Tuna’da Osmanlı İzleri Yakında Vizyonda

Filmler
Uçakan, yaptığı açıklamada, ”Tuna Nehri Aksam Diyor” belgesel projesinin başka bir firmaya ait olduğunu belirterek, projeyi bu şirketten devraldıklarını ve projenin hayata geçmesi için yaz...
EMOJİLE

Uçakan, yaptığı açıklamada, ”Tuna Nehri Aksam Diyor” belgesel projesinin başka bir firmaya ait olduğunu belirterek, projeyi bu şirketten devraldıklarını ve projenin hayata geçmesi için yazar Abdullah Muradoğlu’nun danışmanlık desteği verdiğini kaydetti.

 

Belgesel isiminde ”Tuna Nehri Akmam Diyor” türküsünden esinlendiklerini ifade eden Uçakan, ”Tuna Nehri ‘akmam’ demiyor da ‘aksam’ diyor. Demek ki Tuna Nehri mecazi anlamda donuyor. Osmanlı Devleti, Tuna havzasında 500 yıla yakın hükümdar olmuştur. Gidilen şehirler ciddi anlamda kalkınmıştır. Osmanlı, su yolları, ibadet yerleri, medreseler ve tekkeleriyle gerçekten oraya medeniyet götürmüştür. Zaten 500 yıla yakın bir sürede isyanın olmayışı da bunu gösteriyor” dedi.

 

Mesut Uçakan, belgeselde, Tuna Nehri kıyılarında Osmanlı medeniyetinin kaybolduktan sonra nehrin donmasını temel aldıklarını anlatarak, o medeniyetin yeniden insanlık alemine kazandırılmasına dönük bir mesajla Tuna’da akmasını sembolikleştirmeye çalıştıklarını söyledi.

 

Tuna Nehri’nin kaynak suyunun, Almanya’nın bir kasaba parkından çıktığını belirten Uçakan, nehrin, değişik kollarla birleştikten sonra Tuna adıyla akmaya başladığını, belgeselde, nehrin akışı içerisine tarihsel akıntının da katılarak, Osmanlı tahinin hatırlatıldığını kaydetti.

 

Yönetmen Uçakan, belgeseli izleyenlere tarihte meydana gelen olayları yaşatmaya çalıştıklarını ifade ederek, ”Belgeselde, Osmanlı ne bırakmış şimdi ne halde diye bir gözlem yapıp geçiyoruz. Nehrin, Karadeniz’e dökülüşüne kadar böyle bir yolculuğu var. Tuna’dan Dersaadet’e kadar bir güzergah var” diye konuştu.

 

Belgeselin içerisine hoş bir dramatik yapı da katmaya çalıştıklarını anlatan Uçakan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

 

”Belgeselde, Tuna Nehri’ni, bir gelin metaforu içerisinde verdik. Osmanlı’nın yönetim merkezi Dersaadet’i de yağız bir delikanlı hüviyetinde çizdik. Bu belgeselde, Tuna’nın Dersaadet’e olan hasretini dillendirmeye çalıştık. Belgesel, bir genç kızın Dersaadet’e olan hasret mektubu ile başlıyor. Genç kız daha sonra Tuna olup akmaya başlıyor ve biz de Tuna ile tarihin içinden akıp anlatmaya çalışıyoruz.”

 

Mesut Uçakan, Tuna Nehri’nin tarihsel sürecine bakıldığında önce Romalıların, sonra kuzey taraftan Attilla ile pek çok kavim geldiğini, 11. yüzyılda Asya’dan Türk boylarından Kepenekler, Kıpçaklar, Komanlar ve Tatarlar’ın göç ettiğini, 13. yüzyılda ilk defa Anadolu Selçuklu Devleti’nden Sarı Saltuk’un Dobruca bölgesine ayak bastığını ve onu göndereninde Hacı Bektaşı Veli olduğunu anlattı.

 

Ele geçirilen yerlerin, öncelikle komşu ilişkileriyle gönülleri fethettiğine işaret eden Uçakan, daha sonraki hareketlerin, Osmanlı’nın, Batı’ya akışı şeklinde görüldüğünü, Süleyman Şah, 1. Murat Hüdavendigar, Yıldırım Beyazıt, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet gibi Türk hükümdarlarının balkanları ele geçirdiklerini, gönül ve ruh hareketi yaptıklarını ve aldıklarından daha fazla verdiklerini söyledi.

 

Uçakan, ”Tuna akarken biz de tarihten akıyoruz. Almanya’dan çıktıktan sonra Viyana önlerinden geçiyoruz. Belgeselde, birinci Viyana, ikinci Viyana bozgunlarını işliyoruz. Tuna Nehri, Viyana önlerinden hüzünle geçerken daha sonra Macaristan’da Estergona geliyor. Estergon, Tuna’nın gelin olması dolayısıyla anlamlı bir yer” şeklinde konuştu.

 

Çekim yapılan yerlerde halkla ve azınlık konumundaki Türklerle konuştuklarını anlatan Uçakan, Türklerin genelde Türkiye’deki akrabalarından söz ettiklerini, 2. Viyana bozgunu, 93 Harbi ve Balkan Savaşları nedeniyle müthiş göç ve sefaletlerin yaşandığını kaydetti.

 

Uçakan, göçler sırasında birçok Türk’ün kırıldığını belirterek, ailelerin şimdiki hallerine baktıklarında Osmanlı’ya özlem duyduğunu, ancak yerli halkın böyle bir isteğinin bulunmadığını, çekimler sırasında Osmanlı aleyhinde cümleler de işittiklerini, Evliya Çelebi’nin kayıtlarından ve diğer kaynaklardan bakıldığında yapılan cami, medrese, tekke ve pek çok Osmanlı eserlerinin yüzde 99’unun kalmadığını ifade etti.

 

Belgesele, 1 milyonluk bütçe ayrıldığını ve projenin, 2,5 ay hazırlık, yaklaşık 3 ay çekim dönemlerinin sürdüğünü belirten Uçakan, çekimler sürerken bir taraftan da montaj, müzik ve seslendirmelerin yapıldığını ve toplam 6 aylık yoğun çalışmayla sonuca ulaşıldığını kaydetti.

 

Mesut Uçakan, bu belgeselin, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının, çok güçlü şekilde desteklediği projelerden biri olduğunu anlatarak, belgeselde, İstanbul ile Balkan ülkelerindeki medeniyet bazındaki gerçeklerin vurgulandığını ifade etti.

 

Bu projenin geç kalınmış bir çalışma olduğunu belirten Uçakan, ”3-5 tane kalmış tarihi yerin son derece bakımsız olduğunu ve fırsat bulunduğunda yıkılacağını görüyoruz. Buna dikkat çekmek projenin önemli amaçlardan bir tanesi. İşin içine girdiğinizde bu gibi projelerin, devamının gelmesi gerektiğini görüyorsunuz” dedi.

 

Yönetmen Uçakan, belgeselin, 27 Aralıkta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda galası yapılacağını hatırlatarak, bu galayı Ankara, Bursa gibi illerde de sürdürmek istediğini kaydetti. Uçakan, galaya gelecek konuklara, belgesel çekimi sırasında görkemli ve estetik fotoğrafların albüm olarak hediye edileceğini söyledi.

 

AA