İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Demircan’ın Derin Tarih’teki yazısı.
Çileli, bir o kadar da vakur bir hayattı onunkisi. İslamla gelen şerefin bedelini işkencelerle ödeyecekti. Mekke sokakları onun “Ehad” (O birdir) haykırışlarıyla gece gündüz inledi. Gür sesi sebebiyle Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem) ilk ezânı okuma görevini ona verecekti. Hz. Ömer (r.a.) ise “Ebubekir efendimizdir; efendimizi (Bilal’i) azat etmiştir” diye övecekti onu.
Bilal b. Rebah el-Habeşî, Serat doğumlu bir siyahîydi. Hz. Ebubekir (r.a.) tarafından satın alınıp azat edildiği için “Ebu Bekir’in mevlası” olarak da anılır. Habeşistanlı yani Etiyopyalı anlamına gelen “el-Habeşî” nispeti orada doğduğu için değil, anne-babasının kökeni sebebiyle verilmiştir. “Ebu Abdullah” künyesiyle hitap edilirdi.
Köle olarak doğup büyüdüğü için çocukluğu ve gençliğiyle ilgili yeterli bilgiye sahip değiliz. Vefatında yaklaşık 60 yaşında olduğunu biliyoruz. Bundan hareketle Hicretten 40 yıl önce, 580 senesi civarında doğduğu tahmin edilir. Halid adlı bir erkek kardeşi ve Gufre adlı bir kız kardeşi olduğu bilinse de haklarında bilgi yoktur.
Nebevî tebliğin başlamasından sonra Müslüman olan Bilal, Ammar ve Ammar’ın annesi Sümeyye, Mekke’nin zayıflarından, kendilerini koruyacak güçlü yakınları bulunmayan, azat edilmiş kişilerdi. Bilal gibi diğerleri de ağır işkencelere maruz kalıyorlardı. Nitekim Ebu Cehil, Müslüman olduğu için Sümeyye’ye çirkin sözler söylemiş, sonra mızrağını saplayıp onu öldürmüştü. Böylece Sümeyye İslam uğruna şehit edilen ilk Müslüman olma şerefine nail oldu.
Bilal b. Rebah’ın annesi Hamame, kendisi gibi Cumahoğullarından Ümeyye b. Halef’in cariyesiydi. Hz. Peygamber’in çağrısına uyarak Müslüman olmuş; bu sebeple ağır işkencelere maruz kalmıştı. Hz. Ebubekir ileride Bilal’le birlikte annesini de satın alarak azat edecekti.
Müslüman olunca dininden dönmesi için Bilal-i Habeşî’ye sahibi Ümeyye b. Halef tarafından ağır işkenceler yapıldı; Allah’a şirk koşması ve putlara tapması istendi. Ancak o sabretti ve isteklerin hiçbirini yerine getirmedi. Ümeyye onu öğle sıcağında sırt üstü yere yatırır, göğsünün üstüne büyük bir taş koydurarak, “Ya ölünceye ya da Muhammed’i inkâr edip Lat ve Uzza’ya tapıncaya kadar böyle kalacaksın” derdi. Bilal bu haldeyken dahi “O birdir, O birdir” demekten vazgeçmedi.
Hep O’nun yanındaydı
Bir gün yine işkence altındayken Varaka b. Nevfel yanından geçti. Taşın altında Bilal yine, “O birdir, O birdir” diye inliyordu. Varaka, “Ey Bilal, vallahi birdir, birdir” diye karşılık verdi. Sonra da Ümeyye b. Halef’e ve yanında bulunan yakınlarına, “Allah’a yemin ederim ki, onu bu şekilde öldürürseniz kabrini türbe yaparım” dedi.
Yine bir defasında sahipleri Bilal’i alıp güneşin altında boylu boyunca uzatmışlardı. Üstüne çakıl taşları ve soyulmuş inek postu atıp “Senin Rabbin Lat ve Uzza’dır” dediler. Onun ağzındansa sadece “O birdir, O birdir” sözleri döküldü.
