Abdullah Güner’in röportajı
Türkiye’nin en önemli kurra hafızlarından biri olan Fatih Çollak Hocayla Müslüman bir insanın Kur’an’ı nasıl anlaması gerektiğini, Kur’an’ın bize neler kazandırdığını ve ayrıca hafızlığı, ‘Müslümanın hayat kitabı’ Kur’an’ı güzel okuma yollarını konuştuk.
Bir Müslümanın Kur’an’a Göre Bir Hayat Sergilemesi, Hayatını Kur’an’la Şekillendirmesi Müslüman İçin Olmazsa Olmazdır!"
Bir Müslüman için Kur’an neyi ifade ediyor?
Kur’an’ı Kerim Müslümanın ibadet kitabıdır. Kur’an’ı Kerim Müslümanın İslami bilgilerinin birinci kaynağıdır. Kur’an’ı Kerim bir Müslümanın özellikle namaz ibadetinde okumakla yükümlü olduğu ve okunması üzerine farz olan bir kitaptır. Kur’an’ı Kerim okunuşu, anlaşılması, amel edilmesi, onun yaşanması bağlamında Müslümanın tabir yerindeyse 24 saat yanından ayıramayacağı el kitabı, rehberidir.
Kur’an’ı Kerim Müslüman tarafından sadece okunmaz. Okunması ibadettir, düşünülür; düşünülmesi ibadettir, anlaşılır; anlaşılması ibadettir, bütün bunlar için gayret etmek ayrıca bir ibadettir. Ve daha da önemlisi okumanın, anlamanın ötesinde Kur’an’a göre bir hayat sergilemesi, hayatını Kur’an’la şekillendirmesi Müslüman için olmazsa olmazdır. Çünkü bir Müslümanın hayat kitabı olan Kur’an’ı Kerim ona hem dünyada hem de öbür âlemde arzu ettiği mutluluğu yakalayabilmesi için yegane rehber kitaptır.
Kur’an’ı Kerim Peygamberimiz (sav) tarafından okunmuş, okutulmuş, Sahabe-i Kiram hayatı boyunca Kur’an’ı Kerim ile meşgul olmuş; okuyarak, okutarak. Anlama gayretleri içinde hep Kur’an ile meşgul olmuşlar. Yani özetle Kur’an Müslüman için olmazsa olmaz hayat kitabıdır. Yani Allah’tan gönderilen bir mektuptur. Mektubun açılması, mektubun okunması, mektubun anlaşılması ve mektupta istenilenlerin yapılması anlamında düşünülürse Kur’an’ı Kerim Müslümanın hayatının ayrılmaz bir parçası, onu hem maddi hem de manevi manada şekillendiren, yön veren, nasıl olması gerektiğini gösteren bir hayat kitabıdır. Dolayısıyla bütün bunlardan sonra bir Müslüman için Kur’an’ın ne anlama geldiği herhalde ortaya çıkmıştır.
Peygamberimizin (sav) Kur’an’la kurmuş olduğu ilişkiyi anlatır mısınız?
Bir kere Kur’an’ın ilk muhatabı Hz. Peygamber (sav)’dir. Bizler Peygamber(sav)’den sonra Kur’an’ın muhataplarıyız. Bu bir. İkincisi Hazreti Peygamber (sav)’e Kur’an’ı Kerim vahiy yoluyla geldiği zaman ona Kur’an’ın nasıl okunması gerektiği O’nun beyanı, ve Kur’an’ın ayetlerinin Peygamberimizin(sav) kalbinde, hafızasında nasıl muhafaza edileceğinin garantisini Allah vermiştir. Dolayısıyla O’nun hayatında Kur’an böyle bir yerdedir.
Gelen her ayet önce kendisine ezberletilmiş. Ezberlediği her ayeti okumuş ve ashabına okutmuş. Ve gelen ayetleri yazdırmış. 23 yıllık Peygamberlik süresi içinde her yıl Ramazan ayında bir yıl içinde, geçen bir sene içerisinde gelen bütün ayetleri vahiy meleği dediğimiz Cebrail (ra) ile karşılıklı, biri okumuş diğeri dinlemiş. Biri dinlemiş diğeri okumuş. Karşılıklı mukabele etmişler. Bugün mukabele geleneğinin temeli de buna dayanır. Hazreti Peygamber (sav)’in hayatında Kur’an açıklanmak üzere kendisine verilen bir görevdir de ayrıca.
