Kınalıada’da bir cami var; tabelası olmasa, cami olduğu anlaşılmıyor. Şerefesi, merdiveni ya da külahı yok… Bu minareye müezzin çıkmıyor. Kubbesi de yok zaten.
Bu iki cami arasında rivayetlere göre bir bağlantı var: “1958 yılında yerinden sökülen Karaköy Cami’den alınan iki parça mermer Kınalıada’daki camide. Birisi, caminin avlusunda yatıyor, diğeri de cami duvarının yapımı sırasında tuğla olarak kullanılmış.”
Cami, yol genişlesin, Kınalıada’daki Müslüman halk camisiz kalmasın diye yıkılmış ve taşınmak üzere parçalarına ayrılıp adaya doğru sefere çıkmış. Bu sefer esnasında gemi yan yatmış, içindekiler Boğaz’ın derinliklerinde yerini bulmuş. Açıklanan budur. Camide bulunan halılardan, saatlerden, şamdanlardan ve Venedik’ten getirilen değerli avizeden haber yok. Nerede oldukları bilinmiyor.İtalyan mimar Raimondo D’Aronco tarafından yapılan ve Art Nouveau akımının ilk örneği olduğu söylenen caminin yolun genişliği ile ilgili problemi, hemen karşısında bulunan Ziraat Bankası yaratmamış mesela. Bu konuyla ilgili araştırma yapan Prof. Dr. Afife Batur’a göre, kaybolan eserler el altından satılmış olabilir. Mihrabı da, şu an Kasımpaşa’daki Yahya Kethüda Camii’ndeymiş, söylenenlere bakılırsa.
Gelelim 2002′ye; İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Karaköy Camii’nin yeniden inşasını yatırım programına alıp, 2012 Temmuz’unda Tarihi Çevreyi Koruma Müdürlüğü aracılığıyla AGS Mimarlık şirketiyle sözleşme imzalayarak caminin yeniden inşasında ilk adımı atmış. Projenin yetkililerinden Sebahattin Demirtepe, “Caminin İtalyan mimar D’Aronco’ya ait çizimlerini, İtalya’daki Udine Kent Müzesi’nden edindik. Parça parça orijinal eskizleri yorumlayarak projeyi oluşturduk. Projeyi, İtalya’da D’Aronco’yu bilen, takip eden uzman ve akademisyenlerle iletişim halinde yürütüyoruz” demiş.