Sibel Oral
Barış Bıçakçı’nın yalın ve sade diliyle edebiyatımıza kazandırdığı romanı Bizim Büyük Çaresizliğimiz, adından, noktasına, virgülüne kadar vermeyi amaçladığı bütün o naiflik duygusunu yüklemişti okuruna. Yıllar sonra Ender’i, Çetin’i, Nihal’i, Ankara’nın o kendine has tuhaflığını, yalnızlığını ve en önemlisi de bireyin kendisiyle yumuşakça çarpışmasını sinemada izlemenin olağanüstü olduğunu söylemeliyiz. Seyfi Teoman’ın yönettiği İlker Aksum, Fatih Al, Güneş Sayın ile Taner Birsel’in oynadığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz, bugünden itibaren vizyonda. Dünya galasını Berlin Film Festivali’nde yapan, 16. Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivali’nden iki ödülle dönen film, ilk bakışta iki çok yakın arkadaş olan Ender’le Çetin’in ortayaşlarında aynı kadına âşık olmalarını anlatıyor gibi gözükse de asıl meselesi iki erkeğin, dostun ilişkilerinin sınırı ve geçmişleriyle ilgili. Lise yıllarından beri sıkı dost olan Ender ve Çetin, otuzlu yaşlarının sonunda aynı evde yaşamaya başlamışlardır. Yakın dostları Fikret, bir trafik kazası geçirir; anne ve babası ölür. Fikret, Almanya’ya dönmek zorunda olduğu için, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal’in iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister ve Nihal anne babasını kaybetmenin travmasıyla eve yerleşir. İlk zamanlarda sıkıntılı olan ev hayatı bir süre sonra üçüne de iyi gelmeye başlar. Ender ve Çetin, ilk zamanlarda kendilerini Nihal’in ebeveyni gibi hisseder, ama bir süre sonra bu his yerini “aşka benzer” bir duyguya bırakır. İki eski arkadaş hayallerinden birini daha gerçekleştirmiştir: Aynı kadına âşık olmak…
Ama az önce de dediğimiz gibi Bizim Büyük Çaresizliğimiz bir aşk, bir kadın, iki erkek hikâyesi değil. Geride kalan hayata bakışın hikâyesi. Olacaklarla beraber olamamışlara bakışın, susuşun, sessizce kendiyle hesaplaşmanın hikâyesi. Film, ‘insan ilişkileri, dostluklar ve bunların arasındaki sınır nedir’ sorusunun yanıtlarını arıyor ya da bu sorulardan yeni sorular sorduruyor izleyene… Romanı okuyanlar hatırlayacaktır; Ender’le Çetin biri entelektüel diğeri mühendis iki adamdı. Filmde karakterlerin varoluş nedenleri, nedensizlikleri tüm duygularıyla verilmiş. İlker Aksum’u bu sefer ağır, entelektüel bir karakter olarak görmek muhteşem. Fatih Al’la mükemmel bir uyumları var, sanki romanın Ender’le Çetin’inin her cümlesini, her halini içmişler. Romanın tüm yalınlığı, sadeliği filme geçmiş. Bu yüzden tüm ekibi kutlamak gerekiyor ve insan filmi izlerken tekrar ediyor: “Hareket etmezsen acı üstünde birikir…” [Taraf]