Yenişafak gazetesine konuşan Cevat Akşit Hoca Ramazan dolayısıyla toplumun maneviyat dünyasını, eski ve şimdiki Ramazanların arasındaki farkı anlattı.
İşte röportajın önemli başlıkları…
Ramazan’ı diğer aylardan farklı kılan en önemli özelliği nedir?
Müslümanın her anı maneviyat dolu olmalı. İbadet yalnızca Ramazan’da değildir. Recep Allah’ın, Şaban Peygamberin ayıdır. Ramazan’ı ise Allah Müslümanlara tahsis etmiş. Mümin her zaman Allah’tan af dileyebilir. Ancak bütün bu ibadetler Ramazan gelince bu rahmet sınırsız oluyor. Ramazan’ın adı da oradan geliyor. ‘Ramaz’ temizlemek demektir. Allah’ın rahmeti insanların günahlarını temizliyor. Kur’an da bu ayda indi. Zaten Kur’an-ı Kerim başlı başına rahmettir. Bir de insanlara kalabalıkta bir şeyler yapmak daha kolay gelir. Kitle psikolojisidir bu. Ramazan’da ise herkes camiye gidiyor. Her yerde aynı şeyler söyleniyor. Bunlar insanı hazırlıyor. Ramazan’da yapılan ibadetin sevabı daha çok. Mesela zekât diğer günlerde de yapılabilen bir ibadet. Ama Ramazan’da verirseniz daha çok mükâfatlandırılıyorsunuz.
HEPİMİZİN EGOSU YÜKSELDİ
Ramazanlarımızda ne değişti?
Ülkemiz çok zenginleşti. Çocukluğumdaki şartları biliyorum. Eti kurbandan kurbanda gören insanımız vardı. Müslümanlık kardeşlik demek. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir’ der Peygamberimiz. Benim çocukluğumda Ramazan gelince varlıklı aileler caminin yakınında mescitler olurdu. Isıtmak kolay olduğu için mescitte namaz kılardık. Ramazan geldiği zaman herkes evinden yemek getirirdi. Varlıklı aileler daha güzel ve çeşitli yemekler yaparlardı. Et görmemiş insanlar et görürdü. Fakirler gariban kesim yemesi içmesi için böyle bir adet vardı. Şimdi bunlar olmuyor. İmkânımız var ancak başkasını düşünmüyoruz.
Neden?
Bencilleştik. Bu bize batılılardan bulaştı. Tanzimat’tan bu yana batılılaşmanın etkisiyle bu hale geldik. Bencilleştik, egomuz yükseldi.
CAN DEĞİL MAL DAHA MÜHİM GELİYOR
Ramazan tam da bu eksikliklerimizi tamamlama ayı aslında…
Evet. Ancak Batılılaştıkça maddeciliğin esiri olduk. Para ve mal çok sevildi. Tabi ki manevi duygular batıya göre çok daha iyi. Düşenin elinden tutarız.
Peki ya kendi içimizde kıyas yaparsak?
Eski iftarlar kalktı maalesef. Eskiden misafirsiz sofraya oturulmazdı. Şehirlerde olmasa da Anadolu’da o gelenek hala devam ediyor. Hocam ‘bir çorbamızı iç’ diyorlar. Artık can o kadar mühim değil insanlar için. Mal daha mühim…
Sadece paradan mı etkileniyoruz?
Yok. Dini duygularım da değişme yaşanıyor. Genelge çıkarılmış zamanında ‘Allah, peygamber, İslam, iman, ahlak’ sözleri kullanılmayacak denmiş yani unutturulmuş. Din adamı yetiştirilmeyince de cahil adamlar piyasayı doldurmuş. 1950’den sonra Kur’an kursları ve imam hatipler yeniden açıldı. Fakat zaman içinde dini duygular törpülendi. Bir de şimdi televizyonlar ve gazeteler var. Dünyadan bütün haberleri artık rahatlıkla takip edebiliyorsunuz. Dünyadan haberdar olmak elbette iyi bir şey. Ancak bütün iyi kötü bilgiler evin içine giriyor. Eğer bilgiden de yoksunsan onlardan çok etkileniyorsun. Çünkü yeterince okuma yapılmıyor. Cahillik var.
O yüzden de kimin doğru kimin yanlış fetva verdiği bilinmiyor…
Hz. Ömer adaletiyle meşhurdur biliyorsunuz. Halifelik yaptığı dönemde camide hutbe okuyor. Üzerinde de bir kaftan var. O zamanlar yapılan savaşlardan alınan ganimetler halka taksim edilirdi. Kumaş dağıtılmış ancak kumaşın miktarı bir kaftan yapmaya yetmiyor. Hz. Ömer’inki ise o kumaştan yapılmış bir kaftan. Halktan biri kalkıp ‘in aşağı! Sen Zalimsin, Çünkü devletin hak olarak dağıttığı yetmiyor. Kaftanın üçte birine denk geliyor. Ama sen tam bir kaftan giymişsin’ diyor. Hz. Ömer hiç kızmıyor oğluna dönüp durumu anlatmasını istiyor. Oğlu Abdullah ‘abim ve ben haklarımızı babama verdik’ diyor. Vatandaş hakkını savunuyor. Bu çok önemli. Bizler konuşuyoruz, herkes dinliyor. Belki söylediklerim palavra? Hiç bunlar sorgulanmıyor çünkü okunmuyor.
RAMAZANDA MAYAMIZDA OLAN GÜN YÜZÜNE ÇIKIYOR
Ramazanın mucizevi bir tesiri olduğuna şahit oldunuz mu?
Millet olarak mayamız iman dolu. İslam ülkelerinin her yanını gezdim. Ama bizim milletimizin peygamberimize ve İslam’a bağlılığı hiçbir ülkede yok. Bizim insanımız camiye gelmese bile Kur’an okunurken sigara içmez. Camide uyumayız. İnsanımız saygılı. Görevim dolayısıyla Anadolu’yu dolaştım. İnsanlar farkında olmadan İslamiyet’i yaşıyorlar. Hayatımıza yerleşen deyimler var. Çünkü geleneklerine yerleşmiş. Milletimizin mayası ehlisünnet. Alkol kullanan biri bana telefon ediyor ‘hocam, ben hiç camiye gitmem, her akşam içiyorum. Ama ben seni canımdan çok seviyorum’ diyor. Ben ona göre ehlisünnet inancını dile getiriyorum. Ramazan’da böyle gelip giden insan çoktur. Bu ay mayasında var olan şeyi gün yüzüne çıkarıyor. Ramazanın insan üzerinde böyle bir tesiri var.
EN ÇOK NEFSİMİZDEN İMTİHAN OLUYORUZ
Bir ay boyunca şeytanın bağlandığına dair bir hadis var…
Ramazanda da cinayet işleniyor, yalan söyleniyor. Şeytan bağlansaydı bunlar niye olurdu diyenler var. Âlimlerden bazıları ‘şeytanların amirleri bağlanır’ derler. Diğerleri iş görür. Şeytan bizi en çok nefsimizden aldatır. Oruç tutan adam nefsini idare altına alır. Vicdanın sesini çok nefsini doyuran kişi duyamaz hale gelir. Beyin uyur.
Sizin Ramazanız nasıl?
Bizim ailenin en az bin yıllık bir medrese geçmişi var. Dindar bir aileden geliyorum. Hatırlıyorum ilkokula giderken boyum kadar kar olurdu yerlerde. Annem ‘namaza gidersen mermere yazılıyor sevabın’ diye teşvik ederdi. Hocalar sülalesiydik. Evlerde iftarlar verilir birbirilerimize giderdik. Amerika’da ve Avrupa’da Ramazanlar çok buruk geçiyor. Ezan sesi yok. Kimse kimseyi ziyaret etmiyor. Orada ezanın kıymetini öğrendim. Uzun zamandır sohbet veriyorum. Bunu para için yapmıyorum bu bizim aile geleneğimiz. Babam çiftçilik yapmış müderris ama molla okutmuş. Bizim sistemimiz bu.
HOCALAR ‘BİLMİYORUM’ DEMEYİ BİLMELİ
Hocaların durumunu nasıl peki?
En büyük sorumluluk hocalarda. Peygamber ve Kur’an adına konuşuyoruz, peygamberi de istismar etmiş oluyoruz. Bilmeden işkembeden atarsak bizden bunun hesabı sorulur mahşerde. Vatandaş soru soruyor fakat karşısındaki bilmiyor, bilmiyorum demek yerine yalan yanlış konuşuyor. ‘Bilmiyorum’ demek mühimdir.
‘Bilmiyorum’ diyen de pek yok…
Çünkü nefsine ağır geliyor ‘bilmiyorum’ demek. Vatandaş da okuma zahmetine girmiyor. Ne söylenirse ‘tamam’ diyor. Okuyup araştırmanız lazım. ‘Annem ve babam hacıydı’ diyerek söze başlıyorlar. Halbuki onların hocalığı veya hacılığı seni kurtarmaz. İlim adamında da vatandaşta da böyle bir anlayış var. Okumak zorundayız okumazsak dinimizi koruyamayız.
Sizin vaaz üslubunuz sade ve doğal. Bunu özellikle mi yapıyorsunuz?
Herkese kapasitesi ölçüsünde alabildiği kadarıyla konuşmanız gerekiyor. Ben köy çocuğum o yüzden o dil ile konuşuyorum. Hoşlarına da gidiyor. Hiç değişmem. Maraş’ta konferans verdim. Beni çok sevdiler. Caddeler doldu. Güldüre güldüre sohbet veriyorum. Kitleye hitap etmek zordur. En kıt anlayışı olana göre konuşuyorum. Hem akıllı olacaksın, kabiliyetin ve bilgin olacak ve de halkla diyalog kurmasını bileceksin. Okumayınca ilim geriler. Cemaat aynı şeyler söylendiğinde bıkıyor. Okuyup sürekli kendini yenileyeceksin.
Röportajın devamını okumak için tıklayınız!