İnsanları kutucuklara koyma zihniyeti yıkılsın!

Türk Sineması
Zor Yılların Kayıp Çocukları belgeselinde başörtülü bir kadını canlandıran Pelin Batu, hem darbe döneminde yaşananların irdelenmesini, hem de başörtülü karakterlerin dizi ve filmlerde daha çok görünme...
EMOJİLE

Zor Yılların Kayıp Çocukları belgeselinde başörtülü bir kadını canlandıran Pelin Batu, hem darbe döneminde yaşananların irdelenmesini, hem de başörtülü karakterlerin dizi ve filmlerde daha çok görünmesini normalleşmenin işareti olarak yorumluyor. Batu, "Kutucuklara koyma zihniyeti yıkılmaya başladı" diyor.

"Darbe sadece o günleri yaşayanları değil, onların yetiştirdiği nesli de etkiliyor."

Bahçeşehir Üniversitesi tarafından çekilen ve 1980 darbesinin sonraki kuşakları nasıl etkilediğini ortaya koymayı amaçlayan ‘Zor Yılların Kayıp Çocukları’ adlı belgesel-filmin çekimleri sona erdi. 10 Eylül’de galası yapılacak olan filmde başrolleri Pelin Batu ve Tolga Güleç paylaştı. Yönetmenliğini Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Erkan Büker’in üstlendiği, senaryosunu yine Bahçeşehir Üniversitesi Dr. İnci Taşdelen’in yazdığı film, sol örgüt üyesi annesini darbe döneminde hapishanede kaybetmiş Onur ile babası Ülkü Ocakları’nda yetişmiş Züleyha’nın üzerinden, darbe mağdurlarının çocuklarının travmalarını yansıtmayı hedefliyor.

KONUYA İLGİM NEDENİYLE VARIM

‘Zor Yılların Kayıp Çocukları’ 45 dakikalık bölümü drama olarak, geri kalan kısımları ise gerçek kişiliklerin tanıklıkları üzerinden çekilen bir belgesel. Darbe dönemini kırımlarla yıkımlarla yaşayan bir kuşağın çocuklarının yaşadıkları travmalar ele alınıyor. Pelin Batu gerek babası gerekse erkek kardeşinin uluslararası ilişkiler ve politikaya olan ilgileri ve darbe konusunun sık sık evlerinde gündeme gelmesi nedeniyle konuya yabancı olmadığını söylüyor. Zaten senarist İnci Taşdemir’in Züleyha karakteri için Batu’yu istemesinin sebebi de buymuş. Pelin Batu için projenin önemi ise henüz anlatılmayan hikayelerin anlatılmış olması. "Darbenin mağdur ettiği bir jenerasyonun çok fazla dillendirilmediğini düşünüyorum. Darbe mağduru insanların yaşadıklarından bir şekilde bahsedildi. Fakat bu jenerasyonun çocukları, şimdilerde otuzlu kırklı yaşlarını yaşayan insanların hikayesi yok." diyor.

TOPLUMUMUZ ŞİZOFRENİK GELGİTLER YAŞIYOR

Bu ve bunun gibi projelerin sağlıklı bir döneme girildiğinin göstergesi olduğunu düşünüyor Batu. Bizim kadar iniş çıkışlar yaşanmış, tokat yemiş bir toplumda sağlıklı olmanın zor olduğunu ifade ediyor ve "Her alanda şizofrenik gel gitler yaşıyoruz" diyor. Pelin Batu’nun bu şizofreniye verdiği örnek de başörtüsü üzerinden oluyor: "Düşünsenize insanlar başına taktığı örtü yüzünden üniversitelerden atılmış, üniversiteye sokulmamış. Hala böyle sorunlar yaşıyoruz. Bu tarz projeler bence yüzleşmenin bir yansıması. Bu çok daha fazla yapılmalı ki en azından bazı şeyleri sorgulayalım ve doğru yerine koyalım."

KARAKTERİ GÜÇLENDİREN BAŞÖRTÜSÜ

Pelin Batu’ya aklıma takılan soruları da soruyorum. Mesela belgeseldeki kadın karakter başörtülü olmasaydı film anlatım gücünden bir şey kaybeder miydi? Batu, başörtüsünün ister istemez bir sembol olduğunu ve pek çok şeyi temsil ettiğini söylüyor. Züleyha’nın başörtülü olmasının, sol karakterin karşısında dimdik duran ve aslında apolitikliğiyle politik olan karakteri güçlendirdiğini ifade ediyor. Senarist İnci Taşdemir’in söylediğine de vurgu yapıyor Batu; "Sağ ya da sol hiçbir şey fark etmiyor. Acıların aynı olduğu düşüncesinin altı çiziliyor." diyor. Sonra da ekliyor; "Başı açık bir karakter de olabilirdi, aynı travmaları yaşayabilirdi. Önemli olan başörtüsünün ötesindeki iki arada bir derede kalma durumu. Evliliğinde, hayatında seçimlerini babasına inat kendisi yapmış ama mutlu değil"

BAŞÖRTÜSÜ OLMASI NORMALLEŞME İŞARETİ

Son dönemde birkaç projede başörtülü karakterin öne çıkmasını önemli bulduğunu söylüyor Pelin Batu. Bunu normalleşmenin işareti olarak görüyor. "Sokakta yürüyorsunuz, hayatın içinde başörtü kullanan, üniversitede başörtülü okuyan pek çok kadın var. Zaman zaman Kardeş Türküler’le sahne alıyorum. Basçıları başörtülü. Her türlü politik söylem, sloganın söylendiği o konserlerde en fazla ilgi çeken oradaki başörtülü basçı kız! Bu bana tuhaf geliyor. Başörtüsü her yerde ama filmlerde dizilerde çok az var. Daha fazla olması lazım. Kutucuklara koyma zihniyeti yıkılmaya başladı. Yavaş yavaş normalleşmeye başladı." diyor.

