Hz. Mevlana günümüzde belki de en çok ismi zikredilen Allah dostu. Sosyal medya da, günlük konuşmalarda, kısa mesajlarda hemen her özlü sözün altında ismini görmek mümkün. Bu sözlerin çoğunun doğruluğu olmamasına rağmen, önü alınamayan bir yaygınlıkla kulaktan dolaşmakta.
İnsanların bu sözleri, birbirine laf sokmak, kinayede bulunmak, ve bazen de rencide etmek için Mevlana’nın ismini kullanarak doğruluğunu test etmeden paylaşa gelmesi, ömrü boyunca hiç bir çekişmenin parçası hatta zerresi olmayan bir Allah dostunu incitecek bir hâl almış durumda. O Allah dostu ki, yaptığı ilim ve irşadlar ile, değil bir kimseyi incitmek; ancak mana ikliminde insanların visal seyrine el verecek bir dava insanı. Elbette böyle bir insanın Ramazan ile kucaklaşması ve bu mübarek aya ehemmiyeti de bambaşka. Senelerce günlerini oruçlu ve oruç muhabbeti ile geçiren Hz. Mevlana, Divan-ı Kebir’de oruçla olan muhabbetini şöyle anlatır:
“Ekmeğe karşı yum ağzını, şeker gibi oruç geldi çattı. Yiyip içmenin hünerini gördün, bir de orucun hünerini seyret.
O yüzlerce ülkenin padişahı, başına bir taçtır koyar; çabuk belini sık, oruç kemeri geldi.
Şu işçine benzeyen âlemden illiyin’e doğru uç; hemencecik orucun bakışından Hakk’ı gören görüşülecek etmeye bak.
Şu oruç, çarşafa bürünmüş, kendisini gizlemiş bir güzeldir; çadırını aç da haber al, bir gör neymiş oruç?
Boynunu inceleri, fakat ölümden emin eder seni. Mide doğumluyu yiyip içmeden olur, sarhoşlukta oruçtan.
Otuz gün şu denize bir baştan bir uca, bir uçtan bir başa yüzer durursun da sonunda, oruç incisini elde edersin a benim efendim.” Yazının devamı için tıklayınız!