Ömer b. Abdülaziz daha Medine’de vali iken Emevi hanedanının diğer üyelerinden farklı uygulamalarıyla dikkat çekmişti. Atandıktan sonra âlimlerden oluşan 10 kişilik bir danışma kurulu oluşturan Ömer b. Abdülaziz, yönetimle ilgili meselelerde bu kurula danışmadan iş yapmıyordu. Ahlakı ve yaşantısıyla dikkat çekti, icraatlarıyla halkın hoşnutluğunu kazandı. Ancak bu durum valilik koltuğunu korumasına yetmeyecekti. Zira Irak Valisi Haccâc’tan kaçan bazı muhalifler Hicaz Valisi Ömer b. Abdülaziz’e sığınmaya başladılar. Haccâc durumu Velid’e şikayet edince Halife Velid, amcasının oğlu Ömer’i görevinden aldı (H. 93/ M. 711).
Tüm bu engellemelere rağmen Ömer b. Abdülaziz’in halife olduktan sonraki uygulamaları ümmetin gönlünde seçkin bir yere sahip olmasını sağladı. Saraydaki lüks eşyaları beytülmale koydurması, köle ve cariyeleri azat etmesi, halktan herhangi biri gibi sade bir hayat yaşaması ve hutbelerde sadece halifeler için yapılan duayı halk için okunan umumi duaya çevirmesi kendisini İslam halifeleri içinde muteber bir yere taşır.
Sütten yeni kesilen çocuklara maaş bağlatması, hapisteki insanları miskinler kategorisinde değerlendirerek zekat gelirlerinden kendilerine yetecek kadar maaş vermesi, borçlulara borçlarını ödeyebilmeleri için yardım etmesi onun belli bir zümrenin değil, her kesimin sesini duyup ihtiyaçlarına kulak veren bir halife olduğunu gösteren çarpıcı uygulamalardır.
Sehmü’l-gârimîn (Borçlulara Yardım Fonu) oluşturduğunu, ayrıca valilerine borçlu olarak vefat eden kimselerin yeterli malı bulunmaması halinde borcun ödenmesine yardım edilmesini emrettiğini hatırlatalım.
Sadece bu kadar mı?
Evlenemeyen gençlerin evlendirilmesi, maddî imkanı yeterli olmadığı için hacca gidemeyenlere bütçeden yardım etmesi, yolcular için konaklama tesislerinin inşası ve yolcuların bir gecelik konaklama ve yiyecek ihtiyaçlarının burada ücretsiz karşılanması, malları zarara uğramış çiftçi ve tüccarın zararlarının bütçeden temini gibi uygulamalar bugün özlemini çektiğimiz toplum anlayışının onun döneminde zirveye ulaştığını gösterir.
Ömer b. Abdülaziz, zekatın amacına uygun yerlerde harcanması hususunda hassasiyet göstererek sosyal adaletin sağlanması için önemli adımlar atmıştır. Onun zamanında zekatın yetmediği yerlerde bütçe imkanlarının sosyal hizmetlerde kullanıldığı görülür. Yerel bütçe kifayetsiz kaldığında ise merkezî bütçeyi kullanmaktan geri durmamıştır. Zekatın öncelikle toplandığı bölgede harcanmasına önem verirken, hak sahiplerinin gözetilmesini ister.
Tağliboğullarının zekatını toplamakla görevlendirilen bir memur, Halifenin emri doğrultusunda toplanan miktarı Tağliblilerin ihtiyaç sahiplerine dağıtarak muhtaçlara ikişer, üçer pay vermiş ve oradan ayrıldığında zekat almaya muhtaç kimse kalmadığını gözlemlemişti. Başka kabilelerde de aynı uygulamayı tekrar eden memur, Halifeye zekat malından bir dirhem bile götürmediğini ifade etmiştir. Bu uygulamalar neticesinde bir yıl evvel zekat alacak durumdaki bazı kimseler bir yıl sonra zekatı verilmesi gereken develere sahip olabiliyordu. Muhacir b. Yezîd bu durumu şöyle anlatır:
“Ömer b. Abdülaziz bizi zekat olarak toplanan develeri fakirlere dağıtmak üzere gönderdi. Bir yıl önce zekat verdiğimiz bazı kimselerden bir yıl sonra zekat aldığımızı gördüm.”
