Beşiktaş’ta Ortaköy İskele Meydanı’nın kuzey ucunda ve sahildedir. Güneyi ve batısı denizle çevrili olan cami, Boğaz’a doğru uzanan küçük bir burun üzerindedir. 2433 m² toplam alan üzerinde cami 933 m² alana inşa edilmiştir. Klasik Türk Mimari Tarzı’ndan uzak olmakla beraber şirin görünümlü bir camidir.
Bazı camilerimiz vardır ki, bulundukları yere şeref verirler. Ortaköy’deki bu cami bulunduğu yerden cazibe ve füsun alır. Mağrur göğsünü Boğaz’ın tatlı akışları okşar… Sahilde olmasına rağmen; Üsküdar’dan ve Boğazın birçok yerinden görünür.
Hele Karadeniz ve Marmara’dan İstanbul limanlarına giren gemiler ve seyyahlar, bu narin çifte minareli mabedin duruşuna hayran olurlar. Hiçbir cami yerine bu kadar yakışmış değildir.
Celal Esat ERSEVEN, bu camiden bahsederken heyecana kapılıyor ve: “Marmara’dan Boğaz’a girerken İstanbul’un en göze çarpan bir noktasında bulunan ve sahili süsleyen bu cami, sanki Boğaziçi’ne nazar değmesin diye oraya takılmış bir MAŞALLAH gibidir.” diyor.
Bugünkü Ortaköy Büyük Mecidiye Camii’nin bulunduğu yerde (sahilden biraz içerilerde), Mahmud Ağa isminde bir zatın yaptırdığı bir mescit vardı. “Mahmud Ağa Mescidi”
Zamanla eskimiş ve harap olmuş bu mescidin yerine daha sonraları, Sultan III. Ahmet’in damadı ve Sadrazamı İbrahim Paşa’nın emriyle bu eski mescid yıktırılarak daha sahile doğru (sahilde) Devlet Kethüdası Kethüda Mehmet Efendi tarafından yeni bir cami yapıldı.
Mehmet Kethüda Câmii veya Kethüda Ağa Câmii…
Mehmet Kethüda Câmii fevkani bir bina idi. Tek şerefeli bir minaresi, Mahfili- Hümayun-u, diğer müştemilatıyla birlikte deniz kenarında inşa olunmuştu. Caminin kubbesi daire şeklinde değil dört köşe surî ve üzeri kurşunla örtülmüştü.
Mehmet Kethüda Cami’nin mukabilinde dört yüzlü bir çeşme, çeşmenin camiye bakan kısmında büyük bir musluk, diğer tarafında da iki küçük musluk vardı. Bu çeşme H–1136 tarihinde İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır. Camiye mukabil olan yüzünde tarih bulunmaktadır.
Bir çeşme daha vardır ki muattaldır. O dönemde Ortaköy’de bir karakol ile 1875 yılında yapılmış kız ve erkek Rum Mektebi ile bir de Ermeni Katolik Mektebi vardır.
İbrahim Paşa ve devlet Kethüdası olan Kethüda Mehmet Efendi, Patrona Halil İsyanı’nda öldürülerek şehit edilmişlerdir. Kethüda Mehmet Efendi Süleymaniye yakınlarındaki konağının bahçesine gömülmüştür.
Mehmet Kethüda Câmii de zamanla harap olduğundan Sultan Abdülmecid (1853–1854) tarafından aynı cami yerine iki minareli bir cami yaptırmıştır.
Bugün “Ortaköy Câmii” veya “Büyük Mecidiye Câmii” olarak bildiğimiz cami bu camidir.
Ortaköy Büyük Mecidiye Câmii’nin bânisi Sultan Abdülmecit Han’dır. Mimarı Nikoğos BALYAN’dır. 1853–1854 yılında yapılmıştır. Bu cami, Osmanlı Cami Mimarisi dışında Barok Üslubu’nda yapılmıştır.
Caminin demir parmaklıklı küçük bir avlusu, iki tarafını saran geniş bir rıhtımı ve doğusunda bir bahçesi vardır. Onbir basamaklı çift taraflı mermer merdivenlerle son cemaat yerinin önündeki cümle kapısının önüne çıkılır. Kapı üstündeki kitabede Ali Haydar’ın tâlik ile yazdığı Şair Ziver’in camiye tarih düştüğü şu şiiri vardır.
Himmet-i Abdülmecit Han vakf-ı hayr-ı umur
Ortaköy’de cami abâd etti bî-bedel.
Cami, tek sağır kubbelidir. Kubbe, askılarla dört duvar üzerine oturtulmuştur. Dış taraftan üç cephesi yığma sütunla süslenmiştir ki bu sütunlar aynı zamanda kubbeye payandalık ederler.
