Uzmanlar, özellikle son 25-30 yıldır yapılan araştırmaların dinle ruh sağlığı arasında önemli ilişkilerin olduğunu ortaya koyuyor…
Uzmanlar, batı toplumlarında yapılan bu alan araştırmalarının tümünün farklı sebeplerden dolayı dindarlıkla ruh sağlığı arasında olumlu bir ilişkinin olduğunu göstermese de, büyük çoğunluğunun dindarlıkla ruh sağlığı arasında olumlu bir münasebetin olduğunu ortaya koyduğunu söyledi.
2000 yılından önce bu alanda yapılan 700 çalışmadan 500’ünün dinle ruh ve beden sağlığı arasında olumlu bir ilişki olduğunu ortaya koyduğunu ifade eden uzmanlar, şöyle konuştu: “Bu analize göre; 93 çalışmanın 60’ında, dindarlık seviyesi yüksek kişilerin daha az depresyona girdikleri, depresyonu olan dindar kişilerin de daha hızlı iyileştikleri; 68 çalışmanın 57’sinde intihar olaylarının daha az yaşandığı; 69 çalışmanın 35’inde daha az kaygılarının olduğu; 120 çalışmanın 98’inde daha az uyuşturucu madde kullandıkları; 114 çalışmanın 94’ünde psikolojik açıdan daha iyi durumda, daha ümitli ve iyimser oldukları; 16 çalışmanın 15’inde hayatta daha fazla gaye ve anlam buldukları; 38 çalışmanın 35’inde evliliklerinde daha mutlu oldukları ve eşleriyle iyi geçindikleri; 20 çalışmanın 19’unda daha fazla sosyal destek aldıkları görülmüştür.”
DEPRESYON ÇAĞIMIZIN EN ÖNEMLİ RUH HASTALIĞI
Dinin ruh sağlığı üzerine olumlu tesirlerinin olumsuz etkilerinden daha fazla olduğunu dile getiren uzmanlar, sözlerine şöyle devam etti: “Bilindiği gibi çağımız insanlarını tehdit eden en önemli ruh hastalıklarının başında depresyon gelmektedir. Bugün dünyamızda yaklaşık olarak 100 milyon insanın depresyondan etkilendiği bilinmektedir.”
Depresyonun özellikle yaşlılar arasında en yaygın hastalıklardan biri olduğunu anlatan uzmanlar, şöyle konuştu. “Her ne kadar genel nüfus içerisindeki oranı düşük olsa da, hastanede yatan yaşlı hastalar açısından bakıldığında bu oran yüzde 35’e kadar çıkmaktadır. Bilhassa belli bir kurumda ikamet etmeyen yaşlılarda bu depresyonel semptomlar daha yüksek oranda kendisini göstermektedir. Tedavi edilmediği takdirde depresyon, hem yaşlılar hem de onların bulundukları toplum için birtakım olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Zira depresyonel hastalıkların çoğu, muayyen bir tedaviyle sona ermemekte, uzun süre devam eden tedaviden sonra da kolay bir şekilde tekrar ortaya çıkabilmektedir. Depresyonlu hastaların, tedavi görüp çıktıktan sonra da üçte ikisinin en azından üç ay sonra tekrar depresyon geçirdikleri görülmüştür. Bu durum hem ekonomik açıdan olumsuz etki yapmakta hem de yaşam kalitesini düşürerek ölüm oranlarını yükseltmektedir. Zira bir taraftan bu hastaların tedavisi uzun süre devam ederken diğer taraftan da bunlar fiziki rahatsızlıklar gibi tam olarak iyileşmediklerinden yaşam kalitelerini de olumsuz yönde etkilemektedir.”
