Dün vizyona giren Fetih 1453 adlı filmi seyreden herkes, sergilenenbüyük emek, teknik açıdan kusursuz bir film çıkarılabilinmesi için gösterilen çabalardan etkilendi ve filmin bu yönlerine övgü yağdırdı.
Ancak filmin akışındaki tarihi hatalar tarihçilerin gözünden kaçmadı. İşin ilginç yönü filmdeki bazı tarihi hatalar, filmin danışmanlığını üstlenen popüler tarihçi Prof. Dr. Feridun Emecen’in çalışmalarına bile ters düşüyordu. Bu ilginç tezatı gözden kaçırmayan isim ise bir başka popüler tarihçi Erhan Afyoncu’ydu.
Erhan Afyoncu bugün Bugün gazetesinde filmin tarihi hatalarıyla ilgili görüşlerini açıkladı. (Erhan Afyoncu’nun eleştirilerine bu linkten ulaşabilirsiniz) Ancak bu eleştirilerde de ilginç bir yön vardı. Erhan Afyoncu sıraladığı eleştiriler arasında kendi tezine ters düşen bir unsura değinmiyordu: Ulubatlı Hasan’ın Kimliği….
Fetih 1453 İstanbul’un Fethi’nin öyküsünü bize Ulubatlı Hasan üzerinden anlatıyor. Ancak bazı tarihçilere göre Ulubatlı Hasan diye biri yoktu ve zaten devasa hendekleri geçtikten sonra geçilen ilk surun önünde daha büyük bir sur olduğu için o sura böyle tırmanılamazdı!
Erhan Afyoncu’nun, Fatih Sultan Mehmed’in ve İstanbul’un Fethi’nin bilinmeyen yönlerini anlattığı kitabı Truva’nın İntikamı’nda Surlara bayrağı diken kahramanın Ulubatlı Hasan değil, başka birisi olduğunu iddia ediyordu.
İşte Erhan Afyoncu’nun filmin hataları arasında göstermediği ama kendi kitabında ismini zikretiği kahramanla ilgili bölüm:
İSTANBUL SURLARINA İLK BAYRAĞI ULUBATLI HASAN DEĞİL BALABAN ÇAVUŞ DİKTİ
‘Fetih 1453’ filmi Ulubatlı Hasan üzerine kurulmuş. Ancak Erhan Afyoncu’nun Truva’nın İntikamı isimli kitabında (Yeditepe Yayınları, s. 86-90) Ulubatlı Hasan’ın olmadığı, surlara ilk bayrağı dikenin Balaban Çavuş olduğu anlatılıyor.
İstanbul surlarına ilk bayrağı dikenin Ulubatlı Hasan olduğu kabul edilir ve onun surlara tırmanışı, bayrağı dikişi tarih kitaplarında bir destan havasında anlatılır. Bu hadisenin kaynağı İstanbul’un fethi sırasında, bizzat orada bulunan Bizanslı tarihçi Francis’tir. Francis bu sahneyi şu şekilde anlatır; “… İşte o sıralarda Hasan adlı bir yeniçeri (memleketi Ulubat olup, koca bir vücuda sahipti), sol eli ile başının üstüne kalkanı tutup, sağ eli ile kılıcını çekti ve bizimkilerin şaşkınlık içinde geri çekildikleri o bölgede surun tepesine doğru atıldı. Onunla aynı cesareti göstermek isteyen otuz kadar diğeri de kendisini takip etti. Bizimkilerden hâlâ surlarda kalanlar ise, üzerlerine kayaları yuvarlıyorlardı ve onlardan on sekizini aşağı yuvarladılar. Ne var ki, Hasan kendisine özgü şiddeti ile surun üstüne çıkmayı ve bizimkileri kaçırmayı başardı. Bu başarı ile birlikte diğerleri de onu takip ederek surlara tırmanma fırsatını buldular. Bizimkiler, sayılarının pek az olması nedeni ile sura tırmananlara mani olamadılar; düşmanın sayısı fazla idi; buna rağmen yukarıya çıkanlara saldırdılar ve onlardan birçoğunu öldürdüler. Bu savaş sırasında bir taş Hasan’a isabet etti ve onu yere yıktı. Kendisini yere yıkılmış görünce, bizimkiler de üstüne her taraftan taş fırlatmaya başladılar. O ise dizleri üstüne kalkmış kendini savunmaya çalışıyordu; ancak almış olduğu pek çok yaradan sağ kolu işlemez oldu ve oklarla kaplandı. Pek çok kişi daha öldü.”-
Ancak bu bilgi Francis’in eserinin orijinalinde yoktur. Sahte Francis olarak anılan ve daha sonraki tarihlerde Francis’in eserine geniş ilaveler yapan Melissinos’un yazdığı kitapta yer almaktadır.
Francis, İstanbul’un fethi sırasında hadiseleri canlı olarak yaşamış ve şehir Osmanlılar’ın eline geçince kaçmayı başarmıştı. Daha sonra 1477’de, 1401-1477 yılları arasındaki hadiseleri anlatan bir kitap kaleme aldı. Bu eser 1573-1575 yılları arasında Monemvasia Metropoliti Makarios Melissinos tarafından ilaveler yapılarak yeniden yazıldı. Melissinos, Francis’in eserine yaklaşık dört misli daha ilave yapmıştır. Melissinos’un yazdığı bu kitap “Sahte (Pseud o) Francis” olarak bilinir. Gerçek Francis’in 1966 yılındaki yayınında İstanbul’un fethi ile ilgili kısım 2 sayfa iken, sahte Francis’te ise 80 sayfadır. Melissinos, İstanbul’un fethine çok geniş ilaveler yapmıştır. Bunlardan birisi de İstanbul surlarına ilk çıkanın yeniçeri Ulubatlı (Lupadionlu) Hasan olduğudur. Ulubatlı Hasan’la ilgili yukarda bahsettiğimiz bilgiyi bir tarafa bırakın, ismi dahi Francis’in eserinin orijinalinde yoktur. Melissinos tarafından sonradan ilave edilmiştir. Ancak bu bilginin nereden alındığı hususu şimdilik karanlık bir noktadır. Muhtemelen Melissinos eseri renklendirmek için böyle bir ilave yapmıştır
Melissinos, Francis’i eserini yer yer inanılmayacak derecede tahrif etmiştir. Örneğin Francis oğlunun Fatih’e suikast yaptığı gerekçesiyle öldürüldüğünü anlatırken, Melissinos aynı hadiseyi Francis’in oğlunun Fatih’in cinsel isteklerine cevap vermediği için öldürüldüğü şeklinde zikretmektedir.
Ulubatlı Hasan’la ilgili bu bilgi başka hiçbir yerde yoktur. Gerek Türk kaynaklarında, gerekse İstanbul’un fethinde bulunmuş yabancı tarihçilerin eserlerinde Ulubatlı Hasan’dan bahsedilmez. Melissinos, Francis’in eserine ilave yaparken şimdi elimizde olmayan bazı kaynakları kullanmıştır. Eğer böyle bir kaynaktan bu bilgiyi almamışsa, Ulubatlı Hasan diye bir tarihî şahsiyet hiç mevcut olmamış olabilir. Belki de Melissinos, tarafından tarih kitabını renklendirmek için böyle bir bilgi ilave edilmiştir. Zaten şehirde kuşatma altında bulunan birisinin, o kargaşa esnasında surlara çıkan ilk kişiyi sağlıklı bir biçimde zikretmesi de pek mümkün değildir. Bunlardan dolayı Ulubatlı Hasan diye bir tarihî şahsiyetin olabileceği kanaatinde değiliz.
Türk ve Batılı yazarların eserlerinde İstanbul’a ilk giren kişi ile ilgili farklı rivayetler vardır. Tarihçi Bihiştî şehre ilk giren kişinin babası Karışdıran Süleyman Bey olduğunu belirtir. Bir Romen kaynağında ise İstanbul surlarına ilk çıkanların korkunç görünüşlü beş Türk olduğu ve dev cüsseli Mustafa Bey’in emrindeki askerlerle içeriye girdiği anlatılmaktadır.
Fatih dönemi kaynaklarında surlara ilk çıkan kişilerden biri olarak zikredilen Arnavut devşirme Balaban Bey, Osmanlı dönemi kutlamalarında öne çıkarılırdı. Nitekim II. Meşrutiyet dönemi İstanbul’un fetih kutlamalarında şehre ilk girenin Balaban Çavuş olarak gösterilmiştir.
KitapCafe