Yani Kur’an Müslümanlar tarafından nasıl anlaşılır? Veya Müslümanlar tarafından nasıl yaşanacak? Onun örneğini kendisi hayatı boyunca sergilemiştir. Dolayısıyla okuyarak örnek olmuş, onların anlamadıklarını açıklayarak, beyan ederek örnek olmuş. Hac ibadeti, zekat, namaz vs. bütün ibadetleri Kur’an’ın emrettiği bütün ibadetlerin nasıl yapılması gerektiğinin ilk örneğini Müslümanlar Peygamberimiz (sav)’den almış ve onu rehber edinmişler. Böylece Hazreti Peygamber (sav)’in Kur’an’la kurmuş olduğu ilişki; vahiy, Cebrail, Melek, Müslümanlara okuması, açıklaması ve yaşayarak, nasıl yaşanması gerektiğini göstermesi bağlamında bir ilişki olmuştur.
"Müslüman, Kur’an’ı Yaşama Basamağında Olmalıdır!"
Müslüman Kur’an’ı nasıl anlamlandırıp, hayatında tatbik etmeli?
Müslüman bir kere bilgiyle yola çıkmalı. Yani başta inanç esasları olmak üzere ibadetler olmak üzere ve Kur’an’ın diğer kutsalı, öğretileri… bunları önce öğrenmelidir. Bu öğrenmeyle ilgili kasıt okumayı öğrenme, anlamayı öğrenme… yani bilgiyle yola çıkıp kendine düşeni, öncelikle olarak ibadetlerde bu Kur’an ayetlerini nasıl okuması gerektiğini işin erbabından öğrenilir. Sonra okuduğu ayetleri imkanları nispetinde mesela namaz içinde Fatiha Suresi başta olmak üzere okuduğu diğer bütün ayetlerin ne anlama geldiğini yine bilgi yoluyla, öğrenme yoluyla elde etmelidir. Sadece okuma noktasında kalmamalıdır. Bu güzel bir iştir, ibadettir, bir basamaktır ama basamakta durmak doğru değil tepelere tırmanmak esastır. İkinci basamağı, üçüncüyü… bu da bilgiyle olur.
Namazdaki okuduğu yerlerin dışında merak edip okunan ayetleri bugünkü imkanlar nispetinde kitaplardan, meallerden, tefsirlerden diğer imkanlardan istifade edip öğrenmelidir. Rabbinin emir ve yasaklarını, mesajlarını biliyorsa onun diliyle Arapçasıyla, bilmiyorsa tercümelerinden istifade edip öğrenmelidir. Yani okuma basamağında kalmamalı anlama basamağında ve daha sonra da yaşama basamağında olmalıdır.
Bazı insanlar Kur’an’ı Arapça okumanın ne manası var zaten anlamıyoruz deyip "Kur’an’ı Türkçesinden okusak, anlasak" diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkçe’den okumak, anlamak ayrı bir iştir Arapça’dan ayrı. O ikisi ayrı ayrı şeylerdir. Yani biri diğerinin yerine geçmez. Biri de faziletli ibadettir. Diğeri de erdemli bir ibadettir. Yani birini yaparsak diğerinden kendimizi uzak sayamayız. Birinin bize sağladığı imkan başkadır diğerinin bize sağladığı imkan başkadır. Okuyarak dilimizin payını veririz, okuduklarımızdan huzur buluruz. Allah’ın sözlerini okumanın hazzını, zevkini, lezzetini, keyfini yaşarız. İç alemimizde huzur ortaya çıkar. Bu anlatılmaz, bu ancak yaşanır. Bunu dinlemek de öyledir. Yani bu duyguları kaleme, kağıda dökmek mümkün değil! İşte insanın ruhunun dingin olması için sakin ortamlar, böyle tabiatın içinde güzellikleri olan ortamlar bir ağacın uğultusu, ormanın uğultusu, suyun şırıltısı, rüzgarın kendine has sesi, melodisi bunlar insanın ruhunu etkileyici, insana huzur verici gelişmelerdir. İnsan bunlardan etkilenir, dinlenir, kendinden geçer. Kur’an okumakta böyledir. Ama okuyarak birkaç dakika bu zevki yaşayıp sonra bırakmak değil, anlamak için –az önce söylediğim- onun öyle kısa meal tefsiriyle ve daha sonra da onu öğrenmenin daha çeşitli yollarıyla; sohbetlerden istifade ederek, vaazlardan, hutbelerden, konferanslardan vb. yani bu Kur’an adına yapılan hizmetlerden istifade etmek suretiyle onu anlamanın gayreti içinde olmak lazım.