DİN İLE DEPRESYON ARASINDA NE TÜR BİR İLİŞKİ VAR
Uzmanlar daha sonra “Acaba din ile depresyon arasında ne tür bir ilişki vardır? Diğer bir ifadeyle dinin, depresyonlu hastalar üzerinde olumlu herhangi bir katkısı var mıdır?” sorularını cevapladı. Uzmanlar, bu konuda şöyle konuştu: “Bu konuda pek çok araştırması olan Koenig, kiliseye giden kişilerle depresyon arasındaki ilişkiyi araştıran toplam 93 alan araştırmasından 59’unda, dini ibadetlere daha fazla katılan kişilerde depresyonel düzensizliklerin daha düşük olduğunu ve bu kişilerin daha az depresyonel semptomlar gösterdikleri tespit etmiştir. Bu konuda en kapsamlı çalışmalardan birini de yine Koenig ve Larson yapmıştır.”
Dindarlıkla sağlık arasındaki farklı boyutları inceleyen bu kişilerin bu alanda yapılan 850 çalışmayı değerlendirdiğini anlatan uzmanlar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuç olarak dindarlıkla hayattan memnun olma arasında, çalışmaların yüzde 80’inde pozitif bir ilişkinin bulundu?unu, depresyon ve kaygı ile dindarlık münasebetini ele alan çalışmaların üçte ikisinde, dindarlık seviyesi yüksek olan kişilerin, dindarlık seviyesi düşük olan kişilere oranla daha az depresyon geçirdikleri ve kaygı duydukları tespit edilmiştir.”
DİN İNSANLARA UMUT VE MOTİVASYON SAĞLIYOR
Uzmanlar, 111 depresif yaşlı hasta üzerine yaklaşık bir yıl süren araştırmaları sonunda, sadece kiliseye devam etmekle İncil okuma gibi dini yaşayışların ötesinde samimi bir dini inanç ve hayatın depresyon hastaları üzerinde önemli bir etkisi olduğunu, yaşlıların yarısının bu zaman zarfında herhangi bir tıbbi tedavi almadan iyileştiklerinin tespit edildiğini anlattı. Uzmanlar, araştırmacıların, “her ne kadar bu mekanizmanın tam olarak nasıl işlediğini ortaya koyamasalar da dinî inancın bu hastalara daha iyi bir dünya görüşü kazandırdığını, acının ve ölümün daha iyi anlaşılmasını ve kabullenmesini sağladığını ileri sürdüğünü bildirdi.
DİNDARLAR İNTİHAR OLAYLARINA OLUMSUZ BAKIYOR
Uzmanlar, intiharla dindarlık arasındaki münasebeti inceleyen araştırmaların büyük çoğunluğunun dindarlıkla intihar arasında ters bir ilişkinin olduğunu, yani dindarlık seviyesi yüksek olan kişilerin daha az intihara teşebbüs ettiklerini veya intihara daha olumsuz baktıklarını ortaya koyduğunu söyledi.
İslam’ın intiharı kesinlikle yasakladığını anlatan uzmanlar, sözlerine şöyle devam etti: “diğer dinler de intiharı kabul etmemektedir. Bu alanda yapılan diğer çalışmalar da, dinin depresyona da sebep olan farklı stres kaynaklarıyla başa çıkmada en önemli faktör olduğunu göstermektedir. Dini inançlarını yerine getiren kişilerin uyuşturucu bağımlılığı, depresyon ve ümitsizlik gibi intihara yol açan risk faktörleri konusunda daha düşük oranlara sahip oldukları bulunmuştur. Diğer taraftan bu alanda yapılan bir araştırma, kiliseye devam etmeyen kişilerde görülen intihar vakalarının düzenli olarak kiliseye devam eden kişilerden dört kat daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. 25 ülkede yapılan araştırmada dindarlıkla intihar etme arasında ters bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir.”
Uzmanlar, dinin sosyal destek sağlamak suretiyle diğer ruhi hastalıklarda olduğu gibi intihar vakalarının azalmasında ya da önlenmesinde de önemli bir yeri olduğunu söyledi.
Uzmanlar, “Dini ibadetlere devam eden kişiler aynı dinden olan kişilerle arkadaşlıkları sayesinde, özellikle ruhî problemlerini hafifletebilmektedirler. Bu da intihar riskini azaltmaktadır.”
