Mübarek Ramazan-ı Şerif ayını hepimiz farklı yaşıyoruz. Kimimiz ibadete, kimimiz sosyal tarafına daha çok vakit ayırıyoruz. Tüm bunları yaparken özüne ne kadar sadık kalabiliyoruz? Kendimizi, yaşadığımız hayatı Ramazan’a hazırlayabiliyor muyuz? Mutasavvıf yazar Ömer Tuğrul İnançer, Yeni Şafak’a Ramazan’ı, camileri ve şu an karışıklık içinde olan Ortadoğu’yu yorumladı.
Ramazan’ı çoğunlukla sosyal olarak yaşadığımızı dile getiren İnançer bu sebeple Ramazan’ın sadece ‘oruç’ olarak algılandığını söylüyor. Bu anlayışın eksik olduğuna dikkat çeken ünlü mutasavvıf, ‘Ramazan’da Kur’an oruçtan daha önemlidir’ diyor.
Mübarek vakitlerle ilgili bir kitap yazdınız. Aklıma ‘Allah’ın her vakti eşittir’ tartışması geldi. Son noktayı nasıl koyarsınız?
Eğer öyleyse Cuma namazını Salı günü kılalım. Her vakit eşit falan değildir. Ramazan-ı şerif başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden azaddır. Bu tür şeyleri maddileştirerek anlamak da anlamamak demektir. Üsküdar Mevlevihanesi şeyhi Ahmet Remzi Dede bir şiirinde; Her Ramazan günü bayram günü gibidir’ der. Her akşam bir sevinç yaşamıyor muyuz? Orada sofranın yemek yeme zevki mi kastediliyor acaba? Elbette değil. Bunları algılayabilmek için algı frekanslarımızın açık olması lazım. Günah, kibir, gurur gibi şeyler paslandığı için algı frekansımızın düğmesini çeviremiyoruz. Senin frekansın almasa da yüce Allah gönderir ama bizim frekanslar kapalı. Onun için mübarek zamanlar vardır, mübarek mekânlar vardır, mübarek insanlar vardır. Bu mübarek zamanlar siretimizin yükseğe ve ileri doğru gitmesine vesiledir.
HERKESİN RAMAZAN’I BAŞKADIR
Peki manevi anlamda Ramazan’da rahmet eşitliği var mıdır yoksa herkes kabı kadar mı alır?
Kimsenin özel durumu kimseyi alakadar etmez. Çünkü Allah ‘Ben sizleri kabile kabile meşrep meşrep yarattım’ diyor. Parmak izimizden DNA’mıza kadar farklı olduğumuzu kabul ediyoruz. Ama bazen dini meselelerde insanların tornadan çıkmış gibi aynı olmasını istiyoruz. Cehaletin tesiriyle âdetini din zannedenler kendi içtihadı kabulünü Allah emretti diye başkasına da empoze etmeye çalışıyor. Bu değişikliği anlamayanlar işte İbn-i Arabi hazretlerinin söylediği ‘Herkesin Allah’ı başkadır’ sözü ters anlamışlardır. Burada birden fazla Allah vardır demiyor ki. Herkesteki Allah telakkisi başka olduğu gibi Allah’ın o kuluna olan tecellisi de başka olur demektir. Dolayısıyla Ramazan sana başka bana başkadır.
Malum Ramazan’ın bir sosyal bir de ibadet olmak üzere iki yönü var. Bir taraftan ibadet ederken diğer taraftan davetlere katılıyoruz, iftar sofraları kuruyoruz. Önemli olan hangisi aslında?
Sosyal tarafı Ramazan’da çok görünür olduğu için insanın aklına ilk oruç geliyor. Halbuki Ramazan denilince önce oruç değil, Kur’an gelmesi lazım. Çünkü Kur’an’ın nazil olmaya başladığı aydır. Efendimiz her zaman Kur’an okuyor ama Ramazan’da mukabele yapıyor. Neden Ramazan’da yapıyor da başka zaman yapmıyor? O yüzden Kur’an ayı olması daha önemlidir. Ama toplumda; oruç, iftar, sahur, teravih, iftar davetleri gibi çok görünürde olanlar öne alınıyor.
Sadece Ramazan ayında oruca göre hayatımızı yeniden düzenlediğimizden olamaz mı?
Evet, fiilen daha çok orucu yaşıyoruz. Kur’an-ı pek yaşamıyoruz. Kur’an’ın daha önde olması lazım. Müslümanlara yakışan ise şu; farz, sünnet, vacip ayrımından vazgeçmemiz lazım. Namazın sünnetini terk etmemiz gibi. Hâlbuki Peygamberimiz için ‘size ne veriyorsa onu alın neden kaçınmanızı söylüyorsa ondan kaçının’ diye ayet var. Efendimiz’in her yaptığını kendi miktarımızca yapmamız gerekiyor. ‘Farz sünnetten daha önemlidir’ denilince gücüme gidiyor.
RAMAZAN’I EFENDİMİZ GİBİ YAŞAMALIYIZ
Bahsettiğiniz husus hakkında bir dönem ‘Hz. Muhammed’i tanrılaştırıyorsunuz’ diyenler de olmuştu…
Müslümanların yanlış davranışlarından ve düşüncelerinden kaynaklanan birçok batıl, İslam dairesinin dışına itici düşünce akımları ve batıl mezhepler türemiştir. Buna rağmen Efendimiz’i tanrılaştıran bir tane kişi, kurum veya düşünce tarzı yok. Çünkü Allah Peygamberimiz’i tanrılaştırmaktan korur. Sırf tanrılaştırma ihtimali vardır diyerek tedbir almak Allah’a itaat etmemektir. Burada önemli olan şu, Kur’an diye bildiğimiz şey Efendimiz’in mübarek ağzından çıkan cümleler değil mi? Kur’an ve ayetleri birbirinden ayırıyoruz. Bu ayrımdan vazgeçmeliyiz.
Ramazan’da Peygamberimiz’in yaptığı ibadetleri bizler de yapmaya gayret ediyoruz. Kur’an okuyoruz, teravih namazı kılıyoruz. Başkalarına olan tavırlarımızda pek tahammüllü sayılmayız. Oruç tutmayana tepki gösteriyor veya Ramazan’da kendine çeki düzen vermeye çalışanlara karşı ‘Ramazan Müslümanı’ diye ad takıp eleştiriyoruz. Bu tür şeyler İslam algımızın neresinde duruyor?
Peygamberimizin Ramazan’da diğer zamanlarda yaptığından daha fazla yaptığı ibadetler var. Bizim de toplumsal hayatımızda Ramazan’a mahsus yaptığımız fazla ibadetler var. Ayrıca ibadet etmeyen kardeşlerimiz var. Mesela içki müptelası veya keyfine içiyor ancak Ramazan’da içmiyor. Bu da Ramazan’ın bereketidir. Fakat buna bir takım zihniyet sahipleri eleştiriyor. Böyle söylenmemeli. Bunu söylediğinizde Ramazan’da Peygamberimiz’e de ‘Ramazan Müslümanı’ demiş olursunuz. Efendimiz Ramazan’da fazla ibadet yapıyordu. Teravih namazı kılıyor, mukabele yapıyor. Diğer zamanda namaz kılmayan kimse daha Ramazan’da namaz kılmaya çalışıyor. Bunu teşvik etmeniz gerekiyor. Sadece Ramazan’da değil bütün zamanların nasıl yaşanılması gerektiğini Efendimiz’den öğreniriz.
PEYGAMBERİMİZİ TANIMIYORUZ
Dinin sosyal tarafına yabancılaşmamızın sebebini neye bağlıyorsunuz?
Müslüman toplumu Peygamberimiz’i tanımıyor. Varlığından haberdar olmak, onu kabul etmek tanımak demek değildir. Örnek alacak şekilde tanıyabilmek için hayatının teferruatını öğrenmemiz lazım. Bilmediğimiz için de örnekleyemiyoruz. Ramazan’ı da bayramı da onun yaşadığı gibi yaşayacağız. Bir de ne yazık ki hadisleri çok düşük seviyede algılıyoruz. Resulullah’tan başka bilgi kaynağı yoktur. Peygamberimiz’i hayatımıza göre değil, hayatımızı peygamberimize uyduracağız. Baktığınızda bugünün şartlarını biz oluşturduk. Mesela faizi, israfı biz yaptık. Önce bunları düzeltelim sonra Resulullah’a göre yaşamaya başlarız. Oruç tutana kısa kollu giyinmiş demeyeceğiz. Önce kısa koluna değil orucuna bak. Sonra diğerini düzeltmeye çalış.
Ramazan kimine göre zor kimine göre kolay geçiyor. Farkın sebebi, hikmet ve nasip meselesi mi?
Bedir savaşı Ramazan’da oldu biliyorsun. Ramazan günlük hayatı bozmaz. Oruç da tutmayan için zordur. Tutana kolaydır. Ben devlet memurluğu, serbest avukatlık yaptım, talebelik yaptım, baba, dede, koca oldum. Orucumu hep tuttum hiç de zor gelmedi. Yapmayanların saçmalıklarını kale almamak lazım.
Dünya saltanatı için tevhidi bozdular
Bugün Ortadoğu’da mezhep yüzünden karışıklık yaşanıyor. Tarihte de çok defa mezhep savaşlarının yaşandığını gördük. Bunca yıl geçmesine rağmen hala Müslümanları bu savaşın içine çeken sebep nedir?
Cehalet. Müslümanı birbirine düşüren şey benlik ve irfan yoksunu olmak. Takvayı bile Allah korkusu diye tercüme ederlerse böyle olur. Allah sevgisini öğrenmediğimiz müddetçe, bu işlerin altından kalkamayız. Bize ilkokulda slogan olarak İslam’ın şartı beş, imanın şartı altı öğretirlerdi. Efendimiz öyle demiyor. ‘Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız’ diyor. Seviyor muyuz? Belli sevmediğimiz. Efendimiz bütün kâinatı sevmiyor muydu? Bu sevgiden ne zaman nasipdar olacağız? O zaman bunun altında benlik yatıyor. Ben size sövmem, üstünlük taslayamıyorum ancak mensup olduğum mezhebi senin mensup olduğun mezhepten üstün tutarak seni aşağılıyorum kendimi yükseltiyorum. Bu futboldaki taraftarlığa benziyor. Bu işte benlik. Mezhebi de böyle yapmamak gerekiyor.
BİRBİRİMİZİ SEVMEYİ ÖĞRENMEMİZ LAZIM
Selefiler tüm mezheplerin biat olduğunu söylüyor…
Ne münasebet? Asr-ı saadeti bilmiyoruz evladım. Peygamberimiz’in ölmeden önce ben yokken sual sorduğunuzda verdikleri cevaba göre amel edebilirsiniz diye fetva vermeye yetkili kıldığı yedi kişi var. Bunların hepsi miras ayeti hakkında tatbikatının 7 ayrı cinste mütalaa ediyorlar, Peygamberimiz hepsine ‘olur’ diyor. Bu içtihadın açık olduğu anlamına gelir. Aynı fikirde olmadıkları için bu yedi fakih birbirlerine kızmıyorlar.
Mızrağa Kur’an taktıran ve düşmanlık tohumları atan şey siyaset değil mi?
Siyaset. Dini dünyaya alet etmek İslam’la bağdaşmayacak bir şeydir. Ayrıca ‘Dini için dünyasını, dünyası için dinin terk eden de bizden değildir’ diye hadis var. Siyaset dünya menfaatidir. Siyaset olmadan da hayatımızı sürdüremiyoruz. O siyaseti Efendimiz’in uyguladığı siyaset gibi olmalı. Ama böyle olmuyor. Dünya malı ve menfaati elde etmek için kullanılıyor. Dolayısıyla çığırından çıkmış vaziyette. Müslümanlar bir arada olamadıkça Kudüs Yahudi işgalinde kalmaya devam eder. Müslümanlar tükürse İsrail’i sel basardı. Ama birlik olamıyorlar. Bugün neden Ortadoğu bu kadar karışık. Çünkü dünya saltanatı elde etmek için tevhidi bozdular. Tevhide muhalefet edenin sonu kötüye gider. Dünyada da ahirette de. Ortak payda Muhammedîn Resulullah. Bir Müslümanı oda benim sevdiğimi seviyor diye sevmesini öğreneceğiz.
Türkiye’de namaza gidenlerin sayısı az
Diyanet, kadınların daha sık camilere gitmesi için olanakları genişletti. Cami hayatımızın neresinde olmalı. Bunun bir sınırı var mı?
Aslına dönmesi iyi olmuş. Peygamberimiz, camide elçi kabul etti, harp divanını topladı, yemek yedi, nikâh kıydı, ders verdi ve verdirdi, vaaz etti. Mescidi Nebi sadece namaz kılınmak için kullanılmamıştır. Ama yeryüzü her yeri beş duyu ile algılanabilir pislik ihtiva etmediği müddetçe namaz kılmaya yeterlidir. Seccade, halı, mescid gibi bir şart yok. Yolda gidiyorsunuz bagajınızda seccade var serip kılabilirsiniz. Yani camileri namaz kılma mahalli olarak algılamamız yanlış. Camiyle sokağın bir farkı yoktur. Camiye özel bir saygı beslediğin zaman hayatın dışına çıkartmış olursun. O zaman camide derviş, dışarıda keşiş olursun. Bunu yapmamak için camiye tanzim elbette lazım. Ama her yere bu tanzimi yayabilmek gereklidir. Mesela Cuma namazları. Cuma namazlarında kadın kılmazsa mesul değil. Ancak kılabilir.
Kadınların camilere fazla yönelmemesinin nedeni yeterli yerin olmaması mı yoksa bir zihniyet meselesi mi?
Türkiye’de camilerin çok olduğunu söylüyorlar. Halt etmişler! Türkiye’de namaza giden insan az. Bayram namazında hangi cami boş kalıyor? Cuma namazını sokaklarda kılmıyor muyuz? Daha erkekler sokakta namaz kılarken kadına nereden yer bulacağız? Cumayı neden kılmadın? diye kadına sormayacak ancak erkeğe soracak. Onun için eğer cami sayısı yeterli olsaydı kadınlar cumaya da bayram namazına da giderler. Yetmediği için kadınların ayağı camiden kesilmiş.