Osmanlı Cami Mimarisi’nde geleneksel olarak son cemaat yeri camiye girişten önce, cami dışındadır. Son cemaat yeri, Hünkâr Mahfiline geçişi sağlayan bir ara mekân konumundadır. Bu camideki son cemaat yeri, Osmanlı Cami Mimari geleneğindekilere benzememektedir. Burada son cemaat yeri harim bölümüne kaydırılmış olup harim bölümünün kuzeyinde hünkâr mahfilinin altında gerçekten bir hazırlık mekânı olarak görülmektedir.
Son cemaat yeri olarak bulunması gereken mekân, burada giriş holü işlevini yüklenmiş görünmektedir. Burada cümle kapısının sağında ve solunda bulunan birer tane dikdörtgen şeklinde ve ahşap doğramalı iki pencere vardır.
Son cemaat yeri diyebileceğimiz buradan harim kapısına vardığımızda, çift kanatlı geniş bir kapı görürüz. Harim kapısının da sağ ve solunda aynı şekilde (harim duvarında) dikdörtgen, ahşap doğramalı birer pencere bulunmaktadır.
Harim bölümü, yüksek beden duvarları üzerine kubbeyle örtülüdür. Gayet ince ve oya gibi işlemelerle ve oymalarla süslenen bu caminin kubbesi; üzerleri kemerli dört büyük ve kalın duvarlarla, bunların dört köşesinde birer ağırlık kulesi yapılarak üzerlerine oturtulmuştur. Biçim ve statik işlev olarak gerçek bir ağırlık kulesi olmayan bu elemanların üstünde içi boş dekoratif figürler vardır.
Kubbenin hemen altında ve bu kemerli duvarların üzerinde kubbeyi çepeçevre kuşatan dar bir kasnak vardır.
Caminin iç duvarları, kırmızı ve beyaz hareli pembe mozaikle kaplanmıştır. Caminin içi, üst sıralarda 12, alt sıralarda ise 8 büyük pencereden ışık alır. İç mekânın bu tasarımla insana ferahlık veren bir görüntüsü vardır.
Mihrap, mermer ve mozaikle yapılmıştır. Üzerinde istalaktit vardır.
Minberi de somaki mermer kaplıdır.
Solda bir de somaki mermerden yapılmış vaaz kürsüsü vardır.
Caminin duvarlarında bulunan Allah (C.C) Muhammed (sav)… levhalarıyla, minberin üstündeki oyma Kelime-i Tevhid’in yazıları bizzat Padişah Abdülmecit tarafından yazılmıştır. Altında padişahın imzası okunmaktadır.
Caminin harim kapısı üstünde sağda Hünkâr Mahfili, solda müezzin mahfili vardır. Bu mahfiller sundurma halinde değil birer loca gibidir. Caminin son cemaat yerinde sağda ve solda altlı üstlü üçer odalı ve sofalı birer kısım vardır. Sağdakinin kapısı denize açılır ki burası Hünkâr Mahfilidir.
Hünkâr Mahfili, kuzey girişinde batı cephesinde ve iki katlıdır. Bu düzenleme açıkça hünkârın deniz yoluyla geldiğine işaret eder.
Giriş, iki yandan on basamaklı merdivenlerle ulaşılan bir portikten verilmiştir. Bu şekilde caminin üst katına doğu ve batı tarafından her iki yönde bulunan merdivenlerle çıkılır.
Bu nedenle cami bölümü olan harimden üst kata doğrudan ulaşma imkânı yoktur. Bu düzenlemenin dönemin protokol ve emniyet kurallarına uygun olarak yapıldığı da bir gerçektir.
Caminin birer şerefeli yivli, ince iki minaresi vardır. Çok narin ve zarif görünümlü, sülün gibi, sahilden semaya ser çeken bu minarelerin şerefelerinin altında iri kabartma akont yaprakları İstanbul’da tek örnek olarak altın yaldızlarla boyanmıştır.
Zengin süslemeleriyle çok gösterişli olan bu cami, devamlı tamir gördüğünden, her defasında içindeki kalem işleri de yenilenmiştir.
H-1312/M-1894 yılındaki büyük zelzelede kıble tarafındaki pencerenin üstü ve duvarı çatladığı için alçı ile kontrol camı konmuştur. Bu felakette minarelerin ikisi de şerefelerin altına kadar yıkılmış sonra tekrar yapılmıştır.
Ortaköy Büyük Mecidiye Câmii, yapıldığı tarihten itibaren padişahların Cuma Selamlığı’na geldiği camiler arasında yer alır. Bu padişahlardan Sultan Abdülaziz tahttan indirilmesinden üç gün önce 26 Mayıs 1876’da son Cuma Selamlığı’na bu camide çıkmış, bu da caminin tarihi özelliklerine bir yenisini eklemiştir.
Özetle Büyük Mecidiye Câmii; özgün (orijinal) parçaları büyük ölçüde bir yenilenmeyle değiştirilmiş ama Boğaziçi girişindeki eşsiz konumu ve nefis görünümüyle İstanbul’un mimari mirasının yapıtaşlarından biri olmayı hala sürdürüyor.