Barış Bardakçı’nın yazısı
Türkiye ‘nefret toplumu’ olmaya doğru hızlı ve emin adımlarla ilerliyor. Siyasetten sanata pek çok alanda ‘kamplaşma’ sürecinin sosyal medyanın da eşsiz katkılarıyla ayyuka çıktığını görüyoruz. Aslında Türkiye’de ne zaman biri farklı bir şeyler söylese sesi kesiliyor, birileri çıkıp ‘İn lan oradan aşağı’ diyor. Yılmaz Erdoğan’ın aslında Türk sineması hakkında yaptığı tespitler kimileri tarafından iktidar yalakalığıyla, kimileri tarafından da ‘Sen yapsaydın da görseydik’ gibi eleştirilere (ki bunların hiçbiri eleştiri biçimi değil), giderek bir linç kültürüne kurban edilmiştir.
Ne demiştir Yılmaz Erdoğan? ‘Türk sineması kimliksizdir’ demiştir. İran sinemasını da örnek göstermiştir. İran sinemasını izlediğiniz bir dolu film arasından işaret edersiniz. Ama Türk sineması içinde hangi filme ‘Bu Türk filmi’ diyeceğinize karar bile veremezsiniz. Kimliksizdir Türk sineması!
BATI BOMBARDIMANI
‘Ağır bir Batı kültürü bombardımanıyla sarsıldık! Bu topraklarda iz bırakan değerleri unuttuk’ diyor Erdoğan.
Ezan konusu ise son derece tuhaf, anlaşılmaz, akıllara durgunluk verici. Eleştiri kültürünün yerine linç kültürünün egemen olduğunun da iyi bir kanıtı. Ezan konusunda herkesin düşüncesi kendisine aittir. Yönetmen Spike Lee, jenerikte ABD bayrağı yakar ama o coğrafyanın şartları başkadır; buranınkiler başka! Yılmaz Erdoğan düşüncesini belirtmiştir. Kendi adıma bunu destekleyen ve karşı çıkan iki görüşe de aynı uzaklıktayım. Laik diyoruz ya adına, benim laikliğim bu… Ne beş sayfalık bir röportajdan çıkarılan üç satırlık ‘ezan’ fikrine, ne ‘Efendim çan sesi deseydi saldırmazlardı’ gibi kinayeli şovenliğe prim veririm… Ne de ‘Kardeşim, ezan koydun da biz mi engelledik, yapsaydın’ gibi bir cahilliğe alkış tutarım. Bu cahilliğin peşinden gidenler, Yılmaz Erdoğan sineması yerine başka birinin filmlerini izliyorlar herhalde. ‘Vizontele’ ve şimdilik son filmi ‘Neşeli Hayat’ın en çarpıcı ‘tamamlayıcı, yan öğesi’ dindir.
FAŞİZAN YAKLAŞIM
Namaz, ezan ve bütünüyle İslam dininin kültürel bir değer olarak alındığı belki de çok film yoktur sinemamızda. Kaldı ki birinin, bir iddia ortaya atarken o konudaki yargısını kanıtlamış olması gerekmez. Ya da o kişinin kendini kanıtlamış olması da şart değildir. Bu iki şartı aramak son derece faşizan bir bakış açısıdır.
Sadece ‘Neşeli Hayat’ filmi bile Yılmaz Erdoğan’ın bugün söylediklerini kabullenmesek de en azından anlamamızı sağlayabilir. Orada Noel Baba Rıza’nın söylediklerini düşünmek gerek:
‘Gözünü yükseğe dikince utanacağın şeye sahip çıkıyorsun, sahip çıkacağın şeyden de utanıyorsun!’
Akşam