Bir gün Hz. Ebubekir ile Ümeyye b. Halef arasında şu konuşma geçti:
“Ebubekir: Bu zavallı için Allah’tan korkmuyor musun?”
-Onu sen bozdun, içinde bulunduğu durumdan da sen kurtar!
-Yaparım! Ondan daha güçlü bir kölem var. Üstelik senin dininden. Buna karşılık sana onu veriyorum.
-Kabul. Senin olsun.”
Hz. Ebubekir, Bilal’i alarak azat etti. (100 ya da 140 dirheme satın alarak azat ettiği de rivayet edilir.)
Böylece özgürlüğüne kavuştu Bilal- i Habeşî ve ömrü boyunca Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmadı. Bedir’e, Uhud’a, Hendek’e ve diğer seferlere katıldı. Veda haccında da yanındaydı. Hz. Peygamber’in abdest suyunu temin etmek, sütre olarak kullandığı harbeyi taşımak (açık yerde namaz kılarken kişinin kıble tarafına gelecek şekilde önüne koyduğu mızrak ya da değnek), şahsi ihtiyaçlarını karşılamak, özellikle savaşta geceleri korunmasını, gündüzleri gölgelenmesini sağlamak, yemeğini hazırlamak, beytülmal işlerine bakmak, onun emriyle bazı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, seriyye (Peygamberimizin katılmadığı küçük askeri birlik) kumandanlarına sancak vermek, emirlerini halka duyurmak ve kadın esirleri muhafaza etmek gibi işleri üstlendi (M. Fayda, “Bilal-i Habeşî”, DİA, VI, 152).
Allah Resulü Bilal’i Mekke’de Ubeyde b. el-Haris b. el-Muttalib’le kardeş ilan etmişti. Hz. Ömer’in tutturduğu atıyye (maaş) divan kayıtlarından anladığımız kadarıyla Medine’ye hicretten sonra Ebu Rüveyha el-Hasamî’yle kardeş olmuştu. Atıyye divanlarının yazıldığı dönemde cihad etmek üzere Şam’da bulunuyordu.
Hz. Ömer ona mektupla, “İsmini kiminle beraber yazayım?” diye sorunca “Ebu Rüveyha ile! Allah Resulü’nün aramızında yaptığı kardeşlik sözleşmesinden dolayı ondan asla ayrılmam” cevabını aldı. Ömer de ismini ve -Bilal’in onlar arasındaki yüksek makamı dolayısıyla- Habeşlilerin listesini Hasam kabilesinin listesine ekledi.
Kâbe’nin damında ezan
Resulullah hicretin 7. yılında (Miladi 628) Hayber ve civarındaki yerleşim yerlerinin fethini tamamladıktan sonra Medine’ye dönmek üzere yola çıktı. Medine’ye yaklaştıklarında geceleyin bir süre yürüdüler. Ancak sabah namazı vaktinden biraz önce dinlenmek için durabildiler. Hz. Peygamber ashabına, “Bizi sabah namazına kaldıracak salih ve gözüne hâkim olabilecek (uyumayacak) biri yok mu?” diye sordu. Bilal, “Ben varım!” deyince Resulullah ve yanındakiler uyudu. Ebubekir ise Bilal’i, “Gözlerine hâkim ol!” diye tembihledi. Bundan sonrasını Bilal anlatır:
“Elbiseme sarılarak şafağı beklemeye başladım. Ne zaman yanım üzere düştüğümü bilmiyorum. İnsanlar Bakara suresinin ‘İnna lillah ve inna ileyhi râciûn’ (Allah’a aidiz ve ona döneceğiz) ayetini okurken uyandım; güneş ortalığı ısıtmıştı. Herkes beni kınamaya başladı. En çok yüklenense Ebubekir’di.
Resulullah, ‘İhtiyacı olan ihtiyacını gidersin. Ey Bilal, ilk ezanı oku!’ dedi. Resulullah’ın bütün yolculuklarında yaptığım gibi ezanı okudum. İnsanlar toplanınca Resulullah, ‘İki rekât sabah namazının (sünnetini) kılın!’ dedi. Kıldılar. Sonra bana, ‘Kamet getir!’ dedi. Getirdim. Resulullah uzun bir namaz kıldırdı. Öyle ki, herkes güneşin sıcaklığından alnındaki terleri silmeye başlamıştı. Selam verince insanlara dönüp, ‘Nefislerimiz Allah’ın elinde. İsterse onları kabzeder. Bu hususta Allah herkesten çok hak sahibidir. Allah nefislerimizi bize iade edince namaz kılmaya başladık’ dedi. Sonra bana yönelerek, ‘Yeter (üzülme)!’ dedi. Ben de, ‘Anam babam sana feda olsun. Vallahi senin nefsini kabzeden benimkini de kabzetmişti’ dedim. Resulullah tebessüm ederek karşılık verdi (Vakıdî, Kitâbü’l-Meğâzî, 711-712).
Kölenin ezan okumasını hazmedemeyenler
Bilal, hicretin ilk yılında Hz. Peygamber’in kendisine öğrettiği şekilde ilk ezanı okuyan kişiydi. Vefatına kadar da müezzinliğini yapmıştı. Peygamberimizin iki müezzini daha vardı: Ebu Mahzure ve Amr b. Ümmi Mektum. Bilal’in olmadığı zamanlarda Ebu Mahzure, o da olmayınca Amr b. Ümmi Mektum müezzinlik ederdi.
Bilal ezanı bitirir, Hz. Peygamber’in kendisinin ezan okuduğunu anlaması için kapısında durur ve “Haydi namaza (Hayye ale’s-salâh), haydi kurtuluşa (Hayye ale’l-felâh), ey Allah’ın Resulü!” derdi. Allah Resulü evinden dışarıya çıktığında Bilal kamet getirmeye başlardı.
Hicretin 8. yılında (Miladi 630) Mekke’nin fethedildiği gün öğle vakti Resulullah Bilal’e, Kâbe’nin damına çıkıp öğle ezanını okumasını emretti. Kureyşlilerin bir kısmı etraftaki dağlara çekilmişlerdi. Liderleri kaçmış, öldürülme korkusuyla gizlenmişlerdi. Bazılarıysa güvence talep ediyordu.
Bilal ezan okurken sesini her zamankinden daha çok yükseltti. “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” (Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ederim) kısmına geldiğinde Ebu Cehil’in kızı Cüveyriye, “Vallahi (Hz. Peygamber’i kastederek) adam senin şanını yükseltti. Namaza gelince, biz namaz kılarız; fakat dostlarımızı öldürenleri asla sevmeyeceğiz. Muhammed’e gelen peygamberlik babama da gelmişti ancak babam kavminin zıddına gitmek istemediği için onu reddetti” dedi.
Eski bir Habeşli kölenin Kâbe’nin damında ezan okumasını hazmedemeyen tek kişi o değildi. Halid b. Üseyd, “Babama ikramda bulunup da bu günü işitmesine engel olan Allah’a hamd olsun” derken, Haris b. Hişam da, “Vah anam vah! Ölseydim de bugünleri görmeseydim. Kâbe’nin üzerinde Bilal’in anırdığını duyuyorum” sözleriyle öfkesini dile getiriyordu. Hakem b. el-Âs ise “Vallahi bu büyük bir olay. Cümahoğulların kölesi Beni Talha’nın binasının üzerinden bağırıyor!” demişti. Ebu Süfyan da, “Şahsen bir şey söylemeyeceğim. Söyleyecek olursam bu çakıl taşları ona (Hz. Peygamber’i kastederek) haber verecek” dedi. Gerçekten de biraz sonra Cebrail gelip aralarında geçen konuşmaları Resulullah’a haber verdi (Vakıdî, Kitâbü’l-Meğâzî, 846).
Peygamber’den sonra sustu
Allah Resulü vefat ettiğinde (henüz kabre konulmamıştı) ezanı yine Bilal okudu. “Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah” derken insanlar mescitte gözyaşlarını tutamadılar. Allah Resulü defnedildikten sonra Hz. Ebubekir, Bilal’e şöyle dedi:
-Ezan oku!
-Beni sadece seninle beraber olmam için azat ettiysen bunu benden istemeye hakkın var. Ama beni Allah için azat ettiysen o zaman beni, kendisi için azat ettiğin [Allah] ile baş başa bırak!
-Seni sadece Allah için azat ettim.
-Öyleyse ben de bundan böyle Allah Resulünden başka hiç kimse için ezan okumuyorum.
-Bu senin bileceğin iş.” (İbn Sad, Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, III, 218). Yaygın rivayete göre Bilal, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ezan okumamış ve Allah Resulü’nün vefatının ardından Hz. Ebubekir’le aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir:
-Ey Allah Resulünün halifesi! Allah Resulünü şöyle derken duydum: ‘Müminin en faziletli ameli, Allah yolunda cihat etmektir.’
-Ne istiyorsun ey Bilal?
-Düşmanın saldırma tehlikesi olduğu bir yerde ölünceye kadar nöbet tutmak istiyorum.
-Sana Allah’ı hatırlatırım. Benim hatırım ve üzerindeki hakkım için bırakıp gitme! Yaşlandım, düşkün oldum ve ecelim yaklaştı.”
Bu sözler üzerine Bilal, Ebubekir vefat edinceye kadar yanında kaldı. Vefatının ardından Hz. Ömer’e giderek aynı talepte bulundu. Yeni halife de bu isteği geri çevirince Bilal ısrar etti. Hz. Ömer, “Ezan okuma işini kime tevdi etmemi uygun görürsün?” diye sordu. Bilal cevapladı: “Sad’a vermeni öneririm. Zira o, Allah Resulü’ne ezan okumuştu.” Bunun üzerine Ömer, Sad’ı çağırdı ve görevi ona verdi. Ondan sonra görevi onun nesline tevdi etti.
İslamdan önceki Arap örfüne göre bir kölenin, azat edildikten sonra bile hür bir Arap kadınıyla evlenmesi mümkün değildi. Hele hele Arap olmayan birinin böyle bir evlilik yapması düşünülemezdi bile.
Hz. Peygamber bu algıyı değiştirmek için azatlısı ve evlatlığı Zeyd b. Harise’yi halasının kızı Zeyneb bt. Cahş’la evlendirdiği gibi Bilal’i de Zühreoğullarından bir kadınla evlendirmişti. Hâsılı Bilal’in ten renginin belirlediği kaderini İslam değiştirecek, şahsında İslamın rengi, ırkı ve soyu aşan sosyal adaleti tecelli edecekti.
Kaynaklarda Bilal’in çocuğu olduğuna ilişkin bir kayıt bulunmuyor. “Ebu Abdullah” künyesi, Abdullah adında bir oğlu olduğu anlamına gelmez. Zira Araplar bu künyeyi, çocuğu olmayan kişiler için de isim gibi kullanırlardı.
İnsanlar gelip faziletlerinden ve Allah’ın nasip ettiği güzelliklerden bahsettiklerinde Bilal, “Ben sadece bir Habeşliyim, daha düne kadar köleydim” diyerek tevazuyla cevap verirdi.
Güzel ve gür sesiyle okuduğu ezanlarla en müşkil anlarında Müslümanların kalplerine huzur ve ümit yağdıran Habeşli Bilal 60’lı yaşlarında hicretin 20. (Miladi 641) yılında Dımaşk’ta (Şam’da) vefat etti. Dımaşk mezarlığındaki küçük kapının yanına defnedildi. Daha sonra üzerine bir türbe yapıldı.
Son bir not:
Bilal-i Habeşî’nin rivayet ettiği 44 hadisten ikisi Buharî’de, biri Müslim’de, biri de her ikisinde birden yer almıştır. Yani Peygamber Efendimiz’in bazı sözleri bu Habeşli kölenin kanalından bize ulaşmıştır ki, bunlar İslamiyetin, insanlığın yeni yeni aşmaya başladığı ırk ve renk takıntısını asırlar evvelinden aştığının en çarpıcı misallerinden biri olarak ebediyete kadar hatırlanacaktır.