Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar, Ramazan’ın en önemli eğlencesinin “insanların bir araya gelerek sohbet etmesi, iftar sofrasında aynı huzur ve güzelliği paylaşması olduğunu” söyledi. Prof. Sayar “Ramazan da Müslümanların festivalidir” diyor.
Ramazan dendiğinde zihninizde ne canlanır? Sizce, nedir Ramazan yahut ne değildir?
Ramazan, insanın süfli taraflarından geri çekilerek içindeki meleksi tarafı büyüttüğü bir manevi iklimdir bana göre. Ramazanın aynı zamanda kötü söz, kötü davranış, öfke orucunu da hatırda tutmamız gerekir. Bir terbiye ayıdır; egoya çitler çekmek, egonun arsızlığını ve şımarıklığını terbiye etmek için bir fırsattır. Bir derinleşme, bir içe bakma imkanıdır.
Oruç, salt yemekten ve içmekten uzak durmak mıdır?
Oruç tutmakla arzularımıza, dürtülerimize gem vurmuş oluruz. İnsan kendi arzu, heves ve dürtülerini frenleyebildiği kadarıyla kâmil bir insan olur. Oruç tutmakla bedenimizin acziyetini fark ederiz. Yokluğu tecrübe etmekle, o yokluğun içinden gelen insanları, açları, yoksulları, mülksüzleri çok daha iyi anlarız. Bu anlamıyla oruç, bedeni maddi hazlardan yoksun bırakarak manevi kanalların alabildiğine açıldığı, empati duygusunun insanda kökleştiği, ötekini anlamak iştiyakının yoğunlaştığı bir ibadettir aynı zamanda.
Sizce Ramazanla birlikte özellikle de ‘yardımlaşma’ olgusunun belirgin bir biçimde öne çıkmasının sebebi nedir?
İnsan doğuştan diğerkâm bir varlıktır. Ruh kökünde ötekinin iniltisini ve ıstırabını duyma hasleti vardır. Ramazan bize maddi dünyanın gelip geçiciliğini hatırlattığı için aslolanın, kalıcı olanın iyilik olduğunu fark ederiz. Dolayısıyla içimizdeki iyilik iştiyakı yoğunlaşır ve dinin en önemli unsurlarından birisinin de ötekinin acısını paylaşmak olduğunu bir kez daha keşfederiz.
Oruç tutmanın ‘bilimsel’ olarak da ‘çok iyi’ ve ‘çok yararlı’ olduğu yönündeki yaklaşımları nasıl karşılıyorsunuz?
İmanın bilimsel verilerin desteğine ihtiyacı yoktur. İnanmak bir teslimiyet işidir, bir gönül işidir. İnsan inanmakla zaten akıl putunun egemenliğine başkaldırmış olur. Aşkın olduğu yerde bilimin kuralları sökmez. O yüzden bu tarz çabaları beyhude çabalar olarak görüyorum ve batı bilimi karşısında hissedilen ezikliğin psikolojik dışavurumları olarak değerlendiriyorum. Bunlara ihtiyaç yok.
Bir Ramazan klasiği vardır… “Nerede o eski Ramazanlar!”
Geçen zamanla birlikte algılarımız değişir. İnsan zihni geçmişi hep olduğundan daha iyi hatırlama eğilimindedir. Bana sorarsanız eski Ramazanlar sadece kaybettiğimiz çocukluğumuza ve gençliğimize bir ağıttır. Ben bugünün Ramazanlarını daha çok seviyorum.
İlk orucunuzun sizin için anlamı neydi?
İlk orucumu yaz tatilinde, Merzifon’daki köyümüzde tuttum. Çocuk yaşımda tuttuğum bu oruçta iftara birkaç saat kala köyün en gümrah akan pınarının başına çöreklendim ve saatlerce o gürül gürül akan suyu seyrettim. Sonra ezanın okunmasıyla kana kana içtiğim o suyun tadı belleğimden hiç gitmez.
Ramazanla eğlence arasında nasıl bir bağ vardır sizce?
Ben Ramazanın en önemli eğlencesinin insanların bir araya gelerek sohbet etmesi, iftar sofrasında aynı huzur ve güzelliği paylaşması olduğunu düşünüyorum. Eğlence dediğimiz zaman hep vur patlasın çal oynasın bir şey düşünmemek gerekir. Ramazan da Müslümanların festivalidir. Yaratıcımıza ve kendi fıtratımıza yakınlaşmanın getirdiği coşkunun ve neşenin maddi dünyanın eğlenceleriyle kabili kıyas olduğunu sanmıyorum.
Medyada sansasyonel ve ‘özel Ramazan haberleri’ birbiri ardına sökün ederdi. Gerçi çok azalmakla birlikte hâlâ mevcudiyetinden söz etmek mümkün. Buna sebep nedir sizce?
Magazin haberciliği kutsal tanımıyor. Dini bile magazinleştirerek insanlara sunmak istiyorlar. Galiba haberin ancak eğlendirirse ilgi çekebileceği düşünülüyordu. Bu hastalıkların bitmeye yüz tutması sevindirici.
Star