Uzmanlar, ayrıca dinin, kapitalist sistemlerin aksine daha sade bir hayatı tavsiye etmek suretiyle intiharı engelleyebildiğini söyledi. Uzmanlar, bu konuda şunları söyledi: “Örneğin dinler fakirlik durumunu yüceltmek suretiyle, insanları maddi menfaatlerin çıkmazlarından koruyabilir. Bu inanç şekli de insanların ruh sağlığını korumada önemli katkı sağlayabilir.”
DİNİ İNANÇ KAYGIYI ORTADAN KALDIRIYOR
İnsanlardaki en önemli kaygılardan birisinin de ölüm kaygısı olduğunu söyleyen uzmanlar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Büyük ölçüde şahsî kontrolün ötesinde olan ölüm gerçeği, çoğu insanda büyük bir korku ve kaygıya sebep olur. Bununla birlikte, bu ölüm kaygısı kişiden kişiye farklılık gösterir. Ölüm kaygısını artıran ya da eksilten pek çok faktör var. Bunların başında dindarlık seviyesi, ahiret hayatına inanç, maneviyat ve yaş gelmektedir. Bu alanda yaşlar? 18 ile 80 arasında değişen 132 kadın ve 64 erkek üzerinde yapılan bir araştırmada, ölüm kaygısında en belirleyici faktörün psikososyal olgunluk olduğu, bunu ise yaşın takip ettiği bulunmuştur. Yani bu araştırma sonuçlarına göre, psikososyal olgunluk ve yaş seviyesi arttukça, ölümden korkma ya da kaygıya düºme durumu da o oranda azalmaktadır. Dini inanç, tutum ve davranışlar bir taraftan depresyon, intihar, kaygı gibi birtakım olumsuz ruhî durumları engellerken ya da ortadan kaldırırken diğer taraftan da fertlerin psikolojik açıdan daha iyi olmalarına vesile olmaktadır”
DİNİN RUH SAĞLIĞINA EN ÖNEMLİ KATKILARINDAN BİRİ İYİMSERLİKTİR
Dinin ruh sağlığına en önemli katkılarından birisinin de iyimserlik duygusu olduğunu belirten uzmanlar, şunları söyledi: “Peterson, Seligman ve Vaillant 100 Harvard mezunu üzerine yaptığı çalışmasında, gençlik yıllarında kötümser olanların, iyimser görüşlü olanlara oranla 20*30 sene sonra sağlık açısından daha problemli olduklarını bulmuştur. Yine olumlu kişilik algısına sahip olanlarla, olumsuz kişilik algısına sahip olan kişiler arasında hayat süresi açısından 7 ile 7,5 yıl arasında bir farkın olduğu bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle, olumlu kişilik algısına sahip olan bireylerin diğerlerine oranla 7 veya 7,5 yıl daha fazla yaşadıkları tespit edilmiştir. Araştırmacılar bu durumu, bireylerin yaşama arzusunun gücü ve yaşlılığın olumlu yönlerini ön plâna çıkarma ile açıklamaktadır.”
İşte bu noktada dinin ruh sağlığına en önemli katkılarından birisinin optimizm yani iyimserlik olduğunu anlatan uzmanlar, sözlerini şöyle tamamladı: “Plante ve arkadaşlarının farklı yerleşim yerlerinden, farklı dinî gruplara bağlı ve farklı öğretim kurumlarına devam eden 242 üniversite öğrencisi üzerine yaptıkları araştırmada, güçlü dini inanca sahip öğrencilerin, hayatı anlamlandırma, optimizm, diğerlerine yardım etme ve hayatı olumlu bir meydan okuma olarak görme oranları daha yüksek iken, daha az kaygı ve strese maruz kaldıklarını bulmuşlardır. 16 sonuçta tüm bu olumlu duygu ve düşünceler de fertlerde, daha olumlu bir ruh sağlığının oluşmasına katkı sağlamaktadır./aktüelpsikoloji