Depresyonun derin üzüntülü duygulu durum içerisinde, çöküntülü bir durum içerisinde, konuşmada, hareketlerde yavaşlama, keyifsizlik, mutsuzluk, hayattan zevk alamama gibi belirtilerle başladığını belirten Prof. Dr. Murad Atmaca, bu durumun daha önce zevkle yapılanlardan zevk almama, iştahsızlık veya aşırı yemek yeme, uykusuzluk ile intihar düşüncelerinin eşlik ettiği bir klinik tablo olduğunu dile getirdi. Atmaca, depresyonun toplumda oldukça yaygın olarak görüldüğünü belirterek, "Her dört kadından biri ve her on erkekten bir tanesi yaşamı boyunca depresyon geliştirme riskine sahip.
Depresyon bireyin günlük yaşantısını olumsuz etkiliyor, dikkatini dağıtıyor, uykularını bozuyor, daha önce zevkle yaptıklarından uzak kalmasına neden oluyor. Yoğun suçluluk duyguları, enerjisizlik, bitkinlik, yorgunluk, konsantrasyon sorunları, hatta intihar düşüncelerine yol açabilen belirtilere neden olabilir. Çocuklarda depresyon oldukça sık görülen bozukluklardan bir tanesidir. Çocukluk döneminde özellikle hırçınlık, okul başarısında birden düşme depresyon belirtisi olabiliyor ama bu çocukluk döneminin genel özelliklerinden ya da ergenlik sorunlarından diye gözden kaçabiliyor. Depresyon hafife alınmaması gereken bir hastalıktır.
Çünkü, ertelendikçe kronikleşiyor, kronikleştikçe tedavisi daha da güçleşiyor. Erken dönemde bu belirtileri hisseden bireyler mutlaka psikiyatrik yardım almalı. Psikiyatrik yardım da, ilaç tedavisi de önemli. Özellikle depresyonun bazı tiplerinde ilaç tedavisi kaçınılmaz. Beraberinde ya da yalnız başına psikoterapik yaklaşımlar, özellikle bilinçsel davranışlı terapiler ya da kişiler arası terapiler dediğimiz terapi teknikleri ile depresyonun çok önemli olanı düzeltilebiliyor. Hastalarımız keşke daha önce tedaviye başlasaydım diyor. Bunun bir hastalık olduğunu fark edemedik diyorlar. Genelde bir isteksizlik diye yorumladık ifadelerini kullanıyorlar. Onun için tedaviyi geciktirmeden başvurmak oldukça önemli" şeklinde konuştu.