Mütevazı bir hayat yaşayan Ömer, ailesinden de bu şekilde yaşamalarını isterdi. Halife olduktan sonra harcamalarına ve kılık-kıyafetine daha fazla dikkat etti. Sahip olduğu köleleri, elbiseleri, kokuları ve fazla olan eşyaları satarak elde ettiği 23 bin dinarı ihtiyaç sahiplerine dağıttı.
Şam’da fakirlerin yemeklerini alabilecekleri bir Aşevi (Dârü’t-ta’âm) inşa ettirdiğinde kendi ailesinden herhangi bir kimsenin buradan yararlanmasını yasaklamıştı. Oğlunun “Babam halife olduğu günden ölünceye kadar hiçbir gün karnı doyacak kadar yemedi” dediği rivayet edilir. Kendi döneminden önce yapılan haksızlıkları gidermeye azami gayret gösteren Ömer b. Abdülaziz, akrabalarının elinde bulunan başkalarından müsadere edilmiş malları alarak sahiplerine iade etti. Çevresindeki haksızlıkları gidermeye çalışırken valilerine de aynısını yapmaları için talimat verdi. Irak valisi, onun bu husustaki talimatını yerine getirirken beytülmaldeki malların tükendiğini, bunun üzerine Halifenin kendilerine Şam’dan para gönderdiğini anlatır.
Ömer b. Abdülaziz, sahip olduğu siyasî gücü halka hizmet aracı olarak kullanma hususunda azami gayret gösteriyordu. Rivayet edildiğine göre “Ne zaman Ömer’den Medine Valisi Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm’a bir mektup gelse içinde ya bir haksızlığın ortadan kaldırılıp hakkın hak sahibine verilmesi, ya bir sünnetin ihyası, ya bir bidatin ortadan kaldırılması, ya bir bağış yapılması, ya birine beytülmalden maaş bağlanması veya başka bir hayırlı iş için talimat bulunurdu. Dünyadan göçüp gidinceye kadar bu böyleydi.”
Ömer b. Abdülaziz’in bu tutumu, ailenin siyasî gücünden nemalanan ve gösterişli bir hayat yaşamaya alışkın olan akrabalarını rahatsız edecekti şüphesiz.
Ömer b. Abdülaziz, Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm’a yazdığı bir mektupta şunları emrediyordu:
“Sakın evinde oturma. İnsanların arasına çık, onların meclislerine katıl. Senin yanında insanlardan hiçbiri başkasına tercih edilmiş olmasın. Bunlar Emîrü’l-müminîn’in ailesine mensuptur deme. Çünkü bugün benim nezdimde Müminlerin Emiri’nin ailesi ile başkaları eşittir. Hatta ben, Müminlerin Emiri’nin ev halkının kendileriyle tartışanlar karşısında geri çekilmelerini daha uygun görüyorum. Bir problemi çözmekte zorlandığın zaman onu bana yaz.”
Devletin malı, ümmetin emaneti
Ömer b. Abdülaziz resmî işlerde devlet malını kullanır, özel işlerinde ise şahsına ait malı kullanmaya dikkat ederdi. Yatsı namazını kıldırdıktan sonra Müslümanlarla ilgili işleri ve daha önce yapılmış olan haksızlıkların bertaraf edilip nerede olursa olsun her hak sahibine hakkının verilmesi hususunu yazmak için beytülmalden kendisine bir mum getirilmesini isterdi. Sabah olunca da yine oturur, haksızlıkların ortadan kaldırılması ve zekatların ehline dağıtılması işiyle meşgul olurdu.
Muhâcir b. Yezîd şunları aktarır:
“Onun mum yakarken şöyle davrandığını görürdüm: Kendi ailesi ve ihtiyacı için bir şey yazacağı zaman devlete ait mumun uzaklaştırılarak kendisine ait şahsî mumun getirilmesini emrederdi. Halifeyi kendi elbisesini yıkarken gördüm. O zaman bizim yanımıza çıkmazdı çünkü kendisinin başka elbisesi yoktu. Biz de bu durumu yadırgamazdık. Kendisinin iyice eskimiş bir evi vardı, biri kendisine evinin tamir edilmesi gerektiğini söyledi. Ömer ‘Ey Müzâhim! Onu bu haliyle bırakıp onunla ilgili olarak hiçbir şey yapmadan bu dünyadan çekip gitsek nasıl olur?’ dedi.”
Halife Ömer, kesin belge getirilemese de haksızlık konusunda en küçük delaleti yeterli görüyordu. İddia sahiplerinin iddialarını ispatlamaları hususunda zorluk çıkarmaz, birinin bir şekilde haksızlığa uğradığı biliniyorsa ona hakkını iade eder, buna bürokrasinin engel çıkarmasına izin vermezdi.
Valisi Ebû Bekir b. Muhammed b. Amr b. Hazm, Ömer b. Abdülaziz’in daha önce yapılan haksızlıkların giderilmesi suretiyle beytülmali temizlemesini istediği bir mektubunda şöyle yazdığını anlatır:
“İster Müslümana, ister zimmîye ait olsun, benden önce yapılmış olan bütün haksızlıkları araştır ve her hak sahibine hakkını iade et. Haksızlığa uğramış olan kişiler vefat etmişlerse onların haklarını varislerine ver.”
Haksızlık ve zulüm olarak nitelenebilecek davranışlardan kaçındığı gibi kendisinden bu anlama gelebilecek bir davranış sadır olduğunda ona itaat edilmemesini de açıkça ifade etmiştir. Mescitteki bir konuşmada, “Allah’a isyan olan bir konuda bize itaat etmek yoktur” demekten çekinmemiştir.
Okuduğu son hutbelerden birinde Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle dediği rivayet edilir:
“Ey insanlar! Hangi görevlim haksızlık yapmışsa biliniz ki, bu konuda benim tarafımdan ona verilmiş bir izin yoktur. Allah’a yemin olsun ki, bu malı kendimden ve ailemden meneder, sonra size karşı da cimrilik yaparsam, işte o zaman gerçek cimri olmuş sayılırım. Allah’a yemin olsun ki, ben bir sünneti ihya etmezsem veya hakla beraber yürümezsem bir an bile yaşamak istemem.”
Akrabaları olan Mervânoğulları Ömer’e gelip “Senden öncekilerin bize verdiklerine nispetle sen bize çok az veriyorsun” diyerek kendisini eleştirmişlerdi.
Bunun üzerine onlara, “Bir daha bu konuyu gündeme getirirseniz devemi bağlar, Medine’ye döner, onlarla bu hususu istişare ederim” diyerek Mervânoğullarını, halife tayininde genel istişare ve seçimle yapmakla tehdit etmiştir.
Bebeklere maaş bağlatmıştı
Ömer b. Abdülaziz, daha önceki halifeler gibi devlet gelirlerinden Müslümanlara atıyye (yılda bir defa ödenen maaş) tahsis ediyor, ayırım yapmaksızın herkese eşit olarak veriyordu. Hz. Ömer döneminde olduğu gibi yeni doğan çocuklara da maaş bağladı. Ancak ölmüş kimselerin maaşlarının alınmaması hususunda Müslümanları uyarmaktan da geri durmadı:
“Sizin ölüleriniz için bir şey almanız helal olmaz. Onları bize bildirin. Yeni doğan çocukları da bize bildirin ki, onlar için de bir pay takdir edelim.”i el-Vâkıdî babasına ait şu sözleri nakleder:
Meşhur tarihçi el-Vâkıdî babasına ait şu sözleri nakleder:
“Bakıcım beni çocukken Medine Valisi Ebû Bekir b. Hazm’a götürdü. O da bana 1 dinar verdi. Ben 100 senesinde doğmuştum. Ertesi sene olunca bana yine 1 dinar verdi. Böylece 2 dinarım oldu.”
Yine amcası el-Heysem b. Vâkıd, “97 senesinde doğdum. Ömer halife olduğu zaman ben 13 yaşında idim. Onun yaptığı taksimattan bana 3 dinar düşmüştü” demektedir.
Ömer b. Abdülaziz Arap olanlarla Arap olmayanları (mevali) yiyecekte, giyside, yardım ve atıyye dağıtımında eşit kabul etmiş, bu politikası mevali nezdinde saygı görmesini sağlamıştı.
Kendisinden önceki Emevi halifeleri Hz. Ömer’in başlattığı atıyye uygulamasını devam ettirmişlerdi. Ancak kendilerine muhalif olanların ya da icraatlarını eleştirenlerin atıyyelerini keserek bu gücü siyasî baskı aracı olarak kullandıklarını hatırlamalıyız.
Ömer b. Abdülaziz’in halkın sessiz çoğunluğunu her zaman himaye ettiğine dair pek çok rivayet nakledilir. Örneğin Medine Valisi Ebû Bekir b. Hazm, Halifenin hapistekileri bile gözettiğine dair şunları söyler:
“Ömer b. Abdülaziz’in yazılı emir vermesi üzerine hapishane kayıtlarını inceliyor ve onlara atıyyelerini veriyorduk. Ömer bana şöyle yazmıştı: Yakın zamanda kayıp olan kimselerin paylarını yakınlarına ver. Uzun zamandan beri kayıp olanların atıyyelerini, kendisi veya ölüm haberi gelinceye kadar ayır. Yahut hayatta olduğuna dair delil getiren vekiline bu payı ver.”
Üzerindeki emaneti ödeyemeyen ve evlenip de mehrini ödeyemeyenlere de bütçeden yardım etmiştir. Nitekim Kûfe’ye gönderdiği bir mektupta valisine şu talimatı verdiği bilinir:
“Kimin üzerinde bir emanet var da onu ödeyemiyorsa, ona Allah’ın malından (beytülmal) verin. Kim bir kadınla evlenmiş olup da mehrini vermeye güç yetiremiyorsa Allah’ın malından ona mehrini verin.”
Valilerine yazdığı bir emirnamede, hacca gitmek isteyip de gidemeyenlere beytülmalden 100’er dinar ödenmesini ve hac güzergâhlarında hacıların ihtiyaçlarını karşılayacak kişiler görevlendirmelerini emretmiştir.
Semerkant Valisi Süleyman b. Ebü’s-Sirrî’ye yazdığı bir mektupta, “Yol üzerinde hanlar inşa ettir. Ümmetten gelip geçenleri bir gün bir gece konaklat. Onların ve hayvanlarının rahatını sağla. Hasta olan yolcuları ise iki gün iki gece barındır. Aralarında yolda kalmış olan varsa, onu gideceği yere ulaştır” diye yazdığı bilinir.
Devlet malının israf edilmediği, askerî harcamaların kısıldığı, muhaliflerin sözlü muhalefetlerine hoşgörü ile bakılarak üzerlerine orduların gönderilmediği, gelirlerin adil dağıtılması hususunda azami gayretin gösterildiği bu kısa dönemde çok geçmeden memurların zekat verilecek muhtaç kimseleri bulmakta zorlandıklarına dair rivayetler nakledilmektedir.
Özetle, İslam tarihinde halkın huzur ve refah içinde yaşadığı bir dönem olarak parlayan Ömer b. Abdülaziz devri, günümüz idarecilerine benzersiz örneklerle dolu kıymetli bir hazine sunuyor. Keşke kapağı açık bekleyen bu hazineye doğru cesaretle yürüyebilsek!- Yenişafak