İşte Nihat Hatipoğlu’nun o yazısı…
Allah yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındadır. Onları her yaptığımız ikramda aynı zamanda Allah’a ikramda bulunmuş oluruz. Susuz kalmış kimseye verilmiş su Allah’a verilmiş sayılır
Denilir ki Hz. Musa’nın kavmi Hz. Musa’ya derler ki; “Yüce Allah’ı soframıza davet et. O’na yemek ikram etmek istiyoruz.” Hz. Musa (a.s.) kavmine kızar. Der ki; “bilmiyor musunuz Yüce Rabbimiz insanlara ait böyle eksikliklerden pak ve uzaktır? Onun için böyle haller düşünülemez. Yüce Allah’ın sizin ekmeğinize yemeğinize ihtiyacı yoktur. Allah yemez, içmez, uyumaz.” Ancak kavmi ısrar eder.
Daha sonra Hz. Musa Yüce Rabbin vahyine ulaşınca Rabbimiz sordurur. “Musa! Kavminin isteğini neden bana iletmedin? Onlar beni yemeğe çağırdılar.”
Hz. Musa der ki; “Ya Rabbi! Seni tenzih ederim. Senin sıfatlarını biliyorum. Sen böyle şeylerden – ekmekten, yemekten, su içmekten, uykudan – arınmışsın. Paksın. Münezzehsin.”
Yüce Rabbimiz Hz. Musa’ya buyurur ki; “kavmin hazırlık yapsın. Cuma günü ben onların davetine karşılık vereceğim.”
Hz. Musa kavmine döndüğünde bunu onlara söyler. Kavmi müthiş bir hazırlık yapar. Hayvanlar hazırlanır. Çeşit çeşit yemekler hazırlanır. Her ev yemek getirir. Hazırdırlar. Ve Yüce Rabbi beklemekteler.
Ancak gelen giden yok. Neden sonra akşamüstü, her tarafı dökülen, gariban ve muhtaç olduğu belli olan bir fakir gelir. Ve “bu fakire bir lokma” der. Halk ve Hz. Musa derler ki; “biz Yüce bir misafir bekliyoruz. Sen bekle, hatta bize su taşı. Sonra seni doyururuz.”
Beklerler. Gelen giden yok. Kavmi Hz. Musa’yı kınarlar. Fakir de bir şey yiyemeden yoluna devam edip gider.
Ertesi gün Hz. Musa’ya Rabbin emri tecelli eder. Hz. Musa der ki; “Ya Rabbi, ben mahcup oldum. Sizin lütfunuz o sofraya tecelli etmedi.” (Hz. Musa Yüce Allah’ın gelmeyeceğini ama lütfunun bir şekilde tecelli edeceğini, oraya bir türlü yansıyacağını biliyordu.)
Yüce Rabbimiz buyurdu; “Musa ben geldim. Ama siz beni doyurmadan gönderdiniz.” Hz. Musa hayret içinde; “Ya Rabbi nasıl olur?” deyince,
Rabbimiz buyurdu; “O fakir geldi ya! İşte ben o fakirin yanında idim. Onu doyurmuş olsaydınız bana ikram etmiş olurdunuz. Bilmiyor musunuz; ben yoksulun, muhtacın, düşmüşün yanındayım. Ona ikram ettiğinde bana ikram etmiş olursunuz. Ben susamış kulumun yanındayım. Ona su verdiğinizde bana su vermiş olursunuz.”
Bu anlamda sofranıza Rabbimiz’in yanında olduğu fakirleri davet eder misiniz? Sofralarınız, hali iyi olanların birbirlerini davet ettikleri birer zenginler sofrasına dönüşmesin. Mutlaka sofranızda bir yetim, bir öksüz, bir düşmüş, bir borçlu, bir ağzı dualı, bir kimsesiz olsun..