Şenay Aydemir
Tom Hanks bundan tam 13 yıl önce Meg Ryan ile başrolünü paylaştığı ‘You’ve Got Mail/ Mesajınız Var’ filminde dünyanın yüzde 90’ının bihaber olduğu ‘mail’ ile tanıştırıyordu seyircileri. Yüz yüze görüşmelerin ya da en fazla telefonla yapılan sohbetlerin yerini ‘ekran başındaki’ flörtleşmelere daha bırakmadan çok değil birkaç yıl önce Nora Ephron’un yönettiği filmin karakterleri Joe ve Kathleen ‘ilişkilerin alacağı yeni formu’ haberdar ediyordu adeta.
Oysa aynı Tom Hanks aradan geçen kısa sayılabilecek bu süreden sonra ilk yönetmenlik denemesinde ‘facebook’ ve ‘twitter’dan kafayı kaldıramayan şimdiki kuşağın ‘yüz yüze’ ilişkilere ne kadar ihtiyaç duyduğunu anlatmaya çalışıyor.
Kriz kapıyı çalınca…
Filme de adını veren kahramanımız Larry Crowne orduda 20 yıl hizmet ettikten sonra bir alışveriş merkezinde çalışmaya başlamıştır. Çünkü krediyle aldıkları evin yarısının borcunu boşandığı karısına ödemek zorundadır ve malum ‘global kriz’ ortamında borcu her geçen gün katlanarak artmaktadır. Daha önce sekiz kez ‘ayın elemanı’ seçilen kahramanımız yine bu sevinçli haberi alacağını sandığı bir toplantıya çağrılır. Ancak çalıştığı alışveriş merkezi ‘yeni bir yapılanmaya’ gitmektedir ve ‘konsept gereği’ onun gibi üniversite mezunu olmayanları işten atmaktadır.
İşten ayrıldıktan sonra borcunu nasıl ödeyeceğini kara kara düşünen Larry, tıpkı kovulduğu şirket gibi yeniden yapılanma planları yapıyor ve ‘küçülmeye’ karar veriyor. Bir yandan da üniversite eğitimini tamamlamak için okula kayıt yaptırıyor. Burada kendisine genç ve ‘dünya barışı için çalışan’ arkadaşlar edinen Larry o eski ‘köhne’ hayatının ne kadar kötü olduğuna karar veriyor ve aldığı motosikletiyle gençler gibi takılmaya başlıyor. Tam bu esnada ise üniversiteden hocası Mercedes Tainot ile aralarında bir yakınlaşma oluyor. Çünkü kendisi gibi ‘orta yaş’ bunalımı yaşayan Mercedes yıllardır aynı dersleri anlatmaktan, internette yazar olmaya çalışan ve durmadan internette dolaşan kocasından fena halde sıkılmış durumda.
‘Bildik’ olmasında sorun yok
‘Larry Crowne’ bildik bir ‘kendini iyi hisset’ romantik komedisi. Ama filmi kötü yapan şey ‘bildik’ ya da ‘romantik komedi’ olması değil. Filmin afişinde yazdığı gibi ‘Hiçbir şey için geç değildir’ klişesi bile değil. Asıl sorun, filmin hiçbir tarafının dikiş tutmaması. Orta yaşlı iki insanın yirmilerinde yaşanabilecek bir maceranın içinde atılması, Tom Hanks’ın bundan 25 yıl önce çekmesi gereken filmi anca bugün çekmeyi başarmış olması. Filmin, bir gençlik filmi olacakken yolunu şaşırıp ‘orta yaş fırsatları’ anlatmaya kalkması. Larry’deki hızlı değişimin yerli yerine oturmaması. Dahası iyi oyuncularına rağmen oyunculukların dökülmesi. Ve dahası Julia Roberts-Tom Hanks ikilisinin 2007’de birlikte rol aldıkları ‘Charlie Wilson’ın Savaşı/ Charlie Wilson’s War’ filmindeki uyumun çok uzağında olması. Bir yanıyla da orta yaşı geçenlerin“Şimdi 20’li yaşlarımda olacaktım ki” rüyasının hayata geçirilmiş hali. Yirmi yılını aşçılık yaparak geçirmiş kahramanımızın kadınları etkilemek için yaptığı en iyi yemeğin bildiğimiz ekmek kızartması olması ise ayrı bir dram!
Peki iyi bir taraf yok mu. ‘Hoşluklar’ var diyebiliriz. ‘Yüz yüze’ ilişkinin önemine yapılan vurgu. Küresel kriz göndermeleri. Tüketim toplumuna yapılan ince eleştiriler. ‘Daha küçük’ ama ‘daha mutlu’ yaşanılabileceğini gösterme çabası ve Larry Crow’ın neşeli ama ‘tüccar’ komşusu Lamar’ı canlandıran Cedric the Entertainer ile Taila’yı canlandıran genç oyuncu Gugu Mbatha-Raw.
Oscar’lık olması gerekmiyor
Bir gün kendi filmini çekmek isteği muhtemelen her oyuncunun rüyasıdır. Sinema tarihi bunu hakkıyla başarmış birçok oyuncuyla dolu. Mesela Orson Welles, Clint Eatswood, Robert Redford, Drew Barrymore, Ben Affleck ve bu hafta vizyon giren ‘Serseriler’in yönetmeni Peter Mullan’ı bir çırpıda sayabiliriz. Can sıkıcı olan şeylerden birisi de bu kadar filmde oynadıktan, iki Oscar onlarca başka ödül aldıktan sonra Tom Hanks gibi büyük bir oyuncudan her yanı klişelerle dolu bir filmin çıkmış olması. Tamam, kendisinden Eastwood gibi hepsi ‘Oscar’a aday olan dramalar beklemiyoruz. Ama bu kadar sinema deneyiminden sonra ortaya böyle bir filmin çıkması hayal kırıklığı.
Kısaca söylersek, Larry Crowne oyuncularına bakınca cazip gibi görünse de bu ‘cazibe’yi karşılamaktan uzak. Tom Hanks’ın ‘Forest Gump’ gibi başlayıp ‘Kazanova’ gibi biten performansı ve Julia Roberts’ın canlandırdığı karakter gibi ‘sıkkınlığı’ oyunculuk açısından fazla söz bırakmıyor. Yine de “Ne var en kötü eğleniriz” diyorsanız karar sizin. [Radikal Hayat]