Beyaz perdenin ‘öteki’leri

Türk Sineması
Esra Açıkgöz’ün röportajı Gönül Dönmez Colin, onların yani beyazperdenin ötekilerinin sinemasını anlattı. Mohsen Makhmalbaf, Jafar Panahi, Yeşim Ustaoğlu, Atıf Yılmaz, Serik Aprimov, Gennadi Baz...
EMOJİLE

Esra Açıkgöz’ün röportajı

Gönül Dönmez Colin, onların yani beyazperdenin ötekilerinin sinemasını anlattı.

Mohsen Makhmalbaf, Jafar Panahi, Yeşim Ustaoğlu, Atıf Yılmaz, Serik Aprimov, Gennadi Bazarov, Tachir Mukharovich Sabirov, Halhammet Kakabaev, Yusuf Razikov… Onlar beyaz perdeye “öteki” tarafın, Hollywood’dan, Batı’dan uzak olan tarafın hikâyelerini taşıyorlar. Avrupa merkezli bakış açısına göre, genelde egzotik, barbar hatta tehlikeli görülen bir coğrafyanın sorunlarını yansıtıyor filmleri. Peki dünya sineması içinde nasıl bir yer kaplıyor, ne kadar anlaşılıyor, ne şartlarda film yapıyorlar? Işte Gönül Dönmez Colin’in Agora Kitaplığı’ndan çıkan “Öteki’nin Sinemaları – Ortadoğu ve Orta Asya Sinemalarında Kişisel Bir Yolculuk” kitabı bu sorulara yanıt veriyor.

– Öteki’nin Sinemaları kitabının çıkış hikâyesi nedir? Neden Ortadoğu ve Orta Asya sinemasını mercek altına almak istediniz?

– Asya kültürüne ve sinemasına ilgim Hong Kong’ta öğretim üyesi olduğum yıllarda başladı, Asya yolculuklarım sırasında gelişti. Zamanla kültürüme daha yakın coğrafyalara odaklandım. Rakhshan, Tahmineh, Abbas, Mohsen, Jafar gibi İran sinemasının önde gelen yönetmenleriyle dostluklar oluştu, evlerine konuk oldum, deneyimlerini, düşlerini paylaştılar. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından Orta Asya’da özellikle Kazakistan sinemasında bir devinim yaşandı. Kazak “yeni dalga” akımını yerinde izledim. Batı sinemasından hiçbir eksiği olmayan bu sinemaların Avrupa merkezli bir sinema bakışı içinde egzotizm dışında başka bir değerlendirmeye girmemesine baş kaldırma zamanı çoktan gelmişti. Türkiye ve İran, Ortadoğu’da Arap olmayan, sömürge olmamış iki Müslüman ülke. Sinemanın başlangıcında ve gelişiminde önemli benzerlikler var…

– Mesela neler bunlar?

– Bir “gavur” icadının Batılılaşma çabalarından geçen bir Doğu ülkesine yakın zamanda ulaşması, haremlik – selamlık gösterimler, tecimsel sinema, düşmüş – düşürülmüş kadınlar, fahişeler, vurdulu kırdılı filmler, Avrupa’daki yeni akımlara ayak uyduran yeni akımlar… Gerçi 1979’dan sonra yollarımız ayrılıyor. Orta Asya’nın Müslüman cumhuriyetleri de tarih, gelenek, görenek, dil ve din açısından benzer özellikler taşıyor bizlerle, her ne kadar Rus sinema kültürünün önemli etkileri ve ağabeylik baskıları gözlemlense de. “Kadın, İslam ve Sinema” kitabımda Asya’nın Arapların dışındaki Müslüman ülkelerinde sinema, din ve kadın arasındaki ilişkiyi irdelemiştim. Bu iki kitap birbirini tamamlıyor.

– Siz Fransa’da yaşıyorsunuz, dolayısıyla Batının Ortadoğu ve Orta Asya sinemasına bakışını da biliyorsunuz. Özellikle 11 Eylül’den sonra sertleşen bu bakış, sinemaya nasıl yansıyor?

– Önce Kanada, yirmi yıldır da Fransa’da yaşıyorum. Kuzey Amerika, Orta Asya sinemasını tanımaz. Avrupa’ysa ancak bir iki yönetmenden haberdardır. İran sineması bir ara parladı. Fakat bir süre sonra insanlar çocuklara odaklanmış filmlerden bıktı, yönetmenler de bu yöntemden bıktı, ya da hepsi birer Kiarostami olamadığından birbirinden farksız örnekler çıktı ortaya. O sıra Türkiye sinemasının yıldızı parladı. Ama Batı’nın bizim ülkelerimizden köy filmleri dışında güncel ve modern konuları işleyen filmleri kabul etmesi zaman aldı. Bugün artık Farhadi’nin “Bir Ayrılık” gibi bir filmi egzotik olduğu için değil, herhangi bir dünya insanının dramını anlattığı için ilgi çekebiliyor. 11 Eylül’den sonra bakış açısı sertleşti ama aynı zamanda ilgi de arttı. Bu arada Ortadoğu da yeni bir kimlik arayışına soyunarak sinemaya daha çok önem vermeye başladı. Son yıllarda Arap ülkelerinde önemli festivaller başlatılması ve sinema tarihi olmayan Katar, Suudi Arabistan gibi ülkelerin bile film yapımına soyunması bunun örneği.

– Kitapta, İran, Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan sinemaları, yönetmenleri yer alıyor. Bu “öteki”lerin ortaklaştığı noktalar neler, ortaklaştırıcı bir sinema dilinden söz edebilir miyiz?

– Ortak bir sinema dili bulmak güç ama ortak kaygılar var: Hollywood hegemonyası, açık pazar ekonomisi ve kapitalizmin getirdiği yozlaşma, aydınların toplumda gittikçe dışlanması.

– İran sineması yasaklarla gündemde. Sizse İran’dan iki kadın yönetmen; Rakhsan Bani-Etemad ve Tahmineh Milani’yle de konuşmuşsunuz. Onların sinema dilinin ülke sinemasında nasıl bir yeri var?

– Bu iki kadın yönetmen öncü ve örnek oldular. Daha sonra Tahmineh yüzünü tecimsel sinemaya çevirmiş olsa bile. Bugün İran’da sinema yapan ve yapmak isteyen birçok genç kadın var. Mesela Milani’nin filmlerinden de tanıyacağımız İran’ın bir numaralı oyuncusu Niki Karimi üçüncü filmini yaptı. Eğer Jafar Panahi dört duvar arasında “Bu Bir Film Değildir”i gerçekleştirebiliyorsa direniş durdurulamaz demektir.

– En çok hangi yönetmenden etkilendiniz?

– Rakhshan ve Tahmineh’nin azmi, Abbas’ın huzur veren varlığı, Mohsen’in enerjisi, Jafar’ın asla bastırılamayacak yaratıcı gücü, Ali’nin her daim güvenebileceğim dostluğu, Atıf Yılmaz’ın zamanı yakalayabilme sezgisi, Yeşim’in kendine olan güveni, Erden Kıral’ın yenileyici ruhu ve yeri geldiğinde keskin bir politikacı, yeri gelince bozkırlarda bir “aksakal” olabilen Cengiz Bey’le uzun sohbetlerimiz. Bu yolculuğa benimle katılan herkesin kitabımı ve entelektüel yaşamımı zenginleştirdiğine inanıyorum. Ayrıca İran kültüründe uzmanlaşmış akademisyen bir çevirmenin, Maral Jefroudi’nin de önemli katkısı var.


Türkiye’de sinema

– Türkiye’de sinemanın gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz; kırılma noktaları sizce nedir?

– Son yıllarda olumlu gelişmeler var. Nuri Bilge Ceylan’ın her filmiyle daha da mükemmelleşen sineması ve Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu, Semih Kaplanoğlu, Zeki Demirkubuz gibi ustaların yanı sıra gençlerin politik filmlere yönelmesi, ülke içinde çok uzun süre “öteki” sayılanların seslerini -özellikle kendi dillerinde- duyurabilmeleri çok önemli. Öte yandan çok film yapılıyor ve bunların arasında kaliteli filmler az oluyor. Dijital olanaklar sayesinde bir meselesi olan da olmayan da film yapmaya soyunuyor.

Cumhuriyet