Hiçbir yayına abdestsiz çıkmıyorum

Ramazan Günlügü
Röportaj: Eser Postallı Günler ne de çabuk akıp geçiyor. Neredeyse yarısına geldik Ramazan’ın. Her güzel şey gibi insan bu güzel günleri de kaybetmek istemiyor. Onun huzurundan, bereketinden dah...
EMOJİLE

Röportaj: Eser Postallı

Günler ne de çabuk akıp geçiyor. Neredeyse yarısına geldik Ramazan’ın. Her güzel şey gibi insan bu güzel günleri de kaybetmek istemiyor. Onun huzurundan, bereketinden daha fazla nasiplenmek istiyor. Bir şey fark ettiniz mi bilmiyorum, bu Ramazan’da televizyon kanalları gerçekten bu ayın hakkını vermeye çalışıyor. Önceki yıllarda da Ramazan’da bir ‘değişim’ olurdu televizyonlarda ama bu yıl farklı bir içtenlik, samimiyet var sanki. Bu konuda TRT’nin diğer kanallara göre birkaç adım önde olduğunu söylemeye gerek yoktur sanırım. İftarda Bekir Develi’nin sunduğu Ramazan Sevinci, sahurda da Dursun Ali Erzincanlı ve Murat Gökşen’in sundukları Sahur Bereketi. Sahurda, vaktine uygun huzur dolu bir program, iftarda ise cıvıl cıvıl bir Ramazan Sevinci.

Bekir Develi ismini duymayan yoktur herhalde. Kendisini ‘stand up’ gösterileriyle tanıdık daha çok. Ama onun farklı bir yönü vardı. Gösterilerin konuları namaz, takke, sevap, cennet, cehennem, hacı, cami… gibi İslami unsurlardı ve edep dairesinden çıkmadan yapıyordu işini. Sonra televizyon dönemi başladı. Samanyolu’nda 40 bölüm yayınlanan Yola Düşenler programıyla 2007 yılında RTGD’nin Haber Aktüel ödülünü aldı. Daha sonra TRT’ye geçti ve Bayram Şekeri, Elalem Ne Der, Anadolu Gezgini, Dünyada Ramazan, Sütlü Kahve, Arife Tarif, Gez Göz Arpacık… gibi birçok başarılı yapımın altına imza attı. Şimdi de kendisini Ramazan Sevinci’nde beğenerek izliyoruz. Huzurlu bir Süleymaniye akşamında kendisiyle güzel bir söyleşi yaptık.

ÇOK YİYEN BİRİ DEĞİLİM, YAYINDA ÖYLE GÖRÜNÜYOR O!

Daha önce sürekli yemek yiyerek program sunan biri olarak iftar programı sunmak zor olmuyor mu?

Gerçekten ilk başlarda biraz zor oldu. Ama onu hissetmiyor insan. Eşim şöyle bir espri yapmıştı: İnşallah sen ilk günün açılışında orada yemek yapan bir iki teyze görüp de ‘Aa teyze ne yapıyorsun?’ falan diyerek yemeklere yumulmazsın. Tabii bazen insanın dudakları kuruyor. Orucun artık son saati. Ama Cenab-ı Hak onun sabrını da veriyor elhamdülillah. Çok da zorlandım diyemem açıkçası. Çok yiyen biri de değilim ayrıca. O yayında öyle görünüyor.

Özellikle Müslüman sanatçılar bu ayda çok yoğun programları olduğu için Ramazan’ı hakkıyla yaşayamadıklarından şikâyet ederler. Sizin için Ramazan nasıl geçiyor?

Ramazan iyi geçiyor elhamdülillah. Ramazan’da benim gibi bu işleri yapan arkadaşlar, sahurda bir program alıyorlar, iftardan hemen sonra başka bir programa gidiyorlar. Ben onu yapmıyorum Ramazanlarda. Ben bir işle uğraşıyorum, o işe konsantre olmaya çalışıyorum. Mesela bu Ramazan’da otuz gün boyunca hiçbir yerde ne bir gösteri ne bir sahnem var. Sadece TRT 1’de iftar sunuyorum. Böyle olunca hem Ramazan’dan da bir şeyler nasiplenme şansım oluyor, vaktim oluyor. Hem de o yaptığım tek işe daha iyi konsantre olabileceğimi düşündüğümden sadece bu işi yapıyorum Ramazan’da.

HİÇBİR YAYINA ABDESTSİZ ÇIKMIYORUM

Programla ilgili çok güzel tepkiler alıyorsunuz. Sunumunuz, ağırladığınız konuklar, ilahiler… Seyirci çok beğeniyor programı. Bir de Bekir Bey’e sorsak, içeriden nasıl görünüyor?

İnşallah güzel bir şey yapıyoruzdur. Gelen konuklar, kim müsait, bugün o gelsin tarzında gelen konuklar değil. Hepsi bir ay önceden ayarlanmış, seçilen, bildiğimiz ve gerçekten dolu dolu konuklar davet etmeye çalışıyoruz. Elhamdülillah, biz de yayına elimizden geldiği kadar ciddi bir şekilde hazırlanarak çıkmaya çalışıyoruz. Riya olmasın, ben hiçbir yayına abdestsiz çıkmıyorum. Burada zaten Kanuni Sultan Süleyman’ın, Gümüşhanevi Hazretlerinin, Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinin, Mimar Sinan’ın ruhaniyetleri de burada. Onlara da her gün dua ediyoruz, Fatiha okuyoruz, Kuran okuyoruz. Bence program çok iyi gidiyor. Daha iyi olabilir mi? Mutlaka daha iyi olabilir. İyi olan her şey Cenab-ı Hak’tan, kötü olan ne varsa yayına dair bendenize ait.

Stand up gösterileri bitti mi? Ramazan’ı da fırsat bilerek malzeme mi topluyorsunuz?

Malzeme zaten çok elhamdülillah da, iftar programı yaptığım için Ramazan ayında yapamadım. Televizyona bu ara biraz fazlaca yoğunlaşıyorum. O yüzden de çok fazla gösteri alamadım. Ama Allah nasip ederse iki üç ay sonra art arda her yerde en azından bir sahne yapmak arzu ediyorum. Böyle yeni bir oyunla… İnşallah Allah nasip ederse öyle bir niyetimiz var.

Stand up’tan çıkıp Samanyolu’nda ‘yola düştünüz’. ‘El alem ne der’ diye düşünmeden ‘gez göz arpacık’la seyirciyi kalbinden yakaladınız. Bu yıl da ‘Ramazan sevincimizi’ artırdınız. Bundan sonra neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Ramazan’dan sonra Bekir Develi ile Keşif Zamanı diye bir program yayınlanacak. 13 bölümünü çektik. Allah nasip ederse o devam da edecek. Şu ana kadar hep yurt içinde illerimizi, ilçelerimizi, köylerimizi tanıttık, oraların kültürünü anlatmaya çalıştık. Fakat komşu ülkelerden de başlayarak bize çalan, bize dair, yollarımızın kesiştiği insanlar, hikayeler var. Bekir Develi ile Keşif Zamanı’nın ilk 13 bölümünde Gürcistan ve Azerbaycan’ı detaylı bir şekilde tanıttık. Ben zannetmiyorum ki hiçbir programda bu kadar detaylı anlatılmış olsun bu iki ülke. Koskoca bir ülkeye 45 dakika ayırmak bazen istediğiniz her şeyi söyleyememenize neden oluyor. Ben de belli bir bölüm sayısı daha önceden belirlemeksizin hikaye nerede biterse oraya kadar çekeyim muradıyla öyle bir konsept yaptım. İnşallah beğenilir, bu Ramazan’dan sonra o da yayına girecek Allah nasip ederse.

Babanızı küçük yaşta kaybettiniz ve zor bir çocukluk dönemi geçirdiniz. ‘Acı çekmek ruhun fiyakasıdır’ diyor bir şair. Peki sizce acı mizahın neyi olur?

Acı mizahın kardeşidir aslında. Nasıl ki kainatta her şey zıttıyla kaimse… İyi mizah yapan adamların birçoğu acıyı da çok yakından hissedebilen insanlardır. Duyuları açık olan insanlardır. Acı ve mizah birbiriyle kardeş duygular. Ben şiir de yazıyorum, bunları yayınlamadım, kendime yazıyorum daha çok, deşarj olma niyetiyle. Yılmaz Erdoğan mesela, çok iyi bir mizahçı. Ama bakıyorsunuz şiirlerine ve şaşırıyorsunuz, mizah yönüyle öne çıkan insanın acı duyguları da anlatıyor olması garip geliyor. Benim de böyle bir yanım vardır aslında ama onu da ekranda pek fazla yansıtmıyoruz. Çünkü halk böyle tanıdı, böyle sevdi, böyle devam etsin. Fakat yeri geliyor bazen iftar programlarında, insanların gönül telinin titrediği anlar oluyor. Geçen yıl Ramazan programını Balkanlarda yapmıştık. Orada Saraybosna’da o gördüğümüz trajedi… En âlâ mizahçı olsa, kim dayanabilir ki ona. İnsan orada üzülüyor ve sen mesulsün ondan. Bir sunucu profesyonelliğiyle, ‘ha öyle mi, acı mı çektiniz, çocuklarınız mı öldü, peki, bir başka programda yeniden buluşmak üzere’ diyerek gidemezsin. Bunu yapamazsın, yapamam, ben yapamıyorum. Mesela bir televizyon kanalından yardım programı sunuculuğu teklifi gelmişti vaktiyle. Hani evlere gidiyorlar, çok fakir aileler gösteriliyor, sonra kumanyalar dağıtılıyor. Ben bunu evet sunuculuk becerisi olarak belki yapabilirim ama insani olarak ben buna müsait bir insan değilim. ‘Bir başka programda görüşmek üzere’ deyip arkamı dönüp yürüyemem ben, çok etkilenirim, kaldıramam bunu dedim. Halbuki mizahçı mantığıyla düşünsen, gelir geçer yapılır işler gibi görünür ama ben başarılı değilim o işlerde.

MÜMKÜN MERTEBE RİSALE-İ NUR OKUYORUM

Özellikle zaten seyirci de sizin bu doğal olan tavrınızı beğeniyor. Benim sizde gördüğüm, çok farklı alanlardan referanslarınız var. Yetiştiğiniz kültür olarak, hepsinin sofrasından bulunmuş ve hepsinden sadır olan bir dille, gönülle konuşuyorsunuz…

Elbette gönlümüz bir güzele ait, o orada sabit; ama farklı dünyaları da tanımak isterim. Her gün demeyeyim ama mümkün mertebe sık sık Risale-i Nur okuyan biriyim. Benim imanım öyle inkişaf etmeye başladı. Bu manada istifade edebileceğim her yerden, hani hangi çiçekte bal varsa ben de konayım birazcık nasipleneyim istiyorum. Bu bağlamda kendi meftun olduğum büyüğümü ne kadar çok seviyorsam Mahmut Efendi hazretlerini de o kadar çok seviyorum. Onu ne kadar çok seviyorsam Tayyip Erdoğan’ı o kadar çok seviyorum. Onu ne kadar çok seviyorsam Necmettin Erbakan hocamı o kadar çok seviyorum, onu ne kadar çok seviyorsam Aliya İzzetbegoviç’i o kadar çok seviyorum. Yani elini taşın altına kim koymuşsa, Allah için bir taşı bir taşın üstüne kim koyduysa ben bunların hepsini seviyorum. Hepsi benim şeyhim, hepsi benim pirim, hepsinin emrine amadeyim. Ben öyle düşünürüm. Böyle düşününce de onların himmetlerinin benle olduğunu biliyorum. Çünkü hiçbir sevilen, sevenin sevgisine kayıtsız kalamaz. Ben gidip desem ki, ben sizi seviyorum, onlar göz yumarlar mı ben helak olurken ya da göz yumarlar mı ben cehenneme, ateşe yuvarlanırken. Biri tutmasa diyorum inşallah biri tutar, çeker alır beni inşallah.

On5yirmi5