Türkçesini okursun onu anlamanın zevkine ulaşırsın, bilinç kazanırsın ama Arapçasını okursun az önce söylediğim gibi Allah kelamıyla özdeşleşmiş olarak, birebir onunla bütünleşmenin huzur, keyif, lezzet ve güzelliğini yaşarsın.
Kur’an’i bir hayat için neler yapmamız gerekiyor? Gündelik hayatın içinde Kur’an’la nasıl daha yakın bir birliktelik sağlayabiliriz?
Kur’an’i bir hayatın başlangıcı Kur’an’la tanışmakla olur. Kur’an’la tanışmak onun sayfalarını açmakla olur, onun sayfalarını açmak harf ve kelime bazında kıraat etmekle başlar. Kur’an’la bütünleşmek onu anlamaya çalışmakla olur. Derken nihai noktaya Kur’an insanı, Kur’an şahsiyeti, Kur’an özelliklerine sahip insan olmanın yolu orda söylenen orda istenen; yapılması istenen, yapılmaması istenen şeylere kulak vererek, dikkat ederek… Mademki Rabbim bunu bu şekilde bize emretmektedir, doğrudur, haklıdır. Mademki Rabbim bunu bize yasaklamaktadır, kötüdür, zararlıdır deyip emirlerine sarılmak, yasaklarından kaçınmak yoluyla zaman içinde yavaş yavaş Kur’an denizine doğru girmek, ilerlemek ve hani kulaç atmak suretiyle ilerlemektir.
"Hayatın İçinde Olan Bir Kitap: Kur’an’ı Kerim"
Güzel Kur’an okumanın bir sırrı var mı? Yoksa Allah’ın yaratmış olduğu bir yetenek midir sadece?
Kur’an okumak başlı başına bir sanattır. Kur’an okumak güzeldir, Kur’an’ı güzel okumak ayrıca güzeldir. Hz. Peygamber (sav) Kur’an’ı güzel okuyanları övmüştür, onlardan dinlemiştir.
Kur’an’ı kendine has, kendine özgü kurallarıyla okumak, Kur’an’ı güzel okumaktır. Kur’an’ı Kur’an gibi okumak, Kur’an okumaktır ve güzel okumaktır. Sesle okumak, güzel okumak, makamlarla okumak, ölçülere riayette okumak Kur’an okumaktır. Sırrı budur. Allah vergisi olan sesi de bununla güzelleştirmek ama bilgisine ulaşarak, bilgisine gayret ederek onu okumanın sırrına ulaşmak.
Kur’an’ı güzel okumak bir yetenektir ama yetenekler yerinde durmaz. Durmamalı, geliştirilir. Mesela ses bir yetenektir. Her insanda ayrı ayrı derecededir. Ama bir yere kadar da geliştirilebilir. Nefes bir yetenektir Kur’an okurken nefesin uzun olması, nefesin iyi kullanılması bu yeteneğe bağlı bir çalışmayla da olabilecek şeylerdir. Onun ötesinde Kur’an’ın bilgisi tamamen gayretle, çalışmayla bu işin yollarına başvurmak suretiyle olacak şeydir.
