Çizer- Yazar Hasan Aycın: Oruç tutmanın belki de en az yemekten ve içmekten uzak durmakla ilgisi olmalı. Zira oruç dışında da insanlar yemekten içmekten uzak kalabiliyor ama o oruç olmuyor. Ramazan kadar insanı değiştiren başka bir zaman yoktur.
Sayın Aycın, Ramazan dendiğinde zihninizde ne canlanır? Sizce, nedir ramazan yahut ne değildir?
Ramazanın ikili bir anlamı var diye düşünüyorum. Bir ideal olan anlamı ki, geldiğimiz hayata ve arkada bıraktığımız ramazanlara bakınca bunu daha iyi anlarız. Bu meyanda kul olarak ramazanları daha derinden idrak etmek ve daha güzel ihya etmek isteriz. Bir diğeri de ne ise o kadar yaşayabildiğimiz, idrak edebildiğimiz ramazanlardır. Bu ikincisinde pişmanlıklarımız, hüzünlerimiz vardır. Elbette neşemiz ve coşkumuz da vardır.
Oruç tutmak, salt yemekten uzak durmak mıdır?
Oruç tutmanın belki de en az yemekten ve içmekten uzak durmakla ilgisi olmalı. Zira oruç dışında da insanlar yemekten içmekten uzak kalabiliyor ama o oruç olmuyor.
Sizce Ramazanla birlikte özellikle de ‘yardımlaşma’ olgusunun belirgin bir biçimde öne çıkmasının sebebi nedir?
Elhamdülillâh Allah biz kullarına yardımlaşma duygusunu vermiş. Duygusu olmasaydı olgusu da olmazdı. Yardımlaşmanın ramazanda daha da öne çıkması bizatihi ramazanla ilgili olsa gerek. Ramazan kadar hayata müdahale eden, insanları değiştiren başka bir zaman dilimi var mı ki.
Oruç tutmanın ‘bilimsel’ olarak da ‘çok iyi’ olduğu yönündeki yaklaşımları nasıl karşılıyorsunuz?
Belki biraz lâtife olacak ama şu bilimin de burnunu sokmadığı yer yok mu demek istiyorum. Oruç ibadettir ya! Ey Allah’ım sen emretmişsin ama bilimsel mi bakalım mı diyecektik. ‘Bilimsel’ olmasaydı tutmayacak mıydık?
Bir Ramazan klasiği vardır malumunuz…
‘Nerede o eski Ramazanlar!’
Sahi sorun nerededir? Zamanda mı yoksa geçen zamanla birlikte değişen algılarda mı?
Ne zaman geçiyor aslında ne mekân. Geçen sadece insanlar. Tanıdıklarımızın çoğu dünyadan geçtiler. Kendileriyle hayatı sevdiğimiz ve onlardan çok şeyler öğrendiğimiz insanların çoğu yoklar artık. Geçmiş dediğimizde onların hatıralarına, daha doğrusu onların hatıralarının bizdeki karşılıklarına yaklaşıyoruz aslında. Orda ne varsa tekrarı yok, biricik ve ölüm hüznüyle anlamlı hepsi. Elbette onlarla beraber idrak ettiğimiz ramazanların da tekrarı yok, o ramazanlar da biricik…
İlk orucunuzu nasıl tamamlamıştınız?
İlk orucumu hiç hatırlamıyorum. Evimizde çocuk da olsa herkes oruca kalkardı ya da kaldırılırdı. Biz dayanabildiğimiz kadar tutardık. Bir sahurda annem geç kalmış. Ben tıkırtıya uyanmıştım. Odamızın evnene bakan küçük bir penceresi vardı. Baktım karpuz kesip kandilin cılız ışığında oturmuşlar. Annemin bir gözü penceredeymiş beni görünce sessiz ol diye işaret edip çağırdı. Kardeşlerime duyurmadan yanlarına vardım. Karpuz ve ekmekten başka şey yoktu ortada. Davulu duymamışız, geç kaldık, o yüzden size seslenmedik, dediler.
Bir Ramazan hatıranızı paylaşır mısınız?
Yine çocukluğumdan bir hatıra olsun. Ahir deminde bir ihtiyar vardı. Ramazan da olsa herkes işte güçte olduğundan o eğleşecek kimse bulamazdı, değneğini kaka kaka çocukların oynadığı yerlere giderdi. Onu görünce oyunu bırakıp başına toplanırdık. Herkese tek tek sorardı: Oruç var mı? Var! Satar mısın? Cık!.. Senin var mı? Var! Satar mısın? Cık!.. Bir arkadaş sıranın kendisine gelmesini bekleyemez, ben satarım, ben satarım, derdi. Ondan başka da satan olmazdı. İhtiyar, kesesinden beş kuruş çıkarıp verir, sonra da sağ ayak bileğine bir şey bağlarmış gibi yapıp, orucu aldım bacağıma bağladım, derdi. Ardından ertesi gün de oruçlarımızı tutmamızı, satan olursa yine alacağını söylerdi. O arkadaşımız, ben satarım, ben satarım, derdi…
Star