğimiz bundan etkilenmez. O bakımdan şanslı sayabiliriz kendimizi.
İzleyici Türkiye gündemini önce Kurtlar Vadisi, ardından şimdi hazırlığı içerisinde olduğunuz yeni dizi ile yakından inceliyor, olacakları anlamaya çalışıyor, geçmişe ise farklı bir açıdan bakıyor, bunun arka planında nasıl bir çalışma var?
Bu ülkede yaşamak var. Yaşamak derken tarihin bu zamanında, dünyanın neresinde olduğunu bilerek yaşamayı kastediyorum. Bu ‘bilme’nin içinde kuşkusuz bu ülkeye dair büyük bir tutku ve aşk var. Biz ülkemizi çok seviyoruz ve bu sevginin eli kalem tutanlar üzerine yüklediği hangi sorumluluk varsa onu layıkıyla taşımaya gayret ediyoruz. Düşünüyoruz, anlamaya çalışıyoruz ve galiba en mühimi ümitle hayal ediyoruz. Zannederim yaptığımız işlerin çok sayıda insanda makes bulmasının ardında bu hayalin gücü yatıyor.
Türkiye gündemindeki çatışmalar, diziler üzerinden de devam ediyor, kanallar ayrı dizilerle gerçekte yaşananların içyüzünü açıklama işine girişti… Birçok öngörü de gerçek çıkıyor. Türkiye bu anlamda istihbarat savaşlarının yaşandığı bir dönemden mi geçiyor?
Ne zaman yaşanmadı ki Bedia Hanım? 1071’den beri Anadolu’da istihbarat savaşları yaşanıyor. Klikler, yapılar, örgütler dünyanın bu en güzel topraklarında tarih boyu cirit attı, atıyor. 250 yıl önce bu ülkede 2500 tane misyoner okulu kuranlar da orada, kirasını Amerika’dan aldıkları binaya istihbarat teşkilatı açanlar da, İngiliz sicimiyle başbakan asanlar da… Doğu cephesinde yeni bir şey yok anlayacağınız. Ne var ki buna rağmen ayakta kalmakta mahir bir milletiz biz. Biz de ekip olarak bu kudrete meftunuz.
Bu tip dizilerin örnekleri dünyada da var. Ancak haftalık olarak bu işi yapmak günlük siyaseti de etkiliyor mu?
Hadi Freud’dan mülhem, ‘Bir dizi bazen yalnızca bir dizidir’ diyerek bitireyim. Üstünü siz düşünün.