SOLCULAR KAPİTALİST OLDUYSA SEBEBİ VAR

Pelin Batu darbe mağduru ailelerin çocuklarının pek çoğunun apolitik olduğunu, ister sağ, ister sol olsun darbe dönemini yaşayan anne babaların çocuklarını korumaya aldığını ve her şeyden uzak tuttuklarını söylüyor. Diğer yandan çocuklar da anne babalarının sıkı sıkıya tutundukları dogmalara karşı tepki geliştirmiş. Batu "80’lerde politik nedenlerle yurt dışına kaçmış insanların çocuklarıyla arkadaş oldum. Pek çoğu bu nedenle o kadar kapitalist ki. Kapitalizmin nimetlerinden faydalanmaya çalışıyorlar. Zaman zaman apolitiklikle suçlanıyor. Bu jenerasyon gökten zembille inmedi ya!" diyor.

Babam solcu teyzem sağcı diye hapse girdi

Belgeselin senaryo yazarı Dr. İnci Taşdelen yaşadıklarından yola çıkmış. Bahçeşehir Üniversitesi proje ofisi yöneticisi olan Dr. İnci Taşdelen proje için üniversitenin çok katkısı ve yardımı olduğunu anlatıyor. Travma yaşayan insanların ister istemez travmalarını bir sonraki nesle transfer ettiğini söyleyen Taşdelen, "Ben de o travma ile büyüdüm. Teyzem sağdandı, babam soldan. Farklı görüşten iki insanın aynı ev içinde, birbirinden bu kadar uzak olup da yakınlaşmaya çalışmaları, aslında aynı şeyi farklı jargonlarla dile getirmeleri ve bunun yüzünden düşman olmaları tabi ki çocuk zihninize yerleşiyor. Şairin dediği gibi, ‘Çocukluk gökyüzü gibi, hiçbir yere gitmiyor’ Siz onları biriktiriyorsunuz. Babam 11 yıl yattı. Teyzem hapse girip çıktıktan sonra trafik kazasında vefat etti. Etrafımda da benim gibi insanlar vardı. Bu insanların hikayesini yazmak istedim." diyor. Belki de bu yüzden, her iki tarafa da olan yakınlığı nedeniyle, belgeselin hem sağ hem solun aynı acıları yaşadıklarının altını çizdiğini söylüyor Taşdelen.

BİZİM NESİL BİRDEN BÜYÜDÜ

Daha çok teyzesine yakın durduğunu, babasının görüşlerini tasvip edemediğini anlatan Taşdelen, kendisini sağ görüşlü olarak nitelendiriyor. Yaşadıkları onu terör ekonomisi üzerine Sorborne’da doktora yapmaya itmiş. Taşdelen, "İsmet Özel’in bir şiirinde dediği gibi, şehirden öç alınmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir. Aslında bizim neslin sorunu birden büyümek. Ergenlik, çocukluk yaşamadık. Erken büyüdük. Bizim nesil evlenmeye de, transferi de durdurmaya da karşı. Birden büyümenin verdiği bir şok etkisiyle yaşıyor." diyor.

ÖRTÜNMEYİ ÇOK İSTEDİM

Belgeselin drama bölümündeki karakterler ince elenip sık dokunarak oluşturulmuş. İsimleri de özel olarak seçilmiş. Züleyha karanlık basmadan önceki son ışıltı anlamına geliyor. Sol karakteri temsilen Onur adı kullanılmış. Onur’un annesi Suzan’ın adı her dilde ateş anlamına geliyor. Çünkü Onur annesinden dolayı bir ateşle yaşıyor. Onur’da da, Züleyha’da da kendisinden bir parça olduğunu anlatan Dr. İnci Taşdelen, Züleyha’ya daha yakın durduğunu söylüyor. "Züleyha’ya daha yakınım. 13 yaşımdan beri ibadetlerimi yerine getiriyorum. İnancım gereği başörtüsü takmak istedim, bıraksalardı örterdim ama bu o dönem için imkansızdı. Şimdi yavaş yavaş şartlar değişiyor. Üniversiteme örtünmek istediğimi söyledim. Olumlu cevap verdiler. Ancak bu ciddi bir karar." diyor. Belgesel İnci Taşdelen için bir hayalin gerçekleşmesi olmuş. İnce kurgu bittikten sonra filmi baştan sona ağlayarak izlediğini söyleyen Taşdelen " Yaşadığınızı görüyorsunuz orada. Darbe bir nesli değil o neslin yetiştirdiği nesli de etkiliyor. O yüzden 12 Eylül’ün kelebek etkisi dedik." diyor.

Emeti Saruhan
Yeni Şafak

  • Universitas terbaik Tapanuli
  • tutorial dan tips zeverix.com
  • https://insidesumatera.com/
  • https://prediksi-gopay178.com/
  • https://margasari.desa.id/
  • https://sendangkulon.desa.id/