Kur’an’ı güzel okuma şekilleri, makamlar nasıl ortaya çıktı?
Yani Kur’an’ın kendine has özel bir makamı yoktur. Musiki makamlarından herhangi birisi, bugün bildiğimiz ve musiki de uyguladığımız makamlardan biri ya da birkaçı okuduğumuz ayetlere adapte edilebilir. O makamlar giydirilebilir. Fakat burada tek şart onun kendisine has tecvit disiplininden uzaklaşmadan, “doğru okuma kuralları” dediğimiz; Kur’an’ı doğru okuma, güzel okuma kurallarından taviz vermeden, ona istediğiniz, sesinize uygun, tavrınıza uygun bir makam veya birkaç makam ile okumak mümkündür. Yoksa Kur’an’a has değişmez olmazsa olmaz bir makam yoktur.
Hafızlık neden önemlidir? Bir insanın Kur’an’ı Kerim’i ezbere bilmesinin anlamı ve önemi nedir sizce?
Hafızlık kelime anlamından yola çıkarak hafız demek “koruyan” demek. Kur’an ayetlerini ezberleyen azını, ortasını, çoğunu, tamamını ezberleyen insan yapmış olduğu o çalışma ile eğitimle ayetleri koruma noktasında bir görevi de o üstlenmiş olur. Yani bizden önceki nesiller bize nasıl aktardıysalar yazıyla, ezberle, diğer yollarla… Hafızda diğer yollarla kendisinden sonra gelen nesil veya nesillere ezberlediklerini öğreterek, aktararak yani elden ele, dilden dile, gönülden gönüle Kur’an taşınmış olur.
Ezberlemek “korumak” demek, hafız “koruyan” demek. Neyi koruyan? Ayetleri. Nasıl koruyacak? Hocasından nasıl öğrendiyse. Hocası hocasından, hocasından, hocasından ta Peygamberimiz (sav)’e kadar, nesil nesil herkes öğrendiğini en doğru şekilde tek harfiyle oynamadan bir ilave ya da eksiklik yapmadan muhatabına, talebesine aktararak… Hafızlık bunun için Kur’an’ı ezberlemek, Kur’an’ı koruma yolunda bir misyonu üstlenmek, üstlenmiş olmak demektir.
Türkiye’de Müslümanların Kur’an’la birlikteliğini nasıl görüyorsunuz? Eksik olduğumuz noktalar nelerdir?
Evet, tabi bugün sadece Türkiye’de değil, bütün İslam aleminde o coğrafyada yaşayan Müslümanların ne yazık ki çok çok azı hariç büyük ekseriyetinin Kur’an’la münasebeti, Kur’an’ın onlardan istediği gibi değildir, Allah’ın istediği gibi değildir, Allah Resulünün istediği gibi değildir.
Şu an Kur’an, Müslümanların nezdinde sadece belli günlerde hatırlanan işte belli insanların, hocaların okuyacağı, okuması gerektiği bir kitap olarak düşünülmekte. Sadece okuma ama sadece okuma, Ramazanlarda, kandillerde, özel günlerde okunan dinlenen kitap olarak algılama hastalığı vardır ne yazık ki.
Oysaki Kur’an hayatın içinde kılıflarda, duvarlarda, sandıklarda saklı kalması, gizli kalması gereken bir kitap değildir. Hayatın içinde; adımını attın, gittin, yürüdün, oturdun, kalktın, yedin, içtin, ibadet ettin, eğlendin, evine geldin, işine gittin vb. Bütün buralarda Kur’an sana yol gösteriyor. Adımını şöyle at, eve şöyle gir, çarşıda şöyle yürü, şöyle selam ver, ibadetini şöyle yap. Sözüne dikkat et, gözüne dikkat et, eline dikkat et! Böyle hayatın içinde olan bir kitap. Dolayısıyla bugün o anlamda hayatın içinde –üzülerek ifade ederim ki- olmadığı içinde zaten İslam aleminin, Müslümanların hali bugün ne yazık ki pek de iç açıcı değildir.
On